“Şiddetin boyutu giderek artıyor”
Uzmanlar son günlerde artan şiddet olaylarının perde arkasını YENİDÜZEN’e değerlendirdi
Fehime ALASYA
YENİDÜZEN’e konuşan uzmanlar ‘ŞİDDETİ’ değerlendirdi. Kamuoyunda kadın cinayetleri ile sık sık gündeme gelen şiddetin hayatımızın her alanına yayıldığına dikkat çekti. Şiddetin boyutunun giderek arttığını ifade eden uzmanlar, eğitim, göç, kültür gibi pek çok konuyu irdeledi.
Ataerkil bir toplumda yaşadığımızı anımsatan Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Klinik Psikolog Sinem Cerol, Kıbrıs’ın travmatik bir toplum olduğuna dikkat çekti.
Şiddetin hayatımızın birçok anına girdiğini anlatan Cerol, trafikteki öfke nöbetleri, okullardaki darp olayları gibi örnekler verdi. Cerol, şiddetin, günlük yaşamımızda yer bulduğunu ve doğal kabul edildiğini, bu yüzden de boyutunun giderek arttığını ifade etti.
‘Şiddetin’ giderek olağanlaştığına belirten uzmanlar, bundan dolayı şiddetin boyutunun gider arttığına dikkat çekti, eğitim, adaptasyon süreci, kültür gibi birçok faktörün buna neden olduğunu anlattı
Cinsiyet eşitliğiyle ilgili de eğitimlerin artması ve bunun ileriki dönemlerdeki şiddet olayları için önleyici bir etken olduğuna değinen Cerol, kültür ve göçün en önemli unsurlar olduğuna değindi. Bireysel faktörler de toplumsal faktörlerin de çok önemli olduğuna değinen Cerol, ekonomik, sosyal, bireysel faktörlerin stres faktörleri olduğunun altını çizdi.
Şiddetin olağan bir durum muş gibi hayatımıza girmesinde ve şiddete karşı duyarsızlaşmamızda basının büyük rol üstlendiğine de değinen Cerol, “Medyanın bu olayları nasıl aksettirdiği, kullandığı dil ve en basit kelime dahi çok önemlidir” dedi.
“Çevresel faktörler çok önemlidir”
Şiddeti açıklarken bireysel ve çevresel faktörlere değinen Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Abidin Akbirgün ise kültür ile ilgili olan, adalet arayışı, kadına bakış açısı, göç ve adaptasyon problemleri, gibi sorunlara değindi. Örnekler vererek konuştuklarını detaylandıran Akbirgün, adaptasyon sürecinin hem göç alan hem de göç eden toplumu etkilediğine değinerek, bu konularda çalışmalar yapılması gerektiğine dikkat çekti. Akbirgün, “Bir birey Kanada’ya giderse orada suç işleme durumu düşüktür ama Suriye’ye giderse, bir süre sonra şiddete meyilli olabilir. Çevresel faktörler çok önemlidir. Örneğin Cezayir’de kadınları dövmek, taşlamak onların kültüründe var… Ama Kıbrıs’ın kültürü çok farklıdır ve birey ile kültürün değer yargıları çatıştığı zaman şiddet ortaya çıkabiliyor” dedi.
“Kullanılan şiddet araçları dahi örnek alınıyor”
Şiddeti ortaya çıkaran nedenlerin çok boyutlu olduğuna değinen Sosyolog Salih Örses, dünyadaki savaş dinamiğinden de etkilenildiğine ve kullanılan şiddet araçlarının dahi örnek alındığına dikkat çekti. Var olan toplumsal vakaların, bireysel olarak gün yüzüne çıkmaya başladığına dikkat çeken Örses, toplumdaki psikolojik şiddetin ciddi noktalara geldiğini ifade etti. Neden, sonuç ilişkisi kurarak pek çok konuya değinen Örses, birçok konuya değindi.
“Dünyadaki savaş dinamiğinden de etkileniyoruz”
Sosyolog Salih Örses:
Sosyal kültürel ve ekonomik olarak üç ana nedenin yanında psikolojik nedenleri var. Şiddet, çok boyutlu bir etkileşim içerisindedir. Şiddeti ortaya çıkaran nedenler çok boyutludur, ekonomik olarak da orta sınıfın çöküşü, ekonomik baskıdan dolayı ortaya çıkması da bir neden olabilir.
2004 yılından sonraki süreçte dünyaya açıldığımız gerçekliğiyle, toplumsa dönüşümün de ortaya çıkmasıyla, toplumda var olan çeşitliliğin de değişime uğraması, toplumsal ve kültürel bir erozyona uğramaktadır.
Örnek vermek gerekirse; yurt dışından ülkemize çalışmaya gelen bireyler var, onları sosyal olarak dışlıyoruz. Bu bireylere yönelik kültürel çeşitlilik değil de tehdit olarak algılıyoruz.
