Sevimli dostlarımıza dair
VETERİNER TUĞŞAD EBEOĞLU
Sevimli dostlarımıza dair
Evcil hayvanlar konumunda sayılan kedi ve köpekler bahçelerimizin, evlerimizin birer bireyi haline dönüşmüşlerdir. Günün olası yoğunluğundan sonra evimizin kapısını açtığımızda genellikle onlar karşıl
VETERİNER TUĞŞAD EBEOĞLU
Sevimli dostlarımıza dair
Evcil hayvanlar konumunda sayılan kedi ve köpekler bahçelerimizin, evlerimizin birer bireyi haline dönüşmüşlerdir. Günün olası yoğunluğundan sonra evimizin kapısını açtığımızda genellikle onlar karşılar bizi. İki ayaklarının üzerine kalkarak bedeninizin bir yerlerine dokunmak ister ve aynı istekle bedenlerine dokunmanızı beklerler. Bu beklentileri tamamen karşılıksızdır, sizden sevgiden başka bir beklentileri yoktur. Bir parça yemek verirseniz geri çevirmezler, vermezseniz de alınganlık yapmaz yine yoğun sevgilerini vermekten asla kaçınmazlar. Onlar; dedikodu yapmayan, sizi kırmayan, paranızla hiç alakası olmayan, hayatta bulamayacağımız kadar sadık, sevgi dolu can dostlarımızdır.
Ada’da son senelerde başıboş gezen, giderek çoğalan kedi ve köpeklerin bilinçsiz ellerde hoyratça harcanmasına, gelmiş geçmiş duyarsız hükümet yetkililerinin sürekli üç maymunu oynamasına sessiz kalmak istemediğim için bu haftaki sayfamı, konuşamayan ama bakışlarıyla çok şey anlatmak isteyen sevimli dostlarımıza ayırıyorum. Konuğum ise Veteriner Hekim Tuğşad Ebeoğlu.
Stella ACİMAN
· Bir köpek almak istiyorum, nelere dikkat etmem gerekiyor?
· Bir köpeğe bakabilecek ne kadar alanımız var, ona ayıracağım zaman ne kadar? Bu soruların hepsini iyice düşünerek gerçekçi karar vermemiz gerekiyor. Başkalarının elinde veya internette görerek köpek alınmaz. Alınacak köpeğin ırkını belirlemek için en doğru yol bir veterinere ve eğitmene danışmaktır ve yavru alınmadan önce muhakkak veteriner hekim kontrolünden geçirilmelidir.
· Cins köpekler Ada’ya nereden geliyor?
· Çoğunluğu sahte evraklarla yasal olmayan yollardan geliyor.
· Bu köpekler Ada’ya hastalık taşımıyorlar mı?
· Zaten bu kaçak yollardan gelen köpeklerin taşıdıkları hastalıklar yüzünden zor durumlar yaşamaya başladık. Mesela kuduz hastalığının Ada’ya gelmesi kaçınılmazdır, her an gelebilir.
· Ada’nın sıcak havasına uymayan, yanlış seçim olarak nitelediğiniz köpek ırkları hangileridir?
· Kıbrıs’ta en yanlış köpek seçimlerinin başında chow-chow(Çin aslanı) gelir ve maalesef çok fazla kişi de vardır. Golden retriver, husky, akita, tosa, kangal, samoyed, pekinez gibi ırklar da yanlış seçimlerdir. Çünkü bu ırklar soğuk ülke köpekleridir. Bunların yanı sıra Ada’da ciddi sorunlara yol açacak bir diğer ırk ise pitbull cinsi köpeklerdir.
· Ada’da çok sayıda pitbull var mı, neden beslenmesi ve üretilmesi yasaklanmıyor?
· Çok var… Ve şu an yasaklanmış değil. En kötü tarafı, maalesef bu köpekler ilkokul veya ortaokul çocuklarının ellerine veriliyor. Düşünün ki bir pitbull en az 25-30 kilodur.
· Pitbull’ları dövüş köpeği olarak yetiştiren kişiler var mı?
· Tabii ki var, hatta bu olayı çok basite indirgeyerek, barınaklardan özellikle güçlü köpekleri sahiplenen ve onları antrenman köpeği olarak pitbulların önüne atan insanlar var bu memlekette.
· Bu vahşete “dur” demenin çareleri yok mu?
· Bu ırkın üretimi Türkiye dahil dünyanın birçok ülkesinde yasaklanmıştır. Her şeyden önce kanun çıkarmak lazım. Bu Ada’da pitbull üretimini ciddi bir iş olarak yapacak kişiler varsa onların üretim sertifikaları olmalı. Her sattığı köpeğe kesinlikle kısırlaştırma şartı getirilmeli ve bu yasal emir olarak sözleşme haline getirilmeli. “Hepsi uyutulsun” demiyorum. Çok zorlayıcı şartlar getirilmeli ki bu köpekler kontrol altında tutulabilsin. Aksi takdirde çok ciddi sorunlar ortaya çıkacak.
· Köpekler mi yoksa sahipleri mi suçlu?
· Bu köpeklerin genlerinde saldırma içgüdüsü var. Sahiplerinin yapacağı küçük hatalar, köpeklerin ergenlik döneminde saldırı ve parçalama eğilimi olarak ortaya çıkıyor. Sakin pitbulllar yok mu? Var ama onlar dahi bir kediyi veya elinde bastonla yürüyen bir insanı tehdit olarak algılayabilir ve saldırıya geçebilir. Pitbullar 24 saat kafes içinde tutulmamalı aksine sosyal olmaları için dışarıda özel ağızlık takılarak gezdirilmeli ki makul bir hayat yaşasınlar.
· Halkın, hayvanlarının bakımında veterinerlere ilgisini nasıl buluyorsunuz?
· Eskiden çok kötüydü çünkü ciddi anlamda bilinçsizlik vardı. Şimdi ise insanlar internet sayesinde bilgiye kolayca ulaşabiliyor. Artık hasta sahipleri veterinerleri, aynı şekilde veterinerler de onları zorlar hale geldi. Yine de bu ilişkiler hala olması gereken düzeyde değil çünkü hayvan beslemenin daha ilkokul çağından başlayarak öğretilen, gelişen bir kültür olduğunu biz henüz öğretmenlerimize öğretemedik. Önce öğretmenlerimize “kediden, köpekten zarar gelmez, hayvanlar bizim dostlarımızdır” demeyi öğretmek gerekiyor. Onlar da bunu çocuklarımıza öğretecekler ki 20 yıl sonra belli bir kültüre erişebilmiş olalım. Şu anda yaşadığımız çağın çok gerisindeyiz.
· Ada’da başıboş gezen çok sayıda köpeğin yanı sıra kediler de var. Çoğalmalarını önlemek mümkün değil mi?
· Bu sokakta kliniğimi ilk açtığım yıl çevrede bulabildiğim tüm kedileri kısırlaştırdım. Kedi kısırlaştırma operasyonunun veterinerlere çok büyük bir maliyeti yoktur. Ada’da aşağı yukarı 120 veteriner var. Her veteriner çevresindeki dişi kedilerden, haftada 1-2 tanesini kısırlaştırsa bir sene sonra o çevredeki tüm dişi kediler kısırlaştırılmış olur. Bu durumu devlet politikası haline getirmenin bir anlamı yoktur. Her şeyi de devletten beklememek lazım.
· İyi bakanları tenzih ederek söylüyorum; bazı av köpeklerinin av mevsiminden bir ay önce bir bisikletin veya motosikletin arkasında koşturulduğunu görüyorum. Kış ayları boyunca hareketsizlikten şişmanlamış köpekleri dilleri dışarıda koşturarak, sözüm ona kondisyon çalışması yaptırıyorlar. Av köpeklerini ve Ada’daki avcılığı nasıl değerlendirirsiniz?
· Şu anda ortalarda dolaşan çok fazla başıboş köpek var. Bu köpeklerin en fazla arttığı dönem av zamanlarıdır çünkü avcılarımız ava gittiği zaman köpek eğer silahtan korkarsa, performansı düşükse sahibi köpeği ovada bırakır. Yani ovalarda, sokaklarda başıboş dolaşan köpeklerin sorumluları en başta avcılardır. Hiç kimse köpeğinin yavrularını ovalara bırakmaz, barınaklara götürür ve gerekli yardımı da yapar. Bir köpeği ovada aç, susuz, sefil bir halde bırakmaktansa uyutmak daha hayırlıdır.
