1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Sigara fabrikası, 1917’de inşa edilmişti...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Sigara fabrikası, 1917’de inşa edilmişti...”

A+A-

OKURLARIMIZ BİLDİKLERİNİ PAYLAŞMAYA DEVAM EDİYOR...

Bir Kıbrıslırum okur, sosyal medyada paylaşmış olduğumuz eski Kıbrıs Türk Genel Hastanesi binasının fotoğrafını ve bu konuda yazdıklarımızı görererek aşağıdaki bilgileri paylaştı... Sözkonusu bina daha önce bir sigara fabrikası idi ve 1958’lerde bu bina yakılmış ve bir süre terkedilmiş, 1964 yılında ise Kıbrıs Türk Genel Hastanesi’ne dönüştürülmüştü.

s3-114.jpg

Sözkonusu Kıbrıslırum okur, şöyle dedi:

***  Sözünü ettiğiniz bina Diyanellos ve Vergopulos’un sigara fabrikası idi. Bunlar Yunanistan’dan iki aileydi, Damtsa ve Bay Pulyas... Aynı zamanda Bay Pulyas, APOEL’in arkasında bulunan Yetimhane’nin başkanıydı – şimdi burası bir lisedir.

***  Bay Pulyas, (güneydeki) Lefkoşa Genel Hastanesi’nin karşısında yaşıyordu ve sigara fabrikası da 1917 yılında inşa edilmişti...

***  Bay Alekos Damtsas, o günlerde meşhur bir Kıbrıslırum ailenin kızıyla evlendiydi ve 1963-64 yıllarında sanırım, fabrikayı İngiliz şirketi Ardath Tütün Şirketi’ne sattılardı.

***  Kaymaklı’da da Anglo-Amerikan Tütün Şirketi bulunmaktaydı...

***  Hatırladığım, Diyanellos ve Vergopulos Tütün Şirketi’nin ilk fabrikası Lefkoşa’da Arasta bölgesindeydi, bu bölgede bir de sigara dağıtım merkezi bulunmaktaydı...

Bu bilgileri paylaştığı için kendisine çok teşekkür ediyoruz...


BİR BELGESEL...

“Toplumsal belleğin gücü adına: İmroz – Anlatılmayı bekleyen hikayeler...”

Cansever AVİNÇ

İmroz adasındaki Rumların yaşantılarını konu alan, 2016 yapımı "IMBPOƩ: İmroz'dan Gökçeada'ya Bir Rum Hikayesi" belgeseli Youtube'da erişime açıldı.

"Bir adanın, inkar politikalarıyla maruz bırakıldığı süreci" tanıklarla anlatan belgesel, bugün Gökçeada adıyla bildiğimiz İmroz'daki Rumların yaşadıklarını tarihsel dokuya da yer vererek anlatıyor.

"Hatırlamak" ve "anlatmak" için...

Yönetmenler Murat Yüksel, Onur Tekin, Zehra Güzel; Kürtçe ve İngilizce altyazılı belgeselin çekimlerini "Hatırlamak ve Anlatmak İçin Şehre BAK" projesi kapsamında 2016'da tamamladı.

bianet'e belgeseli anlatan Yüksel, "Bir araya geldiğimizde, herkesin anlatmak istediği bir hikaye bulunuyordu. İmroz'un toplumsal bellek için kayıt altına alınması ve geleceğe miras bırakılması gerekiyordu. O yüzden çekildi.

Dün Doğu'da yaşananlar, İmroz'da da yaşanmıştı. İstanbul Rumlarının yaşadığı sıkıntılar, adada daha güçlü hissediliyordu" diyor.

İmroz ile Tenedos'un "kaderi"

"Canlı tanıkların anlatıları bizi buralara çağırmıştı" diyen Yüksel, şöyle devam ediyor: "Osmanlı'dan Cumhuriyet tarihine kadar uygulanan politikalar, Rumları İmroz'dan uzaklaştırma amaçlıydı.

Bu görülüyor. İmroz'un (Gökçeada) da Tenedos'un (Bozcaada) da kaderi aynı. Bu, sadece toplumsal duyarlılığı yüksek olan insanların değil, tüm toplumun düşünmesi gereken bir konu. Bu amaç doğrultusunda belgeseli çektik ve tarihe iz düştük."

Rumları uzaklaştıran coğrafya

Belgesel çekimlerinin yaklaşık bir yıl sürdüğünü söyleyen Zehra Güzel de "Çekim öncesinde İmroz ile ilgili tarihi bilgilerimiz eksikti, bunu tamamlamak için okumalar yaptık. Sonra çekimlere başladık" diyor.

Güzel, sözlerini "Ada halkı bize çok yardımcı oldu, biz kendi içimizde bir ekipken onlar da bizimle bu ekip işine dahil oldular. Tanıştığımız herkes bir başka hikayeye götürdü bizi hep" diye sürdürüyor ve ekliyor:

"İnsanların anlatmak istediği hikayeleri vardı, bu yüzden sanki bizi bekliyor gibiydiler.

Rumların yazın adaya geldiğini, kışın da Yunanistan'a döndüğünü anlatan Güzel, "Bu aslında adada işçi sınıfının da değiştiğini gösteriyor.

Bundan 50-60 yıl kadar önce ülkemizde gayrimüslim işçilerden zanaatkar ve sanatkar işçilerin çıktığı biliniyor ama ne yazık ki yaşadığımız coğrafyada acılarımız oldukça o insanlar da adadan uzaklaştı."

İmroz'dan Gökçeada'ya...

Murat Yüksel, İmroz'un adının Gökçeada olarak değiştirilmesini de şöyle anlatıyor:

"Mübadeleden önce ve sonra İmroz'a Müslümanlar yerleşmeye başlamıştı. Trabzon'dan, Muğla'dan ve Isparta'dan da İmroz'a gelip yerleşenler oldu.

"Adada dostça yaşayan insanlar vardı. Ancak o dönem art niyetli ve ırkçı düşünceye sahip insanların da yerleştiği biliniyor. Bu insanların, İmrozlu Rumları adadan kovmaya çalıştıkları da biliniyor.

"1942 yılında başlayan Varlık Vergisi Kanunu ile birlikte, 6-7 Eylül olayları, Kıbrıs çıkarması, adada inşa edilen cezaevi ve 29 Temmuz 1970 tarih ve 8479 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile İmroz adının Gökçeada olarak değiştirilmesi. Tüm bu somut olayların ardından İmroz Rumları, yıldan yıla evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Kültürel "arındırma"

"Kimisi evlerini satıp kimisi de 'Bir gün geri dönerim' umuduyla İmroz'dan ayrıldı. Yani Rumlar; ulus devlet politikasından dolayı hem nüfus olarak hem de kültürel olarak arındırılmaya çalışıldı ve başarılı olundu.

"1964 yılında inşa edilen bu cezaevinin İmroz'da yaşayan Rum halkını adadan uzaklaştırma adına yapıldığı aşikâr. Zira Dereköy o dönem Türkiye'nin nüfus olarak en büyük köyü olma özelliği taşıyordu. Sadece işçi sınıfı yok olmamış, İmroz'da Rumlarla birlikte, onlarla birlikte akıp giden kültür de yok edilmiş ve ediliyor.

Tanıklar neler anlattı?

"Cezaevinin kurulmasından sonra buraya getirilen mahkûmların hemen hemen hepsinin azılı suçlu olduğu biliniyordu. Zaten anlatılan hikâyede de tanıklar bunu ifade etmiş oldu.

"İstanbul'da yaşanan en ufak bir hadise, İmroz'da yıkımla eş değerdeydi. Mesela 1942 yılında ilan edilen Varlık Vergisi. Türk burjuvazisi bir şekilde çıkar yol bulmaya çalışırken çareyi gayrimüslim vatandaşların mallarına dolaylı olmayan yollardan el koymakta bulmuştu.

"İmroz'da yaşayan Rumlar, genelde balıkçılık, hayvancılık ve zeytin üretimiyle geçimlerini sağlıyordu. Varlık Vergisi Kanunu ile birlikte toprakların istimlak edilmesi, zeytin ağaçlarının kesilmesi gibi sorunlar yaşandı. Rum halkının başlıca geçim kaynağı olacak şeyler de kısıtlandı. Böylelikle ada Rum nüfusundan arındırıldı."

(BİANET.ORG – Cansever ALDİNÇ - 5.6.2021)


BASINDAN GÜNCEL...

“Atatürk'ün imzasını hazırlayan Vahram Çerçiyan'ın ABD'de yaşayan oğlu Dikran Çerçiyan hayatını kaybetti...”

Türkiye Cumhuriyeti kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasını hazırlayan Vahram Çerçiyan’ın ABD’de yaşayan oğlu Dikran Çerçiyan, hayatını kaybetti...

AGOS’ta çıkan yazıda, Dikran Çerçiyan’ın babasının Atatürk’ün imzasını nasıl hazırladığına ilişkin hatıralarına da yer verildi.

AGOS’un haberinde şöyle denildi:

“Atatürk'ün imzasını hazırlayan Vahram Çerçiyan'ın ABD'de yaşayan oğlu Dikran Çerçiyan hayatını kaybetti.

Dikran Çerçiyan 27 Mayıs günü 101 yaşında hayatını kaybetti.

Dikran Çerçiyan  için New York'ta Holy Martyr’s Armenian Church (Aziz Şehitler) Ermeni Kilisesi'nde, 9 Haziran günü sabah saat 10’da cenaze töreni düzenlendi.

1920 doğumlu Dikran  Çerçiyan ABD Ermeni toplumunda  faal isimlerden  biriydi.

Dikran Çerçiyan 12 Aralık 2019'da New York'ta Agos'tan Juliet İnan'a verdiği röportajda babası Hagop Vahram Çerçiyan'ın 1934 yılında Atatürk'ün imzasının hazırlamasına dair anılarını şu sözlerle anlatmıştı:

“Galiba Mart ayıydı. O zaman on dört yaşında olduğum için, bunları çok iyi hatırlıyorum. Bir gece, Bebek’te oturduğumuz evin kapısı çalındı. Mamam gidip açınca bir polis bir sivil iki kişiyi görmüş. Heyecanla içeri gelip ‘Vahram, okulda bir hadise oldu mu?’ diye sordu. Babam da ‘Yok bir hadise olmadı’ diye cevap verdi. İnsanın aklına birçok şey geliyor tabii. Gidersin karakola, çıkana kadar neler olur. Allah bilir! Babam gelenlerle konuşup, iki dakika sonra, elinde bir kağıtla içeri geldi. ‘Bana bir emirname var. Atatürk’e bir imza numunesi hazırlayacağım’ dedi. İmza ertesi sabah 8:30’da alınacak. O gece babam hiç uyumadan ve de çok memnun olarak gece boyunca çalıştı. Kağıtları buruşturup attı. Yaptıklarını beğenmedi. Babamı saat ona kadar seyrettim. Ama daha fazla dayanamadım uyumaya çıktım. Ertesi gün aşağı indiğim zaman, masanın üstünde beş tane imza numunesi hazır duruyordu. Atatürk, o beş numunenin en basit olanını seçmiştir.”

ATATÜRK’ÜN İMZASINI HAZIRLAYAN AGOP ÇERÇİYAN KİMDİ?

Wikipedia’dan Agop (Hagop) Vahram Çerçiyan ve onun Atatürk’e yeni bir imza hazırlaması hakkında okurlarımız için şunları derledik:

***  Hagop Vahram Çerçiyan, İstanbul Robert Koleji'nde bir matematik, coğrafya ve kaligrafi profesörüydü. Çerçiyan, Mustafa Kemal Atatürk'ün imzasını tasarladı.

***  Türkiye Ermenisi olan Hagop Vahram Çerçiyan Robert Lisesi'nde öğretmenlik yapıyordu. Kaligrafi öğrenmek için ABD'ye gitti. ABD'den geri dönünce Robert Koleji'nde öğretmenlik yaptı. 25,000 öğrencisinden Bülent Ecevit, Selim Sarper, Turgut Menemencioğlu, ve Kasım Gülek gibi ünlü isimler çıkmıştır.

***  Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında Atatürk devrimleri çerçevesinde eski Türkçe’den Latin harfli modern alfabeye geçilmişti... Bu reformlar çerçevesinde Türkiye yurttaşlarının bir soyadı almaları 1934 yılında çıkarılan Soyadı Kanunu’yla zorunlu kılınmıştı... Bundan önce, Türkiye’deki Hristiyanlar ve Museviler, soyadları kullanmaktaydı ancak Müslümanlar’da soyadı kullanılmıyordu... Müslümanlıkta, insanlar daha çok sosyal ya da mesleki isimlerle ya da sıfatlarla anılmaktaydı (Paşa, Hoca, Bey, Hanım, Efendi gibi...) veya babalarının adlarıyla anılmaktaydılar.

***  Mustafa Kemal’ın da bir soyadı alması gerekmekteydi ve Türkiye Parlamentosu kendisine “Atatürk” ismini uygun görmüştü... Meclis’te pek çok milletvekili arasında Çerçiyan’ın eski öğrencileri de vardı ve Atatürk’ün bu yeni soyadıyla yeni bir imzaya ihtiyaç duyacağını belirterek bunu önerdiler. Kasım 1934’te, bu öneriyi bazı milletvekilleri Çerçiyan’a sundular ve o da bu görevi kabul etti. Geceleyin beş adet imza örneği hazırladı ve ertesi sabah bazı polis yetkilileri gelerek bu örnekleri aldılar. Bu imza örneklerinden Atatürk “K. Atatürk” olanı seçti.

***  Hagop Çerçiyan'ın oğlu Dikran Çerçiyan, Atatürk’ün 1938’de vefatı ardından Türkiye'de uzun yıllar bu konunun üzerine sünger çekildiğini, bundan dolayı Çerçiyan'ın büyük bir üzüntü yaşadığını söyledi. Dikran Çerçiyan "Bazıları babamı unutmak için çabalıyorlardı. İmza yaratıcısı olarak başkaları kendilerini tanıtmak için çalıştı, ama gerçek her zaman kazanır” demişti...

 

s1-253.jpg

s2-219.jpg

 

 

 

Bu yazı toplam 3477 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar