ŞİDDET SARMALINI NASIL KIRACAĞIZ?
Krizin bir radikal dönüşüm faktörü olduğunu hüzünle anımsadım bugün. Bir şiddet yaşanır ve hiçbir şeyin eski minvalde gitmesine olanak yoktur artık. Yaşanan öylesine sarsıcıdır ki yeni mecralara doğru yol almak gerekir. Şiddetle gerçekleşen pek çok toplumsal dönüşümün ardından yeni düzen kurucular bu kalkışmanın kahramanlık anlatısını kurarlar. Yeni durumu geriye dönülmez kılan yakılan köprülerdir aslında. Mecazi anlamda söylüyorum bunu. Şiddet güçlü tarafın zaferiyle sonuçlanır genelde. Ya da güçsüzün şiddeti güçlüyü geriletmeyi başarır. Zafer kazanan kahramanlık anlatısını kurarken yenilenler de mağduriyet anlatısını oluşturur ve muzaffer tarafın zulmünü egemen kılar bu anlatılara.
Bir taraf zafer sarhoşluğuyla domine etmeye kalkarken diğer taraf isyan eder. İsyan yeni bir şiddetle bastırılır. Güvenlikçi politikaların zemini böyle oluşturulur. Bir şiddet ve intikam sarmalıdır gerçek galip.
Bitmiyor bir türlü ve bitmeyecek izlenimi veriyor hayatlara kasteden şiddet. Kimilerinin elindeki en güçlü araç çünkü o. Varoluş nedenleri haline gelmiş.
Sorgulanmaz ilan edilen şeyleri sorguladığım için marjine itilmek hayat hikayem oldu hep. Karşı çıkışlarım ya naiflik olarak görünür ya da kadınsın senin aklın ermez gizli bakışına çarpardı gençlik yıllarımda. Erkeklerin vakıf olduğu bazı sırlar vardı. Bazı konuşmaların sırrını çözmeye çalışırdım. Savaşçıların yüzyıllardır birbirine aktardığı ölümü örgütleyen strateji ve taktiklerdi bunlar. İyi bir amaç için yola çıkıldığında bile bu kötülük öğretilerine başvurulmalıydı.
Sımsıkı sarıldığım masumiyet başarısızlık karnemdi benim. Kadınca olan ve küçümsenendi yufka yürekli analizlerim. Bu düşüncelerim ve tavırlarımla düşmana alan açıp onun semirmesine yardımcı oluyordum yalnızca. Ben de bir düşmandım aslında.
Camdan kalbim kaç kez kırıldı yanımda olduklarını sandıklarım uzaklaştığında. Eski dostların nasıl düşman olduğunu, türlü sahtelikleri, hırsı, kıskançlığı ve ihaneti gören gözlerim hep acıdı. Başka bir gezegenden gelmiş gibiydim. Hayretle izliyordum dünyanın hallerini.
Bazen gizli bir dine sahip biri gibi sessizliği seçtim tartışma ortamlarında. Bunun söyleyecek sözü yok nasıl da aptal diye düşündüler büyük olasılıkla. İçime doğru kurdum cümlelerimi. Farklı bir paradigmaydı benimkisi. Onlarınkinin kavramları, kutsalları, tartışılmaz doğruları ile konuşamazdı. Şiir en büyük özgürlük alanım oldu bu yüzden. Verili dili ters yüz edebildiği, düşüncede katmanlar yaratabildiği, benim gibi başka gezegene ait olanların tuhaflıklarını kaldırabildiği için.
Şiddetin meşruiyeti öylesine güçlü kılınmış ki itiraz eden görülmezden geliniyor artık. Savunma sanayileri ile gurur duyuyor ülkeler. Bu güçlü alkışa katılmamız bekleniyor. Ötekileri gerekirse nasıl imha edeceğimiz konusunda gurur duymalıyız. Barışçıl çözüm yollarından söz etmek bir şaka gibi algılanıyor.
Herkes öyle emin ki kendi doğrularından. O temellerin üzerine büyük inşaatlar yapılmış çünkü. Bir sarsılsalar yerle bir olacaklar. Doğrunun çeşitli yüzleri var oysa. Karşıt sandıklarımızın kimileri bazı küçük nüanslarla bize yakın aslında. Farklı olanların kimileri düşman değil de bizim düşüncemize katkı koyanlar belki. Belki de kıyasıya tartışmalı ve farklı görüşleri hemen püskürtmektense bir süre ağırlamalı.
Kabul edilmez olan başkalarını hiçe sayan, başkalarının mahvını hatta ölümünü örgütleyen düşünceler. Kötülüğün ideolojiye dönüşmüş halleri. Kötülüğe bulaşmadan kendimizi kötülere dönüştürmeden onları nasıl bertaraf edebileceğimiz önemli olan.
Çatışma ve krizler dönüşüm için önemli ama onları şiddetle çözmek problem olan. Şiddetle çözülen şiddetle karşılık bulur çünkü.
Şiddet sarmalını nasıl kıracağız? Tiyatro için söylenir ya, bir sahnede silah varsa bir noktada o silah patlar diye. Dünya silahlanmanın doruklarında. Teknoloji öyle noktalar varıyor ki yakında bir delinin düğmeye basması yeterli olacak. Barışseverlerin çetin bir görevi var artık.