Siddiq Konuştu, Tatar ve Ertuğruloğlu Saldırdı; Hasipoğlu Sordu, Hristodulidis Saptırdı…
İngiliz Yüksek Komiseri İrfan Siddiq’in YENİDÜZEN’e yaptığı röportajda “İki devlet ve KKTC’nin tanınması mümkün değil” dedi ve Cumhurbaşkanı (CB) Tatar ile Dış İşleri Bakanı Ertuğruloğlu’nun tepkilerini üzerine çekti; her ikisi de diplomaside pek kullanılmayan sözlerle Siddiq’i eleştirdi.
CB Tatar’ın açıklamasının içeriğinde dikkat çeken bazı noktalar var. Örneğin, diyor ki bu açıklaması ile Siddiq KKTC’nin iç siyasetine karışmış… Peki, Kıbrıs sorunu uluslararası bir sorun değil mi, BM altmış yıldır buralarda değil mi, ara bölge BM’nin sorumluluk alanı değil mi? Birleşik Krallık, Kıbrıs’ın üç garantör devletinden biri değil mi? Onlarca yıldan beri BM’nin çatısı altında, garantör ülke statüsü ile üç başka devletin katıldığı görüşmeler yapılmıyor mu? Bu görüşmelere AB de gözlemci olarak katılmıyor mu? ABD’nin temsilcileri de süreçlerde etkin unsur olarak dolanmıyor mu? Hani KKTC’nin dünya devletleri tarafından tanınması ve ondan sonra da iki devletli çözüm için masaya oturma koşulu vardı ya; bu konu Kıbrıs sorununu dünya gündemine taşımıyor mu?
Ancak, CB Tatar’ın derdi başka… Kendileri iki devletli çözüm tezini, bırakın üçüncü tarafları, Kıbrıslı Türklere kabul ettirmeye çalışıyorlar halen ve başaramıyorlar; dolayısıyla CB Tatar’a göre bu tezin tartışılması KKTC’nin iç siyasi konusu ve gündemidir. Ve iki devletli çözüm bağlamında dışa dönük tüm söylemlerinin hedefi aslında KKTC halkını heyecanlandırıp etkilemek ve iki devletli çözüme ikna etmektir… Siddiq bu tezin kabul görmeyeceğini yerel basın organı olan YENİDÜZEN’de kayıda geçirince de onun amacının iki devletli çözüm konusunda Kıbrıslı Türklere yönelik siyaset yapmak olduğunu ve dolayısıyla iç siyasete müdahale ettiğini söylüyor CB Tatar… Diyor ki CB Tatar “Halkı bize karşı kışkırtacak noktada söylemleri var. Çeşitli spekülasyonları var. Bu iç siyasete müdahaledir.”
Peki, tutun ki CB Tatar haklıdır, öyle oldu; ne diye CB Tatar aynı açıklamasında “Bu konuda Türkiye’ye de bilgi verdim” diyor?! Siddiq iç siyasete karışmışsa, dersini verecek olan, haddini bildirecek olan KKTC makamları değil mi?! Niye Türkiye’ye ‘bilgi vermiş’ ki; öyle yapınca iç siyasete Türkiye’yi de karıştırmış olmuyor mu kendileri?! Bu sözler ‘bilgi vermek’ amacının dışında “Anne, İngiliz bana laf attı” diye ‘govlamaktır’. Ve kendileri de Kıbrıslı Türklerin lideridir hesapta… Liderlik böyle mi olur, böyle mi yapılır?!
