1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. SİHİRLİ DÜĞME
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

SİHİRLİ DÜĞME

A+A-

Bir cumartesi sabahı yine ve yazımı yazıyorum. Mart’a girmişiz. Hava durumunu okudum az önce; sağanak yağışlı, rüzgârın zaman zaman kuvvetli eseceği bir günden söz ediliyor. Mart, kadınlar gününden öte kadınlar haftası demek. Morları kuşanacağız yine. Gerçi Kıbrıslı Rum kadınlara mor giydirmeyi başaramadık. Mor yas rengi Ortodokslar için. Ölüm törenlerinde kilisede hâkim olan renk… Mart’ın 21’inde de Dünya Şiir Günü var. Daha geçenlerde yeni yılı kutlamamış mıydık? Bir açıdan bakınca dün gibi, bir başka açıdan bakınca da öylesine uzak. Derelerden çok sular akıp gitmiş, kelimenin gerçek anlamıyla. Dışarda üşüyen bir bahar var. Yıllar sonra ilk kez böyle bir yağış olmuş ve dereler şırıl, şırıl…

Hayata tutunmak… Benim için son günlerin ana fikri bu galiba. Kim ne yaparsa yapsın, seni nasıl şok edip nasıl sersemletirse sersemletsin hayata tutunmak. Kırılan dalların olsa da yaşadığını unutmamak… Gözlerin dolu dolu olsa da devam etmek.

İnsan olmanın iki türlü yanı var… Bir yanımız aydınlık, bir yanımız karanlık. Kimi insan karanlığa, kendine zarar veren yıkıcı bir enerjiye daha yatkın, kimi insan ise daha ışıklı. Bazen ışığın o kadar parlak oluyor ki başkalarını da aydınlatabiliyorsun. Bunu yaptığını fark etmiyorsun belki, doğal bir durum sanki. Senin ışığınla yaşama enerjisi bulan o başkalarının solduğunu görüyorsun bir gün. Kötü bir dönem geçirip ışığını kesmişsin ya, işte o yüzden solmuşlar onlar.

Geçen gün arayıp buldum. Bir Leonard Cohen şiiri var. Nedense merhametsiz geldi bana şiir. Şiirdeki kadın erkeğe gözlerinin neden eskisi gibi bakmadığını sorar, erkekse benim gözlerimin başına gelen senin güzelliğinin başına gelendir gibi bir şey söyler. Bu dünyanın kaderini tayin eden biraz da insanların bakışları. Fiziksel anlamdaki bakış söz ettiğim. Birisi gözleriyle size yaşam enerjisi verebileceği gibi sizi öldürebilir de.

Romantik aşkın, bir olma, bir bütün olma paradigmasında bütün sorun.  Modernizmle birlikte Tanrı ölünce romantik aşk almış onun yerini. Bir ihtiyaç bu çünkü. Oysa mesafe çok önemli. Bir insanın bütünlüğünü ancak bir mesafeden görebilirsin. Evrenin içinde yalnız, sana benzeyen bir insan görürsün belli bir uzaklıktan bakınca. Gerçek bir insandır bu… Onunla bağlar kurmaktır önemli olan. Onunla el ele tutuşabilmektir. Koşulsuz büyük bir sevgi ararız hep. Annede simgeleşen o sevgi biçimini. Oysa bir bebek için anne bile ötekidir. Kendi başımıza yürümeyi başarmaktır önemli olan, bir başkasının elini de tutabiliriz o zaman.

Dışarda yağmurun verdiği sevgiyle çıldırmış, sevinç çığlıkları atan aşk sarhoşu bir doğa var. Her yan çiçek çiçek… İçimizde keder varsa bu manzarayı bile göremiyoruz. İçimiz kışsa bahar ne çare.

Herkesin bir hikayesi, çocukluğundan beri taşıdığı yaraları, güvensizlikleri var. Sevgi yargılamamaktır. Yargılama sonucunda adaletli olmak zordur çünkü. Adil olamayız çünkü hiç bilmediğimiz, gizli kalmış bazı unsurlar söz konusudur çoğu zaman.

Başkaları bizi ürkütür. Bize yapabileceklerinden korkarız. İçlerinden ne geçtiğini bilemeyiz. Kendimizle ilgili beğenmediklerimiz, kendimizde kızdıklarımız da ürkütür bizi. Bunlardan dolayı bizden soğuyup bizi terk edebileceklerini düşündüğümüz için biz onlardan kaçarız çoğu zaman.

Gerçek sevgi “rağmen”i taşıyan bir sevgidir oysa. Bir başkasında hoşumuza gitmeyen özelliklere rağmen onu sevebiliyorsak gerçek bir sevgidir bu.  Öncelikle kendimizi sevebilmeliyiz gerçek bir sevgi taşıyabilmek için. En çok kendimize kızarız, kendi bazı özelliklerimize öfkeleniriz; hatta bu öfkenin oluşturduğu korku ile kendimizden nefret edip öz- yıkıma, kendimize zarar vermeye yönelebiliriz. Ta içerden tanırız ya kendimizi, utanç verici yanlarımızı çok iyi biliriz, suçluluk duygularıyla doluyuzdur. Öyle şeyler vardır ki hiç kimse bilsin istemeyiz. Onları düşünmek ruhumuza saplanan dikenler gibidir. Kendimizi bağışlayamayız bir türlü.

Oysa her şey insan olmaya dairdir. Gerçek sevgi bir insanı güzel ve çirkin anlarıyla sevebilmek, benimsemektir. Kendimize kızdığımız gibi sevdiklerimize de kızarız elbet. Kızabilmek sevmekle ilgilidir. Kızabilmek iletişimle ilgilidir. Sıfır iletişim bir insana verilecek en büyük ceza, en büyük merhametsizliktir.

Aşk duygusu sürekli bir duygu değil bana kalırsa… Arada uyur ve uyanır aşk. Mutluluk gibi bazı anlara ait bir duygudur. Sonsuz ve kesintisiz bir aşka inandırılmışız ama. O ışık gidince gitti sanıyoruz ama gitmiyor. Bir bulut geçmiş oluyor bazen ışığın önünden.

Şimdi çalışma odamın balkonuna çıksam badem çiçeklerini göreceğim karşı bahçede. Bugün Cumartesi, üstelik Mart’a girmişiz. Hava raporuna inat parlıyor güneş. Üzgünüm ama hayattayım. Köşeyi dönsem mutluluk var belki ama enerjimi yitirmişim. Oysa ışıklarımı yakabilirim istersem. O sihirli düğme kendi içimde.

 

Bu yazı toplam 2166 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar