1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. ŞEYLEŞME…
ŞEYLEŞME…

ŞEYLEŞME…

“Belli bir yaşa geldiğin ya da bir organını yitirip de birine ihtiyacın olduğu zamanlarda, insanların gözlerinde, “Şeyleşirsin!” Kızım beni doktora götürdüğünde, doktor bana, “Ne şikâyetin var?” diye sormuyor… Kızıma dönüp, “Nesi var?” diyor…

A+A-

Neriman Cahit

Yaşadıkları ve sahip oldukları şeyleri gördükçe, ‘Şimdiki çocuklar çok şanslı’ demekten kendini alamıyor çoğumuz. Sonra da, “Bizim zamanımızda…” diye başlayan bir söyleme geçiyorlar çoğunlukla.

Ancak, eğer merak eder, önemser ve kendi çocuklarınızda yoksa da yakınlarınızdaki çocukları gözlemlerseniz…

Şimdiki çocukların, aslında bizim sandığımız gibi pek de öyle şanslı falan olmadıklarını anlarsınız!..

Şimdilerde, gerçekten de çok fazla oyuncaklar ve olanakları var çoğu çocuğun… Birbirinden ilginç muhteşem şeyler… Ucuzu da var pahalısı da!..

Bir çocuğun değil hayal edebileceği… Hayal edemeyeceği o kadar çok şey var ki…

Ve, çocuk daha bunları hayal dahi etmeden, satın alınarak ona hediye ediliyor!.. Ve, bu hediye edilme olayı, türlü vesileler yaratılarak öylesine çok tekrar ediliyor ki; çocuk daha birine doymadan bir başkası geldiği için de birkaç gün onunla oyalanıp, hevesi geçerkenden attığı ‘oyuncak yığınının’ üzerine atıveriyor onu da!..

***

Bir başka olgu: Şimdiki çocuklar, bizler gibi masallardaki sarayların, şatoların, Kral – Kraliçe ve Prenseslerin hayalini değil, gerçeğini görüyor.

Yani…

Yani, çocuklar artık hiçbir şey için yorulmuyor… Hayal bile etmelerine gerek kalmıyor!

Ya televizyon…

Biz işimizi kolayca yapalım diye televizyonun karşısına mıhladığımız çocukların televizyonda izledikleri ‘Çizgi filmlerin’ çoğu da onları kolaycılığa alıştırıyor!

Hiçbir katılımda bulunmaları gerekmiyor. Sadece seyrediyorlar…

***

Ha, çocuklar elbette ki günümüzün bu nimetlerinden yararlanacaklar; ancak, onların iyiliği için bunları ölçüsünde yapmak gerekir. Çünkü, istediği şeye sahip olabilen çocuklar, hem “doyumsuz” oluyorlar, hem de hiçbir “sıkıntıya” gelemiyorlar…

BİZ ÇEKTİK ONLAR ÇEKMESİN

Bunun başlıca nedeni pek çok anne ve babanın: “Biz çektik, çocuklarımız çekmesin… Bizim zamanımızda bunlar ne arardı!!! Bari çocuklarımız bunların tadını çıkarsın” mantığı ile hareket ediyor olması…

Bunları, bazıları bilinçli, bazıları ise bilinçsiz yapsa da, sonuçta çocuğa iyilik yapılmıyor…

Çocuk, istediği – oyuncak da dahil – her şeye sahip oluyor ama, mutlu olamıyor…

Dikkat edin, eline aldığı hediye paketini süratle parçalayıp, yeni oyuncağı ile bir süre oynuyor ama daha sonra onu hemen evdeki oyuncak yığınının üzerine atarak, kendini yeni bir oyuncağa programlayarak başlıyor istemeye ve beklemeye…

Hele, bir almayın de görürsünüz… İsteklerinin ve şikayetlerinin dozunu öyle bir artırır ki!..

Kayıtsız şartsız teslim oluyorsunuz…

Hem de bu oyuna sık sık yenildiğiniz halde…

***

Haa, bu noktada çoğu anne babanın mazereti: “Aman canım, çocukluk kalıcı mı? Nasıl olsa büyüyecek ve ileride hayatın gerçekleriyle karşı karşıya kaldığında ‘eşecik’ gibi yola gelecek!”

HAYIR…

Hayır sevgili dostlar, hayır… Bu öngörünüzün hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini bilin.

Her istediğini istediği zaman kolayca elde edebilen çocuk… Bunu sürdürecek ve ileride de talepleri olacaktır…

Hem de, gerçekleşmesi mümkün olmayan talepleri…

Özellikle de, “ergenlik” gibi zor bir döneme girildiğinde daha da içinden çıkılmaz bir hal alacaktır…

***

Şimdiki çocuklar, bir açıdan belki şanslıdırlar… Ama, biz onlara ölçü koyarak, her istediklerine sahip olamayacaklarını öğretmeliyiz…

Öğretmezsek… Bilelim ki, ileride, dengeli ve sabırlı olmayı başaramayacaklardır.

Peki, bu mu olmalı onlara en önemli ‘Yaşam armağanımız…’

HEPİMİZ BEDEL ÖDEYECEĞİZ DE…

Çok sevdiğim yaşlı bir dostum vardı. Hep, yaşamın içinde olmuş…

Vakta ki, günün birinde gözleri kendine ihanet etti. O zaman:  Kızıyla birlikte kalmaya başladı. Onun, bir doktor dönüşündeki sözleri yüreğimde çakılı kaldı hep… Hiç unutmadım:

“Belli bir yaşa geldiğin ya da bir organını yitirip de birine ihtiyacın olduğu zamanlarda, insanların gözlerinde, “Şeyleşirsin!” Kızım beni doktora götürdüğünde, doktor bana, “Ne şikâyetin var?” diye sormuyor… Kızıma dönüp, “Nesi var?” diyor…

O zaman, kendimi, tamire götürülmüş bir ‘ütü’ gibi hissediyorum !..

Bu kadar güzel tanımlanan: ‘Şeyleşme’ ancak, yaşama “ŞEY” gözüyle bakmamış kişiler tarafından duyumsanabilir ve tanımlanabilir…

***

Yılların, ağır şartlarında çalışmışlığı, onu oldukça yıpranmış, belini bükmüştü…

Zor duyulan ama sesini gittikçe yükselterek:

“Yaz” dedi…

“Tamam, hepimiz bedel ödeyeceğiz bu anasını sattığımın memlekette ama, parsayı yıllardır toplayanların, bu kaderi bize layık görenlerin de, bir şey ödemeleri lazım değil mi?” diye de sordu…

Ve, yerden göğe kadar da haklıydı…

***

İşsizlerin…

Özellikle de, genç işsizlerin sayısı çığ gibi büyüyor… Daha önce açıklanan resmi rakamlara göre, “Yarın nasıl karnımızı doyuracağız” diyenlerin sayısı oldukça kabarık ve her gün yeniden gelenler – eklenenler” arttıkça rakam daha da büyüyecek… Büyüyor da…

Bütün yaşananların pratiğine baktıkça: “Her gün daha da ilerleyen, dinamik KKTC Edebiyatının” fasafiso olduğu gerçeği acı biçimde yaşanıyor…

***

Ama, ülkemiz geneline baktığımız zaman, her gün daha da karmaşıklaşan:  Kumarhaneler, gece kulüpleri, adam öldürmeler, ırza geçmeler, hırsızlıklar vb. yanında… Lüks villalar, arabalar, çoğunluğun hayal bile edemediği refah içinde yüzen zenginlerin göz kamaştırıcı tüketimleri, bir asgari ücretin çok üstünde harcamaların yapıldığı ‘gece eğlenceleri’ astronomik kayıt ücretli okullar ve üniversiteler, bir dikiş atmanın asgari ücretten daha pahalı olduğu özel hastaneler…

Bunun yanında sayısı her gün hızla artan yoksullar… Ve, yoksulluk…

Ve… Bunları halletmesi gereken politikacıların, sadece kendileri ve yakınlarını semirtme provaları…

Ve gittikçe artan, “Evet Efendimcilik…” Oysa:

Bir ülkenin zenginleşmesi, yoksullaşmayı gerektirmez… Eğer, büyüme istikrarlı bir üretim artışına dayandırılır ve toplumun tümünü kapsarsa…

Çünkü istikrarlı bir büyümeden kaynaklanmayan, ‘Zenginleşme’ bir kesimin, ‘Mutlak Yoksullaşmasıyla’ mümkün olur… Ama ne yazıktır ki, bu konuda maalesef aklı erenlerden dahi güçlü sesler duyamıyoruz…

***

Ve…

Neredeyse hemen herkes, güçlülerin paylaşımında, biraz oraya buraya serpilen kırıntıları toplama derdi ve telaşında sadece…

Ama, tüm mammayı yiyenler de dahil…

Bu büyük yangından sonra elimizde tepeden tırnağa yanmış – kül olmuş – bir ülkeden başka hiçbir şeyin kalmayacağı gerçeği…

 

 

 

Bu haber toplam 2359 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 301 Sayısı

Adres Kıbrıs 301 Sayısı