· Çözüm nedir?
· Öncelikle avcıların ciddi bir eğitimden geçmeleri gerektiğini düşünüyorum. Avcılık dünyada, köpekle insanın beraber yaptığı bir spor olarak tanımlanır. İnsan avın izini sürer, izi bulduğu zaman köpeği gönderir avı ortaya çıkarsın ki avcı da onu vursun. Bizim ülkemizde ise köpekler arabadan indirilir ve bir çoban edasıyla arkasından gidilir. Sabah Gönyeli Ovasından başlayan, öğlen Güzelyurt’a varan, oradan İkizdere’ye geçen ve avlanan avcılar vardır. Avcılık katliam yapmak değildir. Hiçbir köpek böyle bir koşuya dayanamaz bu sıcakta. “Kim daha fazla vuracak?” zihniyetiyle köpekleri perişan ettiler.
Hükümet keklik avında vurulan her keklik için avcılardan küçük meblağlar alıyor. Büyük meblağlar almalı! Bu paraların bir kısmı barınaklara verilmeli ki o avcıların terk ettikleri köpeklere bakılabilsin.
· Ada iklimine en uygun av köpekleri hangi cinslerden olmalıdır?
· Kıbrıs için en uygun av köpeği cinsi German Pointer’dır. Yüzyıllardır bu Ada’da var olan en iyi avcı köpeğidir.
· Av köpekleriniz en sık uğradığı kazalar nelerdir?
· Yılan sokması, zehirlenme ve sahipleri tarafından vurulması.
· Zehirlenme konusunu biraz açar mısınız?
· Çiftçiler ve çobanlar bölgelerine av köpeklerinin girmelerini istemezler. Bundan dolayı o bölgeye zehir atarlar. Koyun, keçi zehirli artığı yemez ama köpek yer. Bu zehirli atıklar, köpeklerin yanı sıra etobur olan tüm memelileri de yok eder. Hükümetler bu konuda hep üç maymunu oynamışlardır. Tarım Bakanlığı’nı, tarım ilacı ithal edenleri defalarca uyardık. Şu anda kim isterse, bir veya iki ton en güçlü tarım ilacını satın alabilir. Satıcı size “ne yapacaksın bu kadar ilacı?” diye sormaz. Ben o bir tonluk ilacı Gönyeli Barajı’na döksem hiç kimsenin ruhu duymaz ve bütün ülkeyi zehirlerim. Ada’ya gelen tarım ilaçları suda eriyen ilaçlardır ki doğrusu budur. Çiftçi bu ilaçları gramajlarıyla uğraşmadan konteynırlara döker, araziyi ilaçlar. Hiçbir hükümet yetkilisi, “bu ilaçlar kimlere satıldı, neden satıldı, nereye kullanacak?” diye hesabını sormuyor. Ada’da tarım ilacı satan hangi satıcı kontrol edilmiş bu güne kadar?
· Son yıllarda özellikle köpeklerde ve Ada genelinde çok fazla kene görülmeye başlandı, neden?
· Evet… 1974 öncesine baktığımızda Kıbrıs’ta suvarma denilen bir yöntem vardı ki koyunlara uygulanırdı. Koyunlar otlamak için uzun mesafelere giderler. Bu koyunlar bir araziden diğerine giderken keneyi, pireyi taşırlar. Kene ve pirelerin yumurtaları koyunların dışkılarında 10 yıla kadar yaşayabiliyorlar ki bu da ciddi bir sorun. Deeping veya suvarma denilen bu yöntem aslında banyodan ibarettir. Özel, taşınabilir banyolar köylerin organize hayvancılık yapılan bölgelerine götürülür, içine ilaç konur, koyunlar sürü olarak getirilir, üzerlerinden geçirilir. Kene ve pireler böylece yok olur. Şimdilerde hiçbir hayvancı bunu yapamıyor çünkü böyle bir servis yok. 1974 sonrası bu servisler tamamen durduğu ve unutulduğu için arazilerdeki kene, pire sayısı had safhalarda. Bizler de köpeklerimizi koşsunlar diye arazilerde gezdirince onlar da pireleri, keneleri toplayarak evlerimize kadar getiriyorlar. Bu gidişat da hiç hayırlı değil tabii ki çünkü 10-15 saat içinde bir köpeği tamamen deri kemik haline getirebilecek sayılara ulaştılar artık. Toprak altında çok ciddi boyutlarda yuvaları var. Bugün başlayacağımız bir eradikasyon projesi en erken 15-20 yıl sonrasında cevap verir.
· Bir zamanlar özgür tavuklar bu tür haşaratı yerlerdi ama kuş gribi salgınından sonra artık onlar da kalmadı…
· Doğrudur, o tavukların yiyeceğiydi haşarat. Biz doğadan hiçbir şeyi alma hakkına sahip değiliz. Eskiden bu ülkede akbabalar, kartallar vardı, şimdi neredeler? Hiçbiri kalmadı, sebebi yine çobanlar. Tilkiler çok arttı çünkü kasaplar artıklarını imha etmek yerine Kanlıköy ile Gönyeli arasındaki ovaya atarlar. Tilkiler de daha fazla besin buldukları için ürüyorlar tabii ki. “Üremesinler!” demiyorum ama avlamıyorlar. Bu yüzden fareler çoğaldı. Doğal dengeyi hızla bozuyoruz ve gelmiş geçmiş hiçbir hükümet farkında olmalarına rağmen bu konuda kılını kıpırdatmadı ve kıpırdatmıyor.
· Son yıllarda Ada’da, özellikle köpeklerden bulaşan Leishmania adlı bir hastalıktan söz edilmeye başlandı, leishmania nasıl bir hastalıktır?
· Normalde bu hastalık nem oranı yüksek olan ülkelerde olduğu gibi Ada’da da yüzyıllardır var. Bu hastalığı yok etme şansınız çok düşüktür ama kontrol altına alabilirsiniz. Ada’da bulunan dokuz tür küp düşen böceğinin sadece iki cinsi tarafından bulaşan bir hastalıktır.
· Hastalık köpekten nasıl bulaşıyor?
· Küp düşen taşıyıcıdır. Kan yoluyla geçen bir hastalıktır ve en büyük risk altında olanlar da veterinerlerdir. Bu hastalık hayvandan insana, insandan hayvana bulaşabilir. Bir küp düşen 5 km’lik bir alana ulaşabilir ama normal şartlarda yaşamını 2 km’lik bir alanda geçirir. Bu alanın içindeki tüm memeli hayvanlar risk altındadır ki buna insanlar da dahildir. Leishmania’nın insanlarda görülen iki formu vardır. Birinci formu deri, ikinci formu organlardır. Deride oluşan sivilce görünümlü bir yara tedavi edilmezse içinden iltihap akan bir büyük yara olarak kalır. Tedavisi ise uzun ve acılıdır. Geride karaciğer hasarı bırakarak geçebilir ama organ formunun tedavi oranı çok düşüktür ve ölüme götürür. Bir köpeğin Leishmania olduğu kesinleştiği anda o köpeğin uyutulup, yakılması gerekir.
· Ada’da Leishmania’lı köpek var mı?
· Tabii ki var. Şu anda Girne’de Leishmania’lı bir köpek var ve sahibi “ben köpeğimi uyutmaya kıyamam” diyor ama 2 km’lik alandaki insanları risk altına sokabiliyor. Tedavi edilmesini istiyor ama doğru bulmadığım için etmiyorum.
· Küp düşenleri yok etmenin bir çaresi yok mu?
· Eradikasyon projesi yapılarak önüne geçilmesi lazım. Küp düşenlerin tüm üreme noktaları belirlenerek ciddi bir ilaçlama operasyonuna başlamak gerekiyor. Tabii küp düşenleri ilaçlarken diğer hayvanların da öldürüleceği gerçeğini de göz ardı etmemek lazım. O arada yok edilen börtü böceklerin de üretimini yaparak tekrar doğaya salmanız gerekir ki dengeyi koruyabilesiniz. Aksi takdirde doğayı darmadağın edersiniz. Her şeyden önce, ülkeye bu işi yapacak akıllı insanlar gerekiyor.