Sessizlik arası
Modern yaşamlarımızda sessizliğe yer yok neredeyse. Bedenlerimiz sürekli bitimsiz gürültülere maruz kalmakta. Güne daha başlamadan alarmlar odadaki sessizliği kovar. Bu bir uyarıdır. Bir şey başlıyor. Ve iplik söküğü gibi uzayan gürültü akışları başlar. Uyanan insanların, evlerdeki elektronik eşyaların, araba motorlarının, makinelerin, koşuşturmaların, fabrikaların, trafiğin, caddelerin… Öyle ki uyurken bile bilinç altımızda gürültü akışları işlemeye ediyor. Hatırladığımız veya hatırlayamadığımız rüyalarımızda…
Bir bedenin koca koca duvarlara vurup yalpalaması ama ilerlemeye devam etmesi gibi zihinlerimiz de gürültü duvarlarına vurup vurup yalpalamakta, bitimsiz bir yıkımı örgütleyen ‘ilerleme’ güzergehlarında…
***
Dijital yaşamlarımızda sessizliğe yer yok neredeyse. Sosyal medya mecralarının dipsiz kuyularında sonsuzca kendi kendisini göstermeye çalışan gürültülü akışlar arasında gidip gidip gelmekteyiz. Duyguların, imajların, politik sözlerin, apolitik tavırların, tarafsız tarafların, pornografik bedenlerin, narsistlik bakışların, bağlamından kopartılmış bir yığın işe yaramaz bilginin ve görüşün, -mış gibilerin ve sürekli haklı olanların gürültüsü…
Sosyal medya mecraları sessizliğin kovulduğu ve sürekli bir katılımcılık mecburiyetinin dayatıldığı gürültü mekanlarına dönüştü.
Modern zamanların makine gürültüsü artık ağ toplumlarının dijital gürültüsü ile at başı gidiyor.
***
Tüm bu gürültülü uygarlık süreçleri, yaşamın sessizliğini emerek işliyor. Sessizliğinden arındırılmış bir yaşamın yerine sürekli uyaranlarla dolu düzenli bir gürültülü yaşam ikame ediliyor. İktidarlar ne salt gürültüyü ne de salt sessizliği severler. İktidar için gürültü organize edilmelidir, yönlendirilmelidir. Keza sessizlik de öyle.
Bundan dolayı iktidarların temel işlevi düzenli ve organize gürültüler yaratmaktır. Mümkün oldukça sessizliğin payının dışarıda bırakıldığı gürültüler yaratmak. Çünkü sessizlik durumları içinde bilinmez potansiyeller barındırır. İktidarlar kendi organize ettikleri gürültülerin içinden veya dışından gelecek sessizliklere tahammül edemezler. Bundan dolayı ya sessizliği de organize etmeye ve düzenlemeye yeltenirler ya da “konuşma mecburiyetini” devreye sokarak sessizliği dağıtmaya çalışırlar. Bir sapma olarak sessizlik, iktidarların tahammül edemeyecekleri bir kuvvettir.
***
Halbuki sessizlik insan varoluşunda büyük bir yere sahip –olmalı.- Her hangi bir deneyimi, deneyimin bilgisini idrak edebilmek için sessizliğe ihtiyacımız vardır. Okuyabilmek, okuyabildiklerimizi düşünebilmek, derdimizi ifade edebilmek için sessizliğe ihtiyacımız vardır. Bazen dile gelmeyecek itirazları veya anlamları ifade edebilmek için sessizliğe başvururuz. Biriyle aramıza mesafe koymak için veya biriyle yakınlığımızı paylaşmak için sessizliğe başvururuz, bunu sessizlik ile yaparız.
Benliğimizi kavrayabilmek, kendi kendimizle hesaplaşabilmek, düşüncelerimizi dinleyebilmek için sessizlik olmazsa olmazdır. Duygulanımlarımızı, çelişkilerimizi ve benliğimizin bütünlüğünü sessizlikteyken kavrarız. Hayal gücü sessizlikten geçer ve gelişir.
Kadife saatlerde, gün batarken veya kuşluk vakti az sonra gün doğacakken yoğunlaşan sessizlik anları olur. Sessizlik bir yandan da anın benimsenmesidir. Sonsuz zaman boyunca bir birine eklenen anların toplamının.
Kişinin kendi kendisiyle savaşı sessizlik mekanlarında gerçekleşir. Eğer içimizde ve yaşantımızda sessizlik mekanları toptan yok olmuşsa, kişi kendi kendisinin farkına varamaz. Hızla akan gürültüler boyunca savrulur gider.
***
Sosyal medyanın, iktidar yapılarının veya dogmatik muhalif kesimlerin yaptığı gibi sürekli sizi katılmaya ve konuşmaya zorlayan bir yapı içerisinde sessizlik en güçlü direniş yöntemi olabilir. “Söyleme mecburiyeti”’ne sessizlik ile direnebilirsiniz. Aynen Katip Bartleby’nin “yapmamayı tercih ederim” demesi gibi.
Sessizlik, bugün tüm bu birikmiş ontolojik çıkmazlar ve onlarca kuru politik sloganın gürültüsünde, sadece bir hayatta kalma yönetimi belki de. Sessizliğin içinde bir süre fısıldayarak konuşmalıyız. Birbirimize fısıldayarak anlatmalı, susarak sevmeli ve sükût ile dokunmalıyız.
Sessizlik payımı kullanıyorum, kısa bir süreliğine Perşembe yazılarına “sessizlik arası” veriyorum. Tekrar görüşmek üzere.
Fotoğraf: Hasan Yıkıcı