1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Sıdıka Atalay: Hiç boş güne uyanmadım
Sıdıka Atalay: Hiç boş güne uyanmadım

Sıdıka Atalay: Hiç boş güne uyanmadım

“Kesintisiz 20 yıl gelmediğim oldu” diyor… Kıbrıslı Türkler O’nu 1990’ların başında Denizbank ve Asil Nadir’le ortaklıklarıyla tanıdı. Şimdilerde yatırımları, aktiviteleriyle yeniden gündemde. Yaklaşık 50 yıl sonra adaya dönüş yapan 96 yaşındaki annesinin

A+A-

Nezire Gürkan

İşkadını Sıdıka Atalay Kıbrıs kökenli. Luricina yolu üzerindeki Piroi (Gaziler) doğumlu. Ama sadece 3 yıl yaşadı bu köyde. Adadaki kesintisiz hayatı da sadece 12 yaşına kadar sürdü.  Çünkü ilkokul eğitiminin ardından İzmir’de yatılı okudu. İş hayatına atıldı ve arkası geldi. Eczacılıktan tekstile, kozmetikten turizme birçok alanda çalıştı. Öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. 30 yaşında kendi şirketini kurdu, kısa sürede Türkiye’de ilkler arasına girdi. Uluslararası ortaklıklara yöneldi. Yaz tatillerini de ailesinin yerleştiği İngiltere’de geçirdi, 1990’lara kadar Kıbrıs’la bağı olmadı.

“Kesintisiz 20 yıl gelmediğim oldu” diyor… Kıbrıslı Türkler O’nu 1990’ların başında Denizbank ve Asil Nadir’le ortaklıklarıyla tanıdı. Şimdilerde yatırımları, aktiviteleriyle yeniden gündemde. Yaklaşık 50 yıl sonra adaya dönüş yapan 96 yaşındaki annesinin de etkisiyle adada daha çok zaman geçiriyor artık.

Kuzey Kıbrıs’taki yatırımları yanında son zamanlarda çözüm sürecine katkı amacıyla çok toplumlu “Bir Barış Yolculuğu” organizasyonuyla da dikkat çeken Sıdıka Atalay ile Lefkoşa’daki ofisinde konuştuk.
Haftanın birkaç gününü adada geçiren Sıdıka Atalay, tarzı, duruşu, rahatlığı, kendine güveniyle “yolculuğunu” anlattı. Bazı durakları, bazı köşeleri kendine saklayarak… “Yolcu doğdum” dedi, 68 yaşında yolculuğunun hala devam ettiğini anlattı. “Hep dolu güne uyandım, hiç boş günüm olmadı” diye ekleyerek…

NERİMAN CAHİT’İN NOTU

Bugünkü soyadını evlilikten alan, 27 yıllık evliliğin ardından 1993’te boşanmasına rağmen “oğullarımın babası” diyerek soyadını değiştirmeyen Sıdıka Atalay, 1948 Piroi doğumlu. Bugünkü adıyla Gaziler. Ercan-Luricina (Akıncılar) yolu üzerinde, şimdilerde yerleşim olmayan bir köy.

Ailesiyle birlikte 3 yaşında Lefkoşa’ya yerleşirler. İlkokul hayatı burada geçer. Yaşıtları gibi Selimiye İlkokulu’nda başlar, sonra Atatürk İlkokulu’nun açılmasıyla buraya taşınırlar. Öğretmenlerini hala hatırlar.
“Son sınıfı Meryem Kamil okuttu” diyor mesela. 2 yıl öğretmenliğini yapan Neriman Cahit’i de iyi hatırlıyor. Hatta öğretmeni Neriman Cahit’in bir fotoğraf arkasına yazdığı notu, o fotoğrafı hala saklıyor. Hayalleri olan bir çocuk olduğunu vurgulamış öğretmeni notunda, sanki sonrasını görmüş gibi…

12 YAŞINDA YOLA ÇIKTI

İlkokulun ardından “meccani” (parasız) yatılı sınavına girer. Kendi gönlüyle. Kolay bir sınav değildi; sadece 2 kız, 2 erkek başarıp alır bursu. Ve ailesinden uzakta yatılı okumaya giderİzmir Kız Lisesi’ne. “Hayatımın dönüm noktası” diyor. Yaş 12,yıl 1960.

Yaz tatillerinde Kıbrıs’a gelir, ancak 2-3 yıl sürer bu durum. Çünkü toplumsal çatışmaların başlamasıyla ailesi  1963’de İngiltere’ye göç eder.  Babasından ayrılan annesi ve 2 ağabeyi. Artık  tatilleri İngiltere’de geçmeye başlar, yavaş yavaş adayla bağlar kopar. Tatil dönemlerinde çalışır; ders verir, garsonluk bile yapar

23-24 İŞTEN PARA KAZANDI… “HEP HAYALLERİM VARDI”

1966 yılında evlenir. 2 oğlu olur. Teyfik 1968, Tolga 1971 doğumlu… Eşinin mesleğinin etkisiyle önce eczacılıkokumaya başlar, ardından “bir eve iki eczacı fazla” diyerek eczacılığı bırakır, öğretmenlik yapar… Kozmetik işine girer, güzellik enstitüsü kurar…Yöneticilik yapar, mağaza yöneticiliği. “İlk önemli tecrübe” diyor yöneticilik için… Ardından kendi şirketlerini kurar.

Konfeksiyondan turizme birçok alanda çalışır. “Hayatım boyunca 23-24 farklı işten para kazandım” diyor. Hatta yatılı okurken bile yurtta kalanlara gece ders vererek “iyi para” kazanır.

“Hep girişimci ruh vardı galiba” diyoruz; “Bilmiyorum” diyor, “Belki girişimcilik, belki hayaller. Hep hayallerim vardı. Bitmeyen, ayağı yere basan hayaller…Hep sınırları zorladım… Hep kendimi keşif yolculuğu yaptım.”

İLK ATILIM 30 YAŞINDA…

Farklı alanlarda onca girişimin ardından ilk büyük atılımı, ona isim kazandıran, Türkiye’de ilkler arasına  girmesine neden olan,“FOKS” adıyla tekstil yatırımı olur. İmalat ve ihracat, yıl 1978.

Peki, aile geleneklerinin hakim olduğu Türkiye gibi dev bir pazarda tek başına bir kadın nasıl oldu da kısa sürede başarıyı yakaladı…

“Herkes yüzünü batıya dönmüştü, ben doğuya baktım. İlk ihracatımı Irak’a yaptım. Alıcı da devletti. Muhteşem bir pazarmış ama kimse farkında değildi. Sonra arkası geldi…Sermaye birikimimi doğru zamanda doğru pazara yönelmeye borçluyum.”

Tekstilde başarı sağlayınca şirketler birbirini izler. Aynı markayla kozmetik ve kuru gıda…

Bu yatırımlarla Türkiye’de adı duyulur, ilkler arasına girer. TUSİAD’a davetli olarak üye olan 3. kadın girişimci olur.

MOVENPICK İLE TURİZME YÖNELİR…

Tekstil, gıda, üretim ve ihracat derken yükselen değer turizme yönelir. Türkiye’de büyük otellerin birkaç taneyi geçmediği yıllar. 5 yıldızlı Movenpick Otel (bugün Stanberger) ile günün konusu olur. İlgi odağı haline gelir. Bir süre sonra bu oteli satar.

KIBRIS’A UZANIR

1990’lı yılların başında Kıbrıslı Türk İşadamı, Polly Peck sahibi Asil Nadir’le iş bağlantılarıyla birlikte ünü Türkiye yanında Kıbrıs’a da yayılır.  Ancak, sonraki yıllarda alacak-verecek meselesiyle mahkemelik de olduğu Asil Nadir’le bağlantıları uzun sürmez.

Sıdıka Atalay’ın o dönemde adada adını duyuran bir yatırım da Denizbank olur. Dönemin Pamukbank Genel Müdürü Bülent Sanver ile birlikte sıfırdan kurdukları banka. 1993’de kurulur, yaklaşık 10 yıl sonra el değiştirir.

MARİNA VE AVM

Sıdıka Atalay’ın Kıbrıs’a yatırım ilgisi, 2003’te Güney Kıbrıs’la kapıların açılmasıyla, coğrafyada meydan gelen hareketlilikle yeniden artar.

Marina yatırımı için girişime başar. “Ada ülkesi, bölgenin yıldızı olabilir ve marina yok” diyor. Girne’de uygun arazi bulamayınca Karpaz’a yönelir. “Amacım, projem marinayla birlikte dokusu, insanıyla  bir yaşam alanı yaratmaktı” diye anlatır projenin başlangıç halini. Adı da “Akdeniz Kasabası” olarak tasarlanır.

Marina projesi “Port Barbaros” adıyla 2004’de başlar, ancak Yeni Erenköy’deki bu projeyi yaklaşık bir yıl sonra devreder. Bugünün Karpaz Gate Marina’sı…

“Proje, sattıktan sonra benim planladığım şekilde gelişmedi. Ama bölge, ada, KKTC önemli bir tesis kazandı” diyor.

AVM KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ SAĞLAYACAK

,Lefkoşa’daki AVM (Alışveriş Merkezi) de şimdilerde en önemli projesi. Maliye Bakanlığı karşısında, eski Belça arazisinde devam eden büyük proje. Arazinin çok ortaklı yapısı nedeniyle Lefkoşa Belediyesi’ne de ortaklık verilen dev yapı. 5 bin metre kare alanda 5 katlı. 97 mağaza, 47 ofis, 34 rezidans.

Türkiye’de yaygın olan, ancak KKTC’de bir ilk olacak rezidanslar da içeren AVM inşaatıyla ilgili süreç, Sıdıka Atalay’ın ifadesiyle KKTC’deki bürokrasinin, hantallığın, mevzuatın, inisiyatifsizliğin de örneği niteliğinde. “Süreç 2006 da başladı, 2015 de hayata geçti. 9 yıllık bir uğraş.”

“Kentsel dönüşümü sağlayacak” dediği AVM’nin açılışı için hedef tarih ise yıl sonu.

HEM ADRES, HEM GÖRÜCÜYE ÇIKARMAK

AVM inşaatı nedeniyle Türkiye ve dünyadaki ofisleriyle birlikte Lefkoşa’ya da daha çok mesai harcamaya başlayan Sıdıka Atalay, bu arada bağcılıktan zeytincilik ve portakal ticaretine kadar KKTC’de yetişen ürünlerin pazarlanması, bu alanlarda yatırımlar için girişimler de yapar.

Şimdilerde CIC ( Cuprum Island and Consultants) adıyla kurduğu şirketle yatırımcılara danışmanlık hizmeti vermeye başlayan, yatırımların takibini yapan Sıdıka Atalay,Kıbrıslı Türk yatırımcıyı dünyaya taşıma konusunda da iddialı.

“Hem yatırımcıya adres, hem Kıbrıs’ın potansiyelini görücüye çıkarmak.  Sadece danışmanlık  yapmıyoruz, icraat aşamasında da yatırımcının yanında yer alıyoruz” diyor şirketin çalışma alanını tanımlarken.

BARIŞ YOLCULUĞU

Sıdıka Atalay, geçtiğimiz aylarda “Bir Barış Yolculuğu” adlı etkinlikle de dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, farklı toplumlardan dini liderler, Rum siyasilerin katılımıyla Bedesten’de yapılan bu etkinliğin ses getirdiğine inanıyor. “Bu tip etkinlikleri artırmalıyız. Gelecek nesillere daha iyi miras bırakmalıyız” diyor.

UNICEF’E MARKA MİRASI… ZENGİNLEŞMENİN FARKLI YOLLARI

UNICEF için geliştirdiği projeyi de “marka mirası” olarak niteliyor.“Sugar Lips” adlı ruj projesi. Marka proje.  “50 bin TL bağışlamak yerine, sürdürülebilir marka projelerle katkı daha anlamlı.”
Para, ticaret, yatırım dışındaki bu sosyal uğraşlar hümanist, demokrat yapısının göstergeleri mi? Yoksa politik hedef de mi var…

“Politikayı sevmem, politik hedefim hiç olmaz” diyor. “Dünyalıyım… 2 oğlum, farklı ülke ve dinlerden 5 torunum var… Dilenciden krala kadar arkadaşlıklarım, dostluklarım oldu… İnsan, hayatımın odağında ve hayatı özümseyerek yaşamak isterim. Dünyaya miras bırakmak isterim. Zenginleşmenin, miras bırakmanın farklı yolları var.”

AMBARGO YOK, KENDİMİZİ HAPSETTİK… TÜRKİYE’NİN 20 YIL ÖNCEKİ HALİ

“Bu ambargo ortamında, bu kadar sorunlu piyasada niye uğraşıyorsunuz” diye sorunca da, kendine güvenli, Fransız stili duruşu ve rahat tavırlarıyla “ben uğraşmayı seviyorum” diye yanıt verdi.

“Risk her yerde var. Ben ambargoya inanmam. Burada kendi kendimizi hapsettik. Mağdur psikolojisinde ayrıcalık istiyoruz. Dünya standartlarında mal ve hizmetle yola çıktığınızda ambargo yok. Elde kalan zeytinyağını Tariş’e satmak için girişim yapmıştım bir tarihte. ‘Sübvansiye var, Tariş fiyatıyla olmaz’ dediler, kaldı. Patates de aynı durumda. Bağcılık için girişim yaptık, ‘fide ithali yasak’ dediler.Portakal elde kalıyor, satılamıyor, devlet cepten ödüyor ama onlarca otel var ve bu otellerde taze sıkma portakal suyu yok.İnanılmaz potansiyel var, ama çeşitlilik yok. Templer Şövalyeleri’nin uğrak yeri, St Barnabas, Hazreti Ömer Türbesi gibi değerli hazineler var ama  inanç turizmi gelişmemiş… Buralarda içe dönüklük, büyüme korkusu var. Neredeyse borsa kursanız müşteri çıkmayacak; o denli korku. Türkiye’nin 20-25 yıl önceki hali…”

PARADAN DAHA DEĞERLİ…

Kendini nasıl  tanımlıyor Sıdıka Atalay… Kendini “Kıbrıslı” hissediyor mu…

“Evet Kıbrıslıyım; bu toprakları, bu coğrafyayı çok seviyorum. Alışkanlıklarım, anılarım var bu adaya dair. Hatta en güzel anılarım.

Kendimi yolcu olarak tanımlıyorum. Yolcu olarak doğdum, öyle yaşadım. Hep hayallerim oldu, ama ayakları yere basan hayaller. Ve hep peşlerinden gittim. Gitmeye de devam ediyorum. O yüzden sanırım, hayatımda hiçbir gün boş olmadım. Her güne yeni projeyle uyandım. Aklım benimle olduğu sürece de böyle olacak…”

Rahatlığının nedeni para, zenginlik mi…

“Motivasyonum hiçbir zaman para kazanmak olmadı. Zenginlik para değil veya tek başına değil” diyerek geçtiğimiz ay hayatını kaybeden İşadamı Mustafa Koç’u örnek gösterdi. “Hem iş disiplini ve prensipleri vardı, hem insandı. İnsana dokunmayı bildi hep. Taziye için 30 bin kişinin elini sıktı aile. Bu, para birikiminden daha değerli.”

YAĞLIBOYA RESİM YAPIYOR, ŞİİR YAZIYOR

Hobileri var mı…

“Çok” diyor. Başta seyahat, dünyayı keşfetmek… Yağlıboya resim, sürekli spor yapıyor, şiir yazıyor. “İçimi dökerim” diyor şiirleri için. Röportajı da zaten son yazdığı şiirini ve Rumca mani okuyarak tamamladı… Rumcayı nerden bildiğini sorunca, “Biraz biliyorum, nerden bildiğimi de bilmiyorum” diye ekledi.
(tak)

 

Bu haber toplam 24180 defa okunmuştur