1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Seyirci miyiz, tanık mı?
Seyirci miyiz, tanık mı?

Seyirci miyiz, tanık mı?

Evrensel bir sorun, yerel bir korku: Irkçılık, şiddet, ötekileştirme.

A+A-

Cenk Mutluyakalı
 


Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun son oyunu: Öksüzler. Sokakta bıçaklanmış bir çocuğa yardım etmekle, aslında yardıma muhtaç bıçaklayan kişi olmak arasındaki ince çizginin anlatısı…

Seyirci olmakla tanık olmak arasında ciddi fark varmış.

İnsan geriliyor biraz tabii.

Belki ışıklar onca parlak olmasa iyice oyunun içine yerleşecek, ilk kez yaşadığım(ız) bu deneyimde daha fazla özgürleşeceğiz.

“Öksüzler”den söz ediyorum.

Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun yeni oyunu “Öksüzler”de seyirci de aslında sahnede!

Tanıksınız.
Oyuna çok yakınsınız ve hatta aksiyonun tam ortasında duruyorsunuz.
Öyle bir yer ki…
“Özneler, nesneleşiyor. Karar vermemiz lazım. Hikâyemize karar vermemiz lazım.”
Seyirci” miyiz aslında “tanık” mı hatta belki “sanık” mı?

aa-040.jpg

Şiddet, ırkçılık
---

Oyun seçimi tam tam zamanında…

Şiddetin hayatımızda giderek artan yeri, dozu ve ürpertisi varken, ırkçılık açık ya da gizli böylesine büyümüşken, umarım daha güçlü bir yüzleşme yaşayacağız.

Oyun gibi oyuncu seçimi de doğru...

İzel Seylani, Hatice Tezcan ve Osman Ateş, kanımca, yetenekleri bu adanın ötesine taşacak denli büyük bir oyunculuk sergiliyor.

Dünya nasıl bir yer?
---

“Dünya böyle bir yer mi oldu artık, tanıdıklarımız ve tanımadıklarımız?”

“Evet, dünya böyle bir yer oldu.”

Kıbrıs gibi!

Tanıdıklarımız var, tanımadıklarımız var.

Çoğunlukla da tanımadıklarımız var galiba artık.

Onları sorgularken içimizde büyüyen bir öfke var.
Ürkütücü asıl mesele “nüfus siyaseti” yerine öfkesini “nüfus”un bizatihi kendisinden çıkaran kalabalıklar var.

Öfke varsa, şiddet de var.

Oyun tüm bunları anlatıyor ve kendi içinde barındırdığı gerilim, kendi içimizdeki gerilime ışık tutuyor.

Bandabuliya sahnesinin seçimi de önemli çünkü oyuna yürüdüğümüz o daracık sokaklar, o kenar mahalleler ayrımcılığa, ötekileşmeye sahne oldu / oluyor senelerdir.

Salonun akustik gibi kimi yetersizliklerine rağmen oyun ve oyuncu seçimi gibi sahne de tam “yerinde” olmuş.  
Şiddettin gezindiği bir kuytulukta, sanatla iyileşmeyi deniyoruz, yeniden...
 

O da bir insan
---

“Gidip bir baksak mı?”

“Yaralı mı?”

“O da bir insan!”

“Evet ama dışarısı karanlık...”

İçimizdeki insanlığı yitirdiğimiz bir karanlık… Ve sıklıkla tekrarlanan ifade ve inkâr çok da yabancı gelmiyor: “Ben ırkçı falan değilim.”

İngiliz yazar Dennis Kelly’nin yazdığı “Öksüzler”i Aliye Ummanel yönetti.

Oyun yetimhanede büyümüş iki “öksüz” kardeşin, bir “öksüz” evliliğin ve bir büyük “yalan”ın etrafında dönüyor.
Genç bir çift, sıcak yuvalarında ve masalarında akşam yemeğine hazırlanıyor. Ablası Helen'in kendisine verdiği ev anahtarı ile kanlar içinde eve dalan bir kardeş, Liam… Sokakta bıçaklanmış bir yabancıya yardım etmek istemiş, o ise kaçıvermiş... Olup biteni şaşkınlıkla izleyen, fazlaca pasif ve edilgen bir koca, Danny…
Oyunun sonunda dürüstlük, iyilik, merhamet, insanlık gibi kavramları yeniden sorguluyor; bir bataklığın ortasında yürüdüğümüzü anlıyorsunuz. Kendi yalanlarımıza kendimizin dahi inanmadığı, gitgide büyüyen bir bataklığın orta yerindesiniz… Suç ortaklığı ve örtbas çabasının insanı nasıl dibe sürüklediğini görüyorsunuz.

Sokakta bıçaklanmış bir çocuğa yardım etmekle, aslında yardıma muhtaç bıçaklayan kişi olmak arasındaki ince çizginin anlatısı, “Öksüzler.”
 

Oyuncu, yönetmen başarısı
---

Aliye Ummanel’i kendi yazdığı oyunları sahneye aktarırken hayranlıkla izlemiştim, bir başka yazara dair performansını da merak etmiştim doğrusu...

Hem seyircinin konumlanmasındaki fark -ki dünya için eskiymiş, bizim için yeni- hem de 1 saat 40 dakika gibi tek perdelik bir oyunda tansiyonunu hep diri tutması, yönetmen becerisi.

Eleştirel bir gözle bakarsak…
---


Oyun biraz özetlenebilir mi?

Olabilir.
Çok daha tek nefeste izlenebilir, o zaman.

Oyunun hemen başında Liam’ın “kanlar içinde bir boğuşmanın ardından” odaya dalışı sanırım bizi sarsacak ilk sahne olarak tasarlandı.

Peki o dehşeti yaşadık mı?

Tam değil...

Liam’ın sahnedeki o ilk görüntüsü, kanlar içinde bir boğuşmadan çıkmıştan ziyade, kırmızı boyayı fazlaca üzerine bulaştıran öfkeli ve şaşkın bir ressam edasında…
Bir de final var tabii…
Çocuk oyuncunun duygusallığı yanında hepimizi nefessiz bırakacak bir son hayal etmiştim.

İzleyiniz…

Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun çok daha gelişmiş olanaklarla, çok daha iyi ve güçlü koşacağını biliyorum. Böylesi bir potansiyele sahip çünkü... Böylesi önemli yeteneklere...
Tiyatro tutkunlarına “Öksüzler”i öneriyorum.
(Oyunda ağır küfürler var, bu uyarıyı da yapmak istiyorum.)
Performans ve takım çalışması bakımından önemli bir sonuç ortaya konmuş. Ayrıca konunun güncelliği ve evrenselliği de seyirciyi hak ediyor. Oyunu izledikten sonra o daracık sokaklardan park yerine doğru yeni sorgulamalarla yürüyorsunuz.
 

Son söz

“O’nu korkutmamız lazım...”

“Kendi iyiliği için...”

“O iyi biri değildi...”
“Buraları boka batmış!..”


 

Öyle…
 

 

 

Bu haber toplam 4491 defa okunmuştur
Etiketler :
Adres Kıbrıs 451 Sayısı ISSN 2672-7560

Adres Kıbrıs 451 Sayısı ISSN 2672-7560