Şiir ve İdeoloji
Ne kadar yalın ve gündelik dile yakın olsa da eğer bu fark yoksa zaten ortaya bir şiir çıkmaz.
Zeki Ali
[email protected]
Şiir ve ideolojinin ortak yanı anlamlar dünyamızı besler olmalarıdır. İkisini de tanımlamak neredeyse imkânsızdır ve ikisinin de yaşamlarımızda ne derecede önemli rol oynadığını fark edebilmemiz hiç de kolay değildir. Şairlerse kendi kimliklerini şiirleri rolüyle geliştirirken bilinçli veya bilinçsiz şekilde bir veya birden fazla ideolojinin etkisini bakış açılarında yansıtırlar. Burada şiirden başlayarak ideolojiye ve her ikisini de tanıyıp sorgulamaya çalışarak yeniden şiire dönmek istiyorum.
Bütünleşen şeyleri parçalarına ayırmak hiç de kolay değildir. Mümkün olsa da o bütünlük içinde kusursuz bir şekilde çalışan mekanizma artık çalışmaz olur. Çocukluğumda merağım yüzünden birçok oyuncağımı açıp kullanılmaz hale getirmiştim. Neyse ki şiir öyle bir şey değil… Bir kopyasını parçalasak da aslı olduğu gibi kalır. Önemli olan merakımızı giderecek araştırmayı, bölüp hesaplamayı yaptıktan sonra, belki daha zenginleşmiş bir anlayışla şiiri olduğu gibi kabul etmektir. Sadece okurların değil, saygın eleştirmenlerin bile sıklıkla düştüğü bir hata da yaklaşık şu sözlerle ortaya çıkar: ‘‘Şairin burada söylemek istediği şey…’’ Eğer şairin söylemek istediği şey onların açıkladığı gibi olsaydı şair neden bunu daha farklı söylemişti? Her şeyden önce bilmemiz gereken şey, şiirin her şairin farklı yöntemler kullanarak yarattığı bir üst dille yazılmış olduğudur. Ne kadar yalın ve gündelik dile yakın olsa da eğer bu fark yoksa zaten ortaya bir şiir çıkmaz. Dilin kullanımıyla ilgili tüm özgün teknikler şairi diğerlerinden ve mantıksal anlatıya dayalı düzyazıdan uzaklaştırır. Sanatın en büyük özelliği sanal bir dünya yaratmasıdır. Farklı bir mantık, farklı bir söylem kullanarak alışılmış imge ve tecrübe duvarlarının ötesinde bir dünya kurar. Bu, onun gerçek dünyadan kopmuş olduğunu kanıtlamaz, sadece yerinin farklılığını gösterir.
İdeolojiye gelince, Terry Eagleton ‘‘Ideology: An Introduction’’ adlı çalışmasında kimsenin tek ve yeterli bir ideoloji tanımı yapamadığını ve kendisinin de buna dâhil olduğunu söyler. Bu tanımlar arasında yer alan bazı farklı söylemlere göz atacak olursak idelojinin:
1. Belirli çevre ve sınıfları karakterize eden düşünceler toplamı.
2. Sosyal yaşamdaki anlam, işaret ve değer üretme süreci.
3. Egemen politik güçleri yasallaştırmaya yardım eden düşünceler.
4. Sistematik olarak çarpıtılmış iletişim.
Bunlar gibi sayısız birçok tanımlar ve bunların açılımları olsa da belki de en doğru olabilecek tanımı Karl Marx’dan aktarabiliriz: ‘‘Bilmiyorlar, fakat kullanıyorlar.’’ Bu sözler tüm insanlığın ne kadar idelojilerin etkileriyle ve çoğu zaman farkında olmadan yaşamlarını bu sınırlı ‘‘bakış açısı’’yla görüp yönlendirmeye çalıştığını çok iyi anlatır. Slavoj Zizek ‘A Perverts Guide to Ideology’’ filminde ideolojilerin algı dünyamızı çarpıtan birer gözlük olduğunu ve ancak bu gözlükleri çıkarıp atarsak gerçekleri çıplak bir şekilde görebileceğimizi söyler. Özellikle politik düşünceler ve bu düşünce sistemini ortaya çıkaran toplumsal devinimler yaygın bir şekilde ve sorgulamaya gerek duyulmadan kabul edilir. Her dönem ve ideoloji kendi kahramanlarını ve bu kahramanlara özenen müritlerini yaratır. Bilinçli veya bilinçsiz bu müritlere katılan sanatçılar da olmuştur tarih boyunca.
Birçok şairin ideolojilerle olan doğrudan ilişkisini bir yana bıraksak da okuduğumuz şiirlerin birçoğunda farklı ideolojilerin gölgesini bulabiliriz. Şiirin içinde doğrudan bir mesaj olmasa da şaire doğru gelen ideolojilerin etkisi yazdıklarına dolaysız bir şekilde yansır. Şairin yarattığı sanal dünyayla birlikte yine bu ideolojileri dolaşımda tutarak toplumsal gerçekliğe farklı bir boyut getirir.
Benim için önem taşıyan şairlerdeki ortak özellik, gerçekliği ararken dönüp onu reddetmesi ve yaratısının çılgınlığı içinde ütopik düşler görmesidir. Primitif sanatların içinde en eski olan müzik ve dans birer sanat dalına dönüşmezden çok önce insanların esrimesine yardımcı oluyordu. İnsanların yaşadıkları tecrübelerden sonra kendi başlarına veya başkalarının yardımıyla edindikleri bilgilerden sonra gereksinim duydukları şey esrime yoluyla şifa bulmaktır. Çağdaş yaşamımızdaki bilgi kirliliğinin ortasında şairlerin çılgınlıkla bütünleşen bilgeliklerine, onların sürekli sınırları zorlayan bakış açılarına, bu bakış açısı içindeki duygusal kendinden geçişlerine, sıra dışı kimlikler yaratmalarına her zamankinden fazla ihtiyacımız vardır. Şiir artık ne köy meydanlarında, ne saraylarda ne de çok satan listelerinde bulunabilir. Çoğumuzun fark ettiği gibi şiir artık ancak onu arayanların bulabileceği yer altı dünyasına çekilmiştir. Kendi özgür ve isyancı hükümranlığı içinde var olup soluk alabilmektedir.
*illustarsyon: Karl Walser