SEVMENİN VE ÖZLEMENİN MASUMİYETİ
Baltık denizindeki Gotland adasında bulunan Yazarlar Evi’nde kalışlarımda mutlaka yakınlardaki Faro adlı küçük adaya giderdik. O günlerde hayatta olan ünlü yönetmen Ingmar Bergman orada yaşardı. Son eşi, eski karıları, onların kocaları, kendisinden
Baltık denizindeki Gotland adasında bulunan Yazarlar Evi’nde kalışlarımda mutlaka yakınlardaki Faro adlı küçük adaya giderdik. O günlerde hayatta olan ünlü yönetmen Ingmar Bergman orada yaşardı. Son eşi, eski karıları, onların kocaları, kendisinden ve yeni kocalardan olan çocuklarıyla birbirine bitişik evlerde… Bir seferinde bizi götüren minibüsün şoförüne sormuştuk evinin nerede olduğunu. Ziyaretçileri engellemek için bir sır gibi saklanıyormuş meğer. Kilisenin oralarda bir yerlerde diye ağzından kaçırmıştı şoför… Feribotta rastlamak mümkünmüş. Feribot binişleri bir heyecan olurdu bu yüzden. Hiç denk gelmedik ne yazık ki… Ben o sıralar Bergman’ın birkaç filmini ve bir belgeselini izlemiştim yalnızca. Sonradan bir koleksiyon DVD seti aldım ve büyülenmiş halde filmografisinin büyük bölümünü günlerce izledim. Belki de iyi bir fikir değildi bunu yapmak. Hayatımın zor bir döneminde mutsuz kadın hikayelerinin ağırlığı dolmuştu evime.
Sonraları Bergman’ın hayatına dair bazı ayrıntıları öğrendiğimde filmlerindeki olağanüstü derinlikte işlenmiş mutsuz kadınların sırrını keşfettiğimi düşündüm. Hayatı boyunca kadınların canını acıtan bir Don Juan olmuş çünkü... Cinselliğe, flörte, kadınlara duyduğu tutku onu bir kucaktan ötekine sürüklemiş. Sayısız kadına gözyaşı döktürmüş. Aldatma oyunlarında ortalığı birbirine katan kıskançlık krizleri yaşanmış. Hayatı belli bir yaşa kadar hep gerilimli geçmiş . Oyuncu olan üç sevgilisiyle ayrıldıktan sonra da film yapmaya devam etmiş ama... Bir biçimde hep hayatında olmuş eski sevgililer…
Aşk ilişkileri çok belalı ilişkiler kuşkusuz… En temel varoluş alanında onuru incinen insan bir türlü iflah olamıyor. Bazı birliktelikler daha çok da ekonomik, sosyal vb. güvenlikler için sürüyor. Aynı evde birbirine dokunmadan iki yabancı gibi yaşamaya devam ediyor kimi çiftler. Dışarıda başka bir cinsel, duygusal hayata açılıyorlar çaresizlikle… Çocuklar, ortak bellek, duygusal hassasiyet kadın ve erkeği akraba yapıyor. Zamanla birbirinin sevgilisi değil de anne babası oluyorlar. Derinden tanıyan ve seven iki insanın aşkı bitse bile birlikteliği noktalanamıyor. Noktalamak gerekmiyor çünkü… İlişkiyi başka yerden kurmak uygun düşüyor sadece…
Bir insanı sevmenin çeşitli biçimleri vardır. Değişik dönemleri de vardır bunun. Tutkulu bir aşk sona ererken yerini güven dolu, derin bir arkadaşlığa bırakabilmekte. Bazı tutkular ise nedense hiç bitmezler. Araya başka ilişkiler girse bile yeniden dirilip dururlar. Çok da analizi yapılamaz bu durumların. Terapistler birer aşk celladı olarak ilişkileri kutsallığından çıkarıp sıradan cümlelerle tanımlamakta ustadırlar. Acı çekenler için bu tür analizler rahatlatıcıdır belki. Yine de hiçbir aşk doktoru çare bulamamıştır arzunun kırılganlığına.
İlişkiler içinde yıprananlar bazı cümlelere karşı paranoyalar geliştirmişlerdir. “Seni seviyorum”, “Seni özledim” gibi cümleler ilişki yorgunları için birer alarm cümlesidir kimi zaman. “Seni seviyorum” bazen hiç de masum bir cümle, birisinin vermiş olduğu güzel bir armağan değildir. Bazı alt okumaları vardır: Sen de beni sevmelisin, yoksa acı çekerim. Sana verdiğim sevgi seni borçlu kılıyor. Beni mutlu etmelisin. Beni üzmemelisin”. Biz başka bir hayat tahayyülü içindeyken “Seni seviyorum” diyen kişi bir çeşit baskı ve iktidar kurmaktadır üzerimizde. Zorla kendini bize dayatmaktadır.
Aslında kendi kendini sevmeyeni gerer en çok da “Seni seviyorum” cümlesi... Kendinde değersizlik bulan, kendini sevdiğini söyleyen bir başkasından kuşku duyar. İçinde taşıdığı suçluluk duygularıyla bu cümlenin ağırlığı altında ezilir.
“Seni özledim” ise daha da beterdir. “Her işini bırak ve hemen gel” dayatmasını, “Bir kez bana dokundun, bundan sonra hep mecbursun.” mesajını içermektedir. Cümle hiç de “Sen çok tatlısın, özlenecek birisin” gibi masum bir önermeyi ihtiva etmemektedir.
Daha önce hayranlık duyduğumuz biri, böylesi cümleler kurduğunda birden sarsılır denge. “O benim sandığım Tanrı veya Tanrıça değil; beni sevip özlüyorsa sıradan biri demek ki”yi düşündürür.
Oysa ta derinden gelen “Seni seviyorum. Seni özledim” in sadece kucaklayan bir ışığı vardır. Gerçekten seven, sevdiğini huzursuz etmez. Bu cümleyi bir taciz, bir tehdit gibi kullanmaz. Özlemekse ne kadar gerçek ve masum bir şeydir. Sevgiyle kuşatılmış bir özlem, sevdiğinin huzurunu kaçıracaksa kavuşmamaya rıza göstermiş bir özlemdir. Kalp kırmak kolaydır. Bir sakarlıkla düşürüp kırarız. Seven bir kalp kırıldığında kıranın da elini keser ortalığa dağılan parçacıkları. Bazen hiç bir özür birleştiremez onları.