Şiir Yaşama Değdiğinde
“İyi niyetli tüm insanlara, işçilere, şairlere, insanın geleceğinin Rimbaud’nun deyişinde ifade bulduğunu söyleyeceğim: Yalnızca ateşli bir sabırla tüm insanlara ışık, adalet ve onur saçacak o şehri kazanacağız.”
E. Sema Sezen
[email protected]
Çok gençtim belki de çocuk… Yazardım ve düş kurardım. Düş kurdukça bir severdim yaşamayı deme gitsin. Bir alışırdım dünyaya. Köydeki evimiz, bahçemiz ayın halesine dönüşüverirdi. Önceleri yalnızca kendim için, ayın o halesinde kalmak için aklıma ne gelirse yazdım. Metnin bilgisi hakkında en ufak bir fikrim olmayarak. Kendi kendime anlattığım masallardı o yazılanlar. Masallarımı anlatmam benim için yeterliydi. Bir çocuk masal anlatılmasından, anlatan yoksa kendi kendine anlatmaktan başka ne ister ki yaşamda.
Sonra değişti yaşamak. Artık çocuk-gençlik, yerini yetişkin-gençliğe doğru bırakmaya başladı. Gene düş kuruyordum. Gene seviyordum yaşamayı. Ama bu sefer bir türlü alışamıyordum ona. Ayın halesine sığındığımda ya da sözcükler güzün yüzüme tatlı tatlı değen rüzgar gibi kaleme düştüğünde, canım yanıyordu. Masallar tıpkı geçen zaman gibi derin bir yaraya dönüşmeye başladı. Yazdıklarım kendimi oyalamak için anlattığım masallardan çok ötelerde başka bir dünyayı, bir başkasını aramaya başladı. Her yeni adım, başka bir zor yolun, yaranın kapısını aralamaya, bazen büsbütün bir acının içinde yok olmaya taşıdı. *…Çöllerden ve kızgın güneşlerden icatlar yapıyordum / Kızgın kağıtların üstüne / Ve alevler halinde dünya bana dokunuyordu. Yavaş yavaş anlamaya başladım sonra, başka bir dünyayı aramak, başkasını yaratmayı mümkün kılmayı istemek ve bunun için yazmak, yazma biçimlerinin içinde şiiri benimsemek, onu sevmek, kendini şiir için düşünmeye mecbur kılmak, hep bir sorunun yükünü de taşımayı gerektiriyordu. Ki o soru hep kendini yeniden çoğaltıyordu. Şiir ne için? Şiirsiz bir yaşam, şiirsiz bir düş kurulur mu? Şiiri olmayan bir dünya olabilir mi? Şiiri olmayan bir dünya nasıl olur? Sorular çoğaldıkça yaşam aydınlandı, ışıdı. Acı derinleşerek sürdü ama sorularla da bilgisine kavuşmaya başladı. Düşler giderek çoğaldı, çünkü düş olmaksızın yeni yanıtlar bulunamazdı. Düş olmaksızın yeni şiirler yazılmayacaktı. Her sorunun yanıtını ise, bir şiir verecekti. Yaşamı ve bütün evreni kucaklayan bir dize veya… Ne çoktular, ne büyüktüler o şiirler, dizeler… Elimden alