‘Şiddet kültürü’ ve üzülmek
Sokaklardan, saklambaçtan, ip atlamadan, yerleri tebeşirle boyayarak sek sek oynamaktan kopartarak evlere kapattığımız, dersten derse koştuğumuz, ellerine birer cihaz tutuşturarak “birilerinin beynini dağıtmayı” oyun diye sunduğumuz çocuklar, bilinç altlarını hayata boşaltıyorlar.
Yıllar yılı körpecik bedenlerini gizledikleri ev içi şiddete şahitlerinin öcünü alıyorlar, gün gele…
Onca kir içinde yitiriyorlar masumiyetlerini…
* * *
Yıllar yıllar önce "oyuncak silah satışı yasaklansın" yazmıştım.
Militarist, erkek egemen ve milliyetçi bakışlar bunu "barış romantizmi" olarak yorumlamıştı.
Öyle ya...
Bu adada "barış oyunları" yasaktı, ayıptı, tuhaftı (!)
Savaş talimi "eğlenceli..." (!)
* * *
Şimdi yeniden söylüyorum.
Oyuncak silahların ülkeye, pazara, piyasaya girişini yasaklayalım.
"Ne olacak canım, gerçeğini, askerde tutarlar, avda görürler..."
En azından belirli bir yaşta ve bilinçte olurlar o zaman...
Bir “eğlence” ya da “oyun” görmezler silahı, henüz, çocuk yaşta, yalandan da olsa birbirilerine doğrultmazlar…
-ki mecburi askerliğin olmayacağı bir adadır ütopya..-
* * *
Peki başka?
Tek tek tüm “silah ruhsatları” gözden geçirilerek “zorunluluk” dışında silahlar toplanmalıdır.
Yaşadığımız ve hepimize yaşatılan bu uyduruk düzende, tüm diğer alanlarda olduğu gibi “bireysel silahlanma” da ucu bucağı kaçmış haldedir.
“Silah Ruhsatı” için açık, şeffaf, ölçülebilir kriterler olmalıdır.
Ayrıca mutlaka “demir kasa”da muhafaza zorunluluğu getirilmelidir evlerde, işyerlerinde, ofislerde…
* * *
Bir de şiddet içerikli oyunlar!
İşte burada ailelere önemli görevler düşüyor.
Çocukların ellerinden bu oyunları almak gibi…
“Seviyorum” demenin ötesinde sorumlu bir sevgiye ihtiyaç var.
* * *
Peki diziler, filmler…
Kadına yönelik şiddeti normalleştiren zihinler…
Aile içi şiddeti meşrulaştıran söylemler…
Tanklı, toplu, silahlı resmigeçitler?
* * *
Üzülmek, bunca “şiddet kültürü”ne seyirciyken çok da sahici durmuyor.