Sevgisizlik
Karmakarışık duygulardayız. Her gün okuduğumuz, tanık olduğumuz cinayet, tecavüz, kaçakçılık ve nice adi suçun gölgesinde bulanık sulardayız.
Kontrolsüz sonu olmayan nüfus akışıyla yok olmanın eşiğindeyiz.
Hastanelerimiz, okullarımız ve daha birçok se
Kanunname: Güzelliğin on para etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Aşık Veysel
Sevgisizlik
Karmakarışık duygulardayız. Her gün okuduğumuz, tanık olduğumuz cinayet, tecavüz, kaçakçılık ve nice adi suçun gölgesinde bulanık sulardayız.
Kontrolsüz sonu olmayan nüfus akışıyla yok olmanın eşiğindeyiz.
Hastanelerimiz, okullarımız ve daha birçok sektörümüz işgal altında.
Popülizm batağındaki hükümetimiz ve siyasilerimiz sorunlara çare olmaktan çok uzakta; koltuk derdinde.
Toplum olarak öyle büyük bir depresyon yaşıyoruz ki sağlıklı düşünebilme yeteneğimizi her gün biraz daha kaybediyoruz.
Yok edilmenin adresi olarak Türkiye hükümetlerinin yıllardır buraya uyguladığı politikaları görüyoruz. Popülizm uğruna senelerdir kendi ülke kaynaklarımızı peş-keş çeken siyasilerimizi görmezden geliyoruz. Ufak çıkarlarımız için ucuz halk yardakçılığı yapanları yeniden ve yeniden seçmekte bir sakınca görmüyoruz.
Yurt kapılarımızı kayıtsız şartsız herkese açıp birçok adi suçluyla beraber; yurtlarında işsiz çaresiz insanları da minicik ülkemize umuda yolculuğa çağırıyoruz. Tıpkı bir zamanlar çaresiz birçok Kıbrıslıtürk’ün düştüğü göç yolları gibi. Geldikleri yerlerdeki sefaletin belki de daha beterini burada yaşayan bu zavallı insanların ne kadar farkındayız. İşverenlerimiz çoğu zaman ucuz iş gücü adı altında bu insanları yazın kavurucu sıcağında, kışın soğuğunda boğaz tokluğuna, kaçak olarak çalıştırıyor. Yakalanırsa ne mi oluyor?. İşveren için sorun değil, umuda yolculuğa çıkan başka sefillerle sürdürüyor işini.
Kaçak işçi çalıştırmak bu ülkede çoğu kişinin ve kurumun işine geliyor. Belediyeler bile kaçak işçi çalıştırıyor. Boğaz tokluğuna, sigortasız. Yani aslında kaçak yaşama alt yapı hazırlayanlar yine biz Kıbrıslıtürkleriz. Siyasilerimiz ve işverenlerimiz. Tıpkı gece kulüplerindeki kadın ticaretine bu kadınlara talip olarak göz yumduğumuz gibi.
Özelleştirmeye karşıyız gibi görünsek de aslında özelleştirmeye değil de Türkiyelileştirmeye karşıyız. Bize dayatılan özelleştirmeler konusunda da hiçbir kriter ve kuralımız yok. Görünen o ki, KIB-TEK, Telefon Dairesi ve daha birçok kurumumuz özelleştirilecek. Hükümetten zaten ümidimizi kestik ama muhalefet, yağmur gibi gelmeye başlayan özelleştirmeler konusunda ne kadar fikir ortaya koyabiliyor? Mağdur olacak çalışanları nasıl koruyabileceğiz? Kaçak işçi cenneti ülkemizde bu mağdurlar nasıl tazmin edilebilecek, nasıl yeniden iş bulabilecek?
Sarris davasında eşcinsel ilişkiyi koruyabilmek adına mağdur çocukları görmezden geldik.
Sanırım sorun bakış açılarımızla ilgili. Olaylara nereden bakıyoruz? Siyasiler koltuklarını korumak için bakıyorlar. İşverenler paralarını koruyup daha çok kazanma, paylaşmama derdinde. Halkın işsiz çocukları bir devlet dairesine kapağı atma uğraşında.
Biz Kıbrıslıtürkler uzun zamandır olaylara mağdurun tarafından bakabilme kabiliyetimizi yitirdik. Mağdurun safından bakamadığımız için de insana sevgimizi yitirdik. Belki de esas sorunumuz budur. Sevgisizlik.
Sergi - Eskitilmiş Zamanlar (Saçaklı Ev)
GÜNER PİR…
Acı ve hüzünle örülmüş bir tarihin tuvale yansıması bu sergi. Kıbrıslıtürkler’in öz be öz kendi tarihleri.
İkinci Dünya Savaşı’nda açlık ve işsizliğin labirentlerinde savrulanlar. İngiliz ordusunda “katırcılar” olarak görev alan Kıbrıslıtürkler.
Çaresizliğin bir başka boyutu kendi canlarını kızlarını, bilinmeyen diyarlara Araplara satan Kıbrıslıtürkler.
İş ve gelecek umuduyla uzak diyarlara yolculuğa çıkan, göç yollarındaki Kıbrıslıtürkler.
Osmanlı ve İngiliz kokan bir tarih.
Her şeye rağmen eskiyi arayan, özleyen yok olmanın kapılarındaki Kıbrıslıtürkler.
Güner Pir’in hüzünlü muhteşem resim sergisinde ilgiyle izlenen her şey biz Kıbrıslıtürklere dair.
DIŞ TÜRKLER MASASI…
İrsen Küçük hükümeti geçtiğimiz günlerde büyük bir reklamla Dış Türkler Masası’nın kurulduğunu açıkladı.
Halbuki “Kıbrıslı Türk Diasporası” yıllar önce Kıbrıs Türk Federe Devleti Başbakanı Nejat Konuk tarafından kurulmuştu. O günler ambargoların başladığı, Kıbrıs sorununun çok kritik dönemden geçtiği bir süreçti. Ve de Rum ve Yunan tarafının lobicilik faaliyetlerinde çok etkin oldukları yıllar.
Konuk’un diaspora projesini yaşama geçirmek için Lefkoşa’da düzenlediği “Yurt Dışında Yaşayan Kıbrıslı Türkler Sempozyumu” o günlerde büyük olay olmuştu. Konu gündemin baş sıralarına yerleşmiş ve Rum tarafında da büyük yankı yaratmıştı. Sempozyumun başkanı bizzat Başbakan Nejat Konuk, sekreterleri ise Savunma ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Özer Koray ile Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Danışmanı Ahmet Tolgay’dı. Dış ülkelerdeki tüm Kıbrıslı Türk toplulukları; Türkiye’den ABD’ye, Avustralya’dan İngiltere’ye, Kanada’dan Almanya’ya bu sempozyuma temsilci gönderdiler. Sempozyum Lefkoşa Mücahitler Sitesi’nde yapılmıştı.
“Tarihe Sözüm Var” adlı kitabımda bu diaspora ile ilgili yapılanları anlatan Nejat Konuk; başbakanlığı sonrasında yürütülemeyen bu çalışma ile ilgili düşüncelerini de şöyle açıklamıştı: “Büyük bir heyecanla ve umutla başlattığımız diaspora oluşturma hareketi maalesef benden sonra yürütülemedi ve ben o konuda şahsen büyük bir üzüntü ve düş kırıklığı yaşadım”
Tarihi bilmek, bu günü aydınlatabilmektir. Yok eğer amaç sadece birilerine koltuk ve rant sağlamaksa, biz daha çok masalar kurarız.