İnsan haklarına yönelik var olan ihlallerin önüne geçemiyoruz.
Sosyolog Salih Örses: “Kadın cinayeti, bir erkeğin karısını öldürmesinden ibaret değildir. Kültürel, toplumsal, psikolojik, sosyal, ekonomik gibi birçok boyutun tek yüzüdür”
Şiddet olgusu dünyanın çok önemli bir sorunu halline geldi. Dünyadaki savaş dinamiğinden de etkileniyoruz. Kullanılan şiddet araçlarını örnek olarak alıyoruz.
Şiddet, taciz, darp, cinayet gibi olayların toplumumuz içinde olduğunu reddediyoruz. Kendi kültürümüzü yüceltme adına bunu geleneksel rollerle kapatmışız.
Örneğin kadına karşı şiddet… Bu yıllardır zaten var ve biz bunu özele atarak, baskı ile sindiriyoruz. 2004’ten sonraki süreç, bu baskının gün yüzüne çıkmasını başlattı. Geleneksel toplumdan modern bir topluma dönüşmeye çalıştığımız bu süreçte, gelenekselden bireysel bir yapıya dönmeye başladık. Var olan toplumsal vakalar, bireysel olarak gün yüzüne çıkmaya başladı.
Toplumdaki psikolojik şiddet ciddi noktalara geldi. Ekonomik erozyonun çok büyük nedeni vardır.
“Kadın cinayeti, bir erkeğin karısını öldürmesinden ibaret değildir”
Özellikle kadın cinayetleri dünyada yeni araştırılmaya başlanan bir konudur. Özellikle Amerika’da son 30 yılda önemli bir noktaya geldi. Kadın cinayetlerini özel alana hapsediyoruz. Sadece ilişki arasında tepkisel bir olay değildir. Küçücük bir adada bir cinayet çok etkilidir. Kültürel, toplumsal, psikolojik, sosyal, ekonomik gibi birçok boyutun tek yüzüdür. Bu olguların iç içe geçtiği karmaşık bir süreçtir.
Kadın cinayeti, bir erkeğin karısını öldürmesinden ibaret değildir.
Kıskançlık, öfke, aşk gibi ifadeler, bu gerçekleri göz ardı etmemize neden oluyor ve gelecekte çok daha ciddi boyutlarla karşımıza çıkabilir bir olgu yaratıyor.
“Şiddetin en belirgin gözlem dalı doktorlarımızdır”
Koruyucu ve önleyici bir mekanizma şart… Örneğin; şiddetin en belirgin gözlem dalı doktorlarımızdır. Onların sorgulamasıyla buna başlanmalı. Ekonomik baskı altındaki bireylerin şiddete maruz kaldığı polis ve devlet ayağı tarafından ortadan kaldırılmalıdır.
Polis, mevzuat, koruyucu destek sistemlerini geliştirmeliyiz. Sivil topum örgütlerini bu bağlamda desteklemeliyiz. Mağdurlara ciddi oranda, sosyal, ekonomik, maddi destekler vererek onu koruyabilmeliyiz.
Ataerkil, baskıcı ve toplumsal şiddet olgusunu açıklamaktadır. Burada toplumsal faktörler ve diğer faktörler çok etkilidir. Erkeğin erkeğe uyguladığı, toplu linç olayları da var…
Medyada insanları fişlemek ve psikolojik şiddet vardır. Şiddet dili vardır ve bunlar dahi teşvik edici nedenlerdir. Medya bu bağlamda sınıfta kalmış durumdadır. Sosyal medya ise inanılmaz tehlikeli bir boyuttadır. Bu tarz olayların, sosyal medyadaki tartışma polemikleri de gerçekliklerimizi bir anda göz ardı edebilecek noktaya getiriyor. Özellikle hukuksal süreçteki şiddet olaylarının medyaya yansıması, abartılı, isim ve fotoğraf verilerek, kullanılan manipülasyon dil ile toplumsal linçe olanak sağlamaktadır. Özellikle kurumsal olarak, tüm kurumlar şiddeti önlemeye yönelik yetersizidir. Örneğin polis, sosyal hizmetler, sivil toplum örgütleri, yasa ve mevzuatların yetersiz oluşu gibi örneklerle açıklayabiliriz. Özellikle siyasal partilere de çok önemli rol düşüyor. Politik görüş ve ajandalarına katmalı, araştırmalar ve gerçekçi çalışmalarla şekillendirmeliler.
Burada eğitim çok önemlidir. Örneğin çocuklara karşı da annelerin uyguladığı şiddet veya bir eşin kadına uyguladığı şiddet, eşin çocuğuna uyguladığı şiddet derken bunun aslında bir döngü olduğunu görüyoruz, bu yüzden eğitim şiddet döngüsü içinde çok önemli bir yeri olduğunu anlıyoruz.
“Şiddetin olağan kabul edilmesi de, şiddet de arttı…”
Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Klinik Psikolog Sinem Ceral;
“Ataerkil toplumlarda çocuğa ve kadına yönelik şiddet her zaman çok daha fazladır. Biz de bu toplum yapısından geliyoruz o yüzden bu şiddet de giderek artıyor çünkü zaten bizim toplumumuz travmatik bir toplumdur. Her sıkıntı ve kriz dönemlerinde şiddet olaylar artacaktır. Savaş da, ardından gelişen yapılaşma da çok büyük bir travmadır ve bireylere yansır. Bireysel sıkıntılar da şiddet patlamalarına nende oluyor ama genel olarak Kıbrıs üzerindeki şiddet bunlarla ilişkilidir.
Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Klinik Psikolog Sinem Ceral: “Şiddeti olağanlaştırdık”
Şiddet değil de ölümler arttı. Haberler çok hızlı yayılıyor ve kulağımıza geliyor. Şiddetin boyutu arttı, şiddetin olağan kabul edilmesi de arttı. Trafikteki öfkeyi, okullardaki darpları doğal olarak görmeye başladık, onlar da bir şiddettir ve bir adım ötesi de kayıplara, ölümlere, ciddi fiziksel şiddete dönüyor. Etrafımızda olan sözel, fiziksel şiddetler günlük yaşamımızda yer buldu ve doğal kabul ediliyor. Hal böyle iken şiddetin boyutu da giderek artıyor.
Girne-Boğaz ana yoluna bir kazalı araba koymuşlardı, trafik kazalarına farkındalık yaratmak amaçlı, bir süre sonra o araba herkes için olağan bir hal aldı ve kimse o arabayı görmemeye başladı. İlk gün çok dikkatimizi çeker ama giderek duyarsızlaşıyor ve umursamıyoruz… Burada basına da çok büyük bir görev düşüyor. Medyanın bu olayları nasıl aksettirdiği, kullandığı dil ve en basit kelime dahi çok önemlidir. Örnek verecek olursam, “Tartıştığı eşini öldürdü” ifadesi dahi şiddeti olağanlaştırıyor. Bu haberi okuyan biri tartışmanın ardından eşini öldürmenin doğa olduğunu düşünebilir ve tartıştığı eşine attığı tokadı küçümser. Bu ifade doğru bir ifade olmayabilir… Hâlbuki o tokat da bir şiddettir ve hiç olamaması gerekir…
Toplumumuzda koca kriteri belirlenirken, dövmez, sövmez, karısı yok, kumarı yok, iyi kocadır deniz. Hâlbuki bunlar zaten olmaması gereken şeylerdir…
“Öfkeyi kontrol altına alabilmek gerek”
Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Abidin Akbirgün:
Neredeyse nüfusumuz kadar göç alıyoruz ve şiddeti normal görmeye başladık. Tüm bu faktörler, şiddetle ilişkilidir. Örnek verecek olursak, bir birey Kanada’ya giderse orada suç işleme durumu düşüktür ama Suriye’ye giderse, bir süre sonra şiddete meyilli olabilir. Çevresel faktörler çok önemlidir. Örneğin Cezayir’de kadınları dövmek, taşlamak onların kültüründe var… Ama Kıbrıs’ın kültürü çok farklıdır ve birey ile kültürün değer yargıları çatıştığı zaman şiddet ortaya çıkabiliyor.
Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Abidin Akbirgün: “Ülkeye yüzlerce öğrenci geliyor, kimilerinin ülkesinde uyuşturucu çok yaygın, bazılılarının kültürü farklıdır. Çok fazla göç alıyoruz ve en çok da değişime adapte olmak zorunda kalan yerli halk da adaptasyon sorunu yaşıyor”
Ülkeye yüzlerce öğrenci geliyor, kimilerinin ülkesinde uyuşturucu çok yaygın, bazılarının kültürü farklıdır. Çok fazla göç alıyoruz ve en çok da değişime adapte olmak zorunda kalan yerli halk da adaptasyon sorunu yaşıyor. Önce çatışma ardından da şiddet çıkar. Öfkeyi kontrol altına alabilmek gerek, bu da eğitimin önemini anlatıyor.
Hangi yaş grubu göç alıyorsak o yaş grubuna göre hangi suçlarda artış olabileceğini az çok kestirebiliyorsunuz. Bunları bilip, ona göre önlem almak gerekiyor. Bir bireyin kendi öfkesini nasıl kontrol edebileceği ilkokuldan başlar. Sadece şiddet değil, diğer tüm suçlar da artmıştır. İntihar da bir şiddettir ve dikkat edin, erkek intiharları çok daha fazladır. Öfke kontrolünün önüne geçilebilmeli.