ŞİİR ÖLDÜRÜLEBİLİR Mİ?
Hristiyanlar’ın Engizisyonu vardı; Müslümanların ise fetvacı şeyhleri… Düşünen, üreten insanlar hep “düşmanı” oldu bu karanlık güçlerin… Olmaya da devam ediyor…
Gittikçe gericileşen dini/faşizmi kurumlaştırmaya çalışan Türkiye’de “idam” çığırtkanlığı yapıla dursun; Suudi Arabistan ve İran başta olmak üzere molla rejimleri sanatçıları, şairleri, aydınları, bilim insanlarını ve kadınları katletmeye devam ediyor…
27 Ocak 2014, İran'da Arap asıllı şair Haşim Şabani, 'Allah'ın düşmanı' olduğu ve ulusal güvenliğe tehdit oluşturduğu gerekçesiyle idam edildi.
Ocak 2016, Suudi Arabistan’da yaşayan Filistin kökenli 35 yaşındaki sanatçı ve şair Eşref Fayyad (Ashraf Fayadh) … 2013 yılında yalnızca bir “tanığın” iddiasına dayanarak, mahkemeye çıkarılıp; “Tanrı’ya hakaret etmek ve İslam dinini terk etmek”le suçlanarak, dört yıl hapis ve 800 kırbaç cezasına mahkum olmuştu. Ancak diğer bir Suudi yargıç, 2014’te ‘dinden çıktığı‘ ve ‘ateist fikirler yaydığı‘ gerekçesiyle verilen kararı değiştirdi ve Filistinli şaire idam cezası, verdi.
Kasım 2017: “Ben şairim ! ölümden korkarsam; şiir yüzüme gözüme dursun !” diyen Kürt şair Ahmet Nuaymî, İran'da “Kürtçe şiir yazdı” diye idam edildi..
Ve 7 Eylül 2018 İran'da, tutuklu bulunan 22 yaşındaki şair Ramin Hossein Panahi, uluslar arası tüm kampanyalara karşın idam edildi.
9 Mayıs 2010 tarihinde idam edilen Ferzad Kemanger'in idam edilmeden önce 'kalbimin atmasına izin verin' başlığıyla yazdığı mektubu, Ramin’in mektubu diye dolaşıp durdu sosyal medyada.
Düşünceden, sanattan, şiirden korkanlar öldürmeye devam ederek; yalnızca bedenleri öldürebildiklerinin farkında olamayacak kadar cahil olduklarını kanıtlıyorlar yalnızca…
Kalbimin Atmasına İzin Verin
"Aylardır hapishanedeyim. Hapishanenin benim irademi, sevgimi ve insanlığımı ezeceği ve beni ehlileştireceği sanıldı. Tarih kadar uzun, sonsuzluğa uzanan duvarlarla çevrili bir koğuşta tutuldum. Beni, sevdiklerimden, ülkemin çocuklarından ayıracağı sanıldı. Fakat, her gün hücremin ufak penceresinden uzak yerlere doğru yolculuğa çıktım ve kendimi onlar arasında ve onlar gibi hissettim. Buna karşılık, onlar bende hapsedilmiş kendi kederlerinin yansımasını göreceklerdi; böylece hapishane birbirimizle olan bağlarımızı derinleştirdi. Hapishane karanlığının güneşin ve ışığın anlamını zihnimden sileceği sanıldı, fakat karanlık ve sessizlikte alaca menekşelerin büyüdüğüne tanık oldum. Hapishanenin, zihnimin zamanı ve onun değerini unutmaya terk etmeye zorlayacağı sanıldı. Ancak hapishane dışındaki anları yeniden yaşadım ve yeni bir yol seçmek için yeni bir "ben" doğurdum.
Aynı zamanda, benden önceki tutuklular gibi, yeni bir şafağı görme umuduyla hapishanenin karanlığına dayanmak zorunda kalan işkence görmüş bir neslin son kişisi olacağımı umarak, yoluma çıkan bütün aşağılama, hakaret ve zulmü tüm kalbimle kucakladım.
Bir gün, onların "'Allahına' karşı savaş yürütmekten dolayı" 'kafir' olarak damgalandım. Böylece, adaletin ilmiği yaşamımı almak üzere dokundu. Ve bu günden beri istemeyerek idamımı bekliyorum. Ancak, bütün sevgili insanlarıma olan sevgimle, eğer yaşamımı kaybedeceksem, bütün organlarımın onları alınca yaşam bulacaklara gitmesine izin vermeye karar verdim. Ve kalbimin, ondaki bütün sevgi ve tutkuyla birlikte bir çocuğa bağışlanmasına izin verin. Nereden olacağı hiç fark etmez; Kaaron banklarında, Sabalaan Dağı yamaçlarında, Doğu Sahara kenarlarında veya Zağros Dağları'ndan güneşin doğuşunu seyreden bir çocuk. Tek istediğim isyankar, kıpır kıpır kalbimin, benden daha isyankarca kendi çocukluk arzularını aya ve yıldızlara ifşa edecek ve onlara sonradan bir yetişkin olarak ihanet etmeyeceğine dair onları tanık tutacak bir çocuğun göğsünde atmaya devam etmesidir. Tek istediğim, kalbimin yatağa aç giden çocuklar üzerine sabrını kaybeden birinin göğsünde; "bu yaşamda en küçük arzum bile gerçekleşmeyecek" diye yazan ve kendisini asan Haamed'in –benim on altı yaşındaki öğrencim- hatırasını kalbimde canlı tutacak birisinde atmaya devam edebilmesidir.
Hangi dili konuşuyor olursa olsun, kalbimin bir başkasının göğsünde atmasına izin verin. Tek istediğim, onun, nasırlı ellerinin kalınlığı eşitsizliklere karşı öfke kıvılcımlarını canlı tutacak bir işçinin çocuğu olmasıdır. Kalbimin, çok uzak olmayacak bir gelecekte, çocuklarının onu her sabah güzel gülümsemeleriyle selamlayacağı ve birlikte bütün neşe ve oyunları paylaşacakları bir köy öğretmeni olacak bir çocuğun göğsünde atmasına izin verin.
O zaman, çocuklar yoksulluk ve açlık gibi kelimelerin anlamını bilmeyecektir; "hapishane", "işkence", "baskı" ve "eşitsizlik" terimleri, onların dünyasında bütün anlamlarından yoksun olabilecektir. Uçsuz bucaksız dünyanızın ufak bir köşesinde kalbimin atmasına izin verin. Sadece ona özenli olun, çünkü o, tarihi acı ve eziyet ile dolu ülkesinin insanlarının anlatılmamış hikayeleriyle dolu bir kişinin kalbidir. Kalbimin bir çocuğun göğsünde atmasına izin verin ki bir sabah yapabildiğim kadar yüksek sesle ve anadilimde –Kürtçe-, haykırabileyim: Bu uçsuz bucaksız dünyanın bütün köşelerine, bütün insanlığı sevme mesajını taşıyan bir rüzgar olmak istiyorum."