Sever !..
İlkokul yıllarında 'Ali topu atar'dı!..
Ayşe tutardı, mutlaka.
Hiç 'aşık' olmazlardı birbirlerine, cilve yoktu, naz yoktu, içlerinde kelebekler uçmaz, özlerine arılar konmazdı.
Kimse kimseye sulanmazdı.
***
O yıllar 'varlığımızı Türk varlığına armağan ederek' geçti her sabah!..
Sonra büyüdük biraz, sivilcelendik, alnımızdaki ergenliklerin üzerine düşürdük saçlarımızı...
Ve anladık ki 'varlığımızı' armağan edecek çok daha heyecanlı düşler vardı.
Küçük dağ köylerine tırmandık aşkın yüzünde...
***
Ali yine topu atıyordu ama 'Ayşe tatilde'ydi!..
Atan tutan karıştı...
Ve yine de biz en safıyla tanıdık, ilk 'sever sevmez'i...
Çiy düşmüş bir bahar yüzünde, sarı bir papatyaydı hepsi.
Henüz kalplerde 'çiğ'lik büyümemişken...
***
İlk kez yaşadığımızda 'dudak dudağa' gelmenin büyüsünü, çocukluktan kalma ezberle haykırdık:
"Ülküm yükselmek ve ileri gitmektir..."
Çok mahcubiyetler yaşadık sonrasında, olmadık yerde 'ileri' giderek...
Ama anladık ki 'topu atmak' değil mesele, işin en kolayı bu, mesele topu birlikte tutabilmekte, yani sevgide !..
***
Teninin fısıltılarına kulak verdiğimiz bedenleri keşfettik, düş ülkelerinde gezindik yalın ayak, titredikçe uçtuğumuz mavilerde şehvetler içtik kana kana, her yeni yolculuğun ilk soluklarında büyülendik, yoruldukça bencilleştik, sıkıldıkça sıradanlaştık ve yalnızlaştık birlikte...
***
Özgürleştirdikçe ruhlarımızı, işte o an anladık, avuçlarımızda bir ateş topu gibi büyüyen gerçek aşkı.
Yine de varlığımızı varlığına mahkumlaştıran kalabalıklara karşı, her mevsim sığındık sarı bir papatyanın çıplak hüznüne...
Sever...
Sevmez...
Sever!..
...
Varlığım sevdiğime!..