Dört tarafı deniz bir adada yaşıyorsanız...
Ve “Halk Plajı” için üst düzey protokol ve mülki zevat eşliğinde açılış yapılıyorsa...
Denizi açıyorsak yani (!)
Üstelik de Başbakan önderliğinde...
Hem de 40 derece kızgın güneşin altında kat, kravat, takım elbise!
Ve Başbakanlık’tan ajans kargosuna yüklenen fotoğraflarda “deniz” görünmüyorsa...
Ağlamanız gerekir aslında!
Böylesi bir manzarada, ezber bozan genç vekilin bacaklarını konuşmaktan başka bir seçenek kalmıyor geriye...

*  *  *

Bir ihtimal daha var tabii...
İçine kapandığımız bu köhnelikten başımızı kaldırarak, dünyaya bakmak...
En basiti, yanımıza, yanı başımıza, güneye...

*  *  *

Kıbrıs Turizm Teşkilatı’nın açıklamasını okudunuz mu?
Güneyde, özel erişim ihtiyaçlı kişilerin kullanabileceği 47 plaj açıklanmış...
Halk plajı!
Tekerlekli sandalye ile denize girilebilecek yerler bunlar.
Özel bir ray sistemi, engelli kişiyi, deniz içerisinde 60 metre derinliğe kadar ulaştırabiliyor...
Yüzen tekerlekli sandalyeler var buralarda.
Ücretsiz!
Görme engelliler için kabinler var, yürüyüş yolları... İşitme engelliler için altyapı...

*  *  *

Şimdi “utandınız mı” gibisinden klişe bir soru yöneltecek değilim...
Sadece...
Okyanuslar kadar “medeniyet” farkının altını çizeceğim...
Bir yanda, henüz açılışı yapılmamış plajı “ırkçılık” üzerinden planlayan bir zihniyet var...
“Türkler” girecek sadece (!)
Kimlik kontrolüyle (!)
Yılanlar kentinde, denize!

*  *  *

Dünyalar kadar fark var...
Bir yanda “dünya” var...
Bir yanda utanmayıp aynaya baksak aymazlığı göreceğimiz bir köhnelik...

*  *  *

Bayraklarla donattığınız plajlarınıza lağım akıyor ne yazık...
Siz “kurdele törenleri” yaparken...
Kat kravat “deniz” açarken...
İnsanlıktan eser yok, hunharca kirletilen sahillerde, betonlaşan kıyılarda...

*  *  *

Kahramanlıkla, gösterişle, yalanla, sahtelikle, nutukla yıkanıyoruz...
Utançla yüzüyoruz kendi ‘sığ’ sularımızda...