Dış İşleri bakanı Ertuğruloğlu da Siddiq için şunları söyledi: “Bu zat maalesef diplomatik nezaket sınırlarını aşmakla kalmamış, terbiye sınırlarını da aşmayı bir alışkanlık haline getirmiştir. Siddiq KKTC’ye, Kıbrıs Türkü’ne hakaret etmeyi bir beceri, bir meziyet olarak görmeye başlamıştır.” Sanki de Ertuğruloğlu kendisi bu açıklamada kullandığı dil ile diplomatik nezaket sınırları içinde kalmış?! Ayrıca, sözlerinin devamında Ertuğruloğlu diyor ki “Aklınca halkı tahrik ediyor, içişlerimize müdahale ediyor, diplomatik nezaket sınırları yanında terbiye sınırlarını aşmıştır. Siddiq Rum’dan çok Rumcu gibi hareket ediyor, görevden alınması gerekir.”. Onun derdi de aynen CB Tatar gibi… İnsanın aklına şu soru geliyor: Oğuzhan Hasipoğlu Kıbrıslı Türk’ten çok Kıbrıslı Türk gibi mi davrandı da üç günde Dış İşleri Bakanlığı görevinden alındı ve yerine Türkiye tarafından Ertuğruloğlu atandırıldı?! Faiz Sucuoğlu da başbakan iken Kıbrıslı Türklerden daha Kıbrıslı Türk gibi mi davrandı da Ankara Hükümeti tarafından istifaya zorlandı da Başbakan görevine Üstel atandı?! Siddiq iç siyasete müdahale etmiş diye hem Tatar, hem de Ertuğruloğlu veryansın ediyor ama Türkiye’nin KKTC iç siyasetine ve dahi UBP’nin içine müdahale etmesine “gık” yok… Yani hem tutarsızlar hem de söylemlerinde nereye varacaklarını da kestiremiyorlar…
Bunlar bizimkiler… Peki ya Kıbrıslı Rum lider? Geçen hafta Strasbourg’ta yapılan Avrupa Konseyi Parlamenterler Assemblesi (AKPA) toplantısında Hristodulidis AKPA’ya hitap etti, Ukrayna delegesinin sorusu üzerine kendinden önceki dönemlerde Ruslara verilen yatırım izinlerini, altın pasaport ve altın vizeleri eleştirerek, artık yapılmadığını ve Kıbrıs olarak bu yanlışlarının bedellerini ödediklerini söyledi… Yani kendinden önceki Rum liderleri AKPA’da açıkça sattı; meymeneti bu imiş… Dolayısıyla, konuşmasında Türkiye’nin Temmuz 1974 müdahalesini “Barbarca istila” diye nitelemesi onun tarzı için normal… Ama 15 Temmuz darbesinde EOKA’nın Yunan askerleri ile birlikte darbe yapıp, kendi insanlarını katletmesine “Barbarca darbe” diyemez herhalde; demesi bir yana adadaki mevcut durumu anlatırken atıfta bile bulunmuyor…
Ancak, AKPA’da UBP delegesi olarak bulunan Oğuzhan Hasipoğlu’nun, Kıbrıs sorununun çözümü planlarını Rumların reddetmesine rağmen Kıbrıslı Türklere hala daha uygulanan izolasyonların adil olmadığını belirten sorusu üzerine de Hristodulidis Hasipoğlu’nun Strasburg’a Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu ile seyahat ettiğini belirtti… Yavuz hırsız misali… Nasıl olsa Hasipoğlu’nun o anda cevap ve açıklama hakkı olmayacak ve hangi pasaportla seyahat ettiğinin ve hangi sebeple o pasaportu kullandığının açıklamasını yapamayacaktı… Ve sanki de Kıbrıslı Türkler izolasyonlara maruz kalmıyormuş gibi “Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu ile işte ne güzel seyahat ediyorsunuz, sorun ne?” der gibi bir saptırma yaptı. Konuyu Kıbrıslı Türklerin uluslararası yaşamın siyasi, ekonomik, sosyal ve her hattındaki haklarından yalıtıldığını dikkatten kaçırarak bireysel kullanım olan pasaporta indirgedi. Ve Kıbrıslı Türklerin yaşadığı izolasyonların sebebini de “Türk istilası” olarak gösterdi. Gerçekleri dikkatten kaçırmak için saptırmalar bunlar…
Bu iki lidere nitelik açısından bakıldığında, BM Genel Sekreteri’nin, gelecek haftadan itibaren başlatacağı çözüm süreci çalışmalarında işi zor… Kıbrıs sorununu Kıbrıslılar çözsün dedik durduk ama belli ki Kıbrıslı liderlerin sorun çözme niteliği ve niyeti pek güçlü değil… Ve Türkiye ile Yunanistan’ın son yakınlaşmaları, çok pragmatik bir siyasi olan TC CB Erdoğan’ın Kıbrıs sorunu çözümü bağlamında Anna Planı döneminde yaptığı gibi elini taşın altına gene koyacağını dünyaya ilan etmiş olması, BM Genel Sekreteri’nin de son raporunda yaptığı saptamaları ve yorumları çözüm sürecinin umutlarını artırmaktadır. Çözüm, bu Kıbrıslı liderler nedeniyle maalesef Kıbrıslıları temsil etmeyenler tarafından şekillenecek, Kıbrıslı liderlere de sahiplenme kalacak…
Neyse ki BM kendi ölçütlerindeki çözümde ısrarcıdır, başka da bir yol yok…