1. YAZARLAR

  2. Serkan Soyalan

  3. “Şiir dil bahçesinde esen bir meltemdir”
Serkan Soyalan

Serkan Soyalan

“Şiir dil bahçesinde esen bir meltemdir”

A+A-

   Eğitimci-Şair Teoman Ersöz’ü gazetelerdeki köşelerinde yazdıklarıyla tanıyordum. Geçen hafta “Akdeniz’den Esintiler” ve “Yakamozlar” isimli şiir kitapları elime ulaştını, büyük bir keyifle okudum.

   Yaşama, sevdaya ve Kıbrıs’a dair dizeler arasında uzun bir yolculuğa çıktım, Ersöz’ün dizeleri arasında.

   Eğitimci kimliği ile nice öğrenciyi topluma kazandıran Teoman Ersöz, almış olduğu felsefe eğitimini yazılarının her bir satırına ilmek ilmek işlemiş bir kalemdir.

  ***

   Şair 2021’de yayımladığı ilk şiir kitabı “Akdeniz’den Esintiler”in önsözünde şiire nasıl başladığını şöyle ifade eder:

   “Bana şiir zevkini, okuduğu çok nefis şiirlerle tattıran ve adeta beni şiirin tiryakisi yapan çok değerli Lise Edebiyat öğretmenim Yusuf Ziya Beyzatoğlu’na bir dersinde, ‘Şiir nedir? Nasıl tanımlanır?’ diye sordular. Değerli hocam, şiirin çok tanımı olduğunu, ancak hafızasından hiç silinmeyen tek bir tanım olduğunu ifade ederek, ‘Şiir dil bahçesinde esen bir meltemdir’ demişti. Lütfen beni bağışlayın. Yıllar geçti ben şiirin bundan güzel bir tanımına rastlamadım. Bunun için bir kez daha tekrar etmekten büyük bir haz duymaktayım; ‘Şiir dil bahçesinde esen bir meltemdir’.

   Kendimi hatırladığım ilkokul yaşlarımda şiire merakım kafiyeler türetmekte başlamıştır. Bunu başlangıçta bir oyun gibi sürdürdüm. Zamanla böyle bir alışkanlığım türedi. Sonraları kendi kendime mısralar oluşturmaya başladım. Yazdıklarımı saklamayı hiç düşünmüyordum. Öylece yazdığım yerde kalıyordu. Bu tür karalama çalışmalarım ortaokul ve lise sıralarında da devam etti. Kimse ne ile uğraşmakta olduğumu bilmezken, bir gün yazmış olduğum bir şiir karalaması bir arkadaşımın eline geçti. Bundan sonra da lise dönemimde lakabım ‘Şair’ olarak söylenmeye başladı. Okulun duvar gazetesinde her hafta bir şiirim yayınlanıyordu. Bir ara biriktirdiğim şiir denemelerini mütevazı bir kitap haline getirerek, okul kütüphanesinde sergiledim. Okul arkadaşlarım şiirlerime hayli ilgi duymuşlardır. Kendilerine minnettarım. Ne yazık ki küçücük kitabımı bugünlere taşımayı ihmal etmişim. Yoksa güzel bir hatıra değeri olabilecekti. Üniversite ve meslek yıllarımda da şiir yazma alışkanlığım devam etmişti. Yazmış olduğum şiirlerimin bir kısmı yerel bazı gazetelerimizde yayınlanmaktadır.”

***

img-20241219-wa0032.jpg

  Kıbrıs Türk Yazarlar Birliği Yayınlarından 2024’te okuyucusuyla buluşan “Yakamozlar” kitabında Ersöz, doğumunu ve II. Dünya Savaşı yıllarını şu satırlarla anlatır:

   “İkinci Dünya Savaşı’nda savaş bombalarının patlamaya başlamasıyla, 22 Ağustos 1939 günü Limasol’un Gazi Paşa Sokağı 20 numaralı evde gözlerimi dünyaya açtım.

   İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarını anımsarım çünkü 4-5 yaşlarında idim. Örneğin, savaşın sonlarında artık yenilgiyi anlamaya başlamış olacaktık ki, Almanlar, uçakları ile bazı İngiliz sömürgelerini bombalamaya başlamıştı. Bombalanan İngiliz sömürgelerinden Kıbrıs adası da nasibini almıştı savaş sonlarına doğru.

   Evimiz Limasol’da KEO içki fabrikasına çok yakındı. KEO fabrikası bombalanırken ailece çok korkmuştuk. Anne ve babamın kocaman bir demir karyolası vardı ve bombardıman esnasında korunmak için karyolanın altına saklanmıştık. Ailemizin en yaşlısı olan anneannem hepimize ‘Ya selam, ya selamet’ sözcüklerini öğretmiş ve tehlike geçinceye kadar tekrarlamamızı istemişti. Koro halinde ailece tekrarladığımız bu sözcükler hâlâ kulağımdadır.

   Bir de savaşın sonlarına doğru kasabalardan halkımla birlikte köylere göç edişimizi anımsarım. Ailece biz, Limasol köylerinden Pendagoma’ya göç etmiştik. Hayal meyal, köyde, bir Türk ailesinin ahırına yerleştiğimizi de anımsarım II. Dünya Savaşı ile ilgili olarak.”

  ***

Teoman Ersöz’ün şiirlerinden…

 

GÜNEŞ VEDA EDERKEN

Bakır rengini almıştı gökyüzü

güneş batarken.

Ardından yıldızlar,

girmişlerdi devreye,

ay nöbete hazırlanırken...

Hiç değişmeyen kuraldı evrende

bu olay

değişmeyecek de herhalde,

sonsuza kadar....

Aylar doğacak her zaman

güneşin batmasıyla,

ve hüzünlenecek

Ahmet Haşim gibi duyarlılar,

akşamların başlangıcında oluşan böylesine eşsiz ve esrarengiz manzaralardan.

Bakırın esrarengiz rengiyle

yarışacaklar belki de,

şair, ressam ve bestekarlar.

Akşamların bu muazzam manzaralarından insanlar

esinlenmeyip de ne yapsınlar.

***

YALNIZLIĞA MUHTACIZ

 

Yalnızlığı gerektiren bir iştir

düşünmek.

Ne kadar şikayetçi isek de

yalnızlıktan,

düşünen varlık

olarak tanımlanan insan

mecburdur düşünürken

yalnızlığı yaşamaya.

Özgürlüğü hisseder insan

yalınızlığı yaşarken.

Yalnızlığı sevmeyen

özgürlüğü de sevemez

dememiş miydi

Alman Filozofu Nietche...

Ya Fuzuli'nin inci taneleri

değerindeki beyiti unutulur mu?

“Ne yanar kimse bana

Ateş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım

bad-ı sabadan gayri.”

Şairimiz Özdemir Asaf

haksız mıydı söyleminde: “

“Yalnızlık paylaşılamaz,

paylaşılsa, yalnızlık olmaz.”

Öyleyse şikayetçi olmamalı insan yalnızlıktan.

Mecburuz, hem de muhtacız

yalnızlığı yaşamaya.

img-20241219-wa0031.jpg

img-20241219-wa0033.jpg

Bu yazı toplam 364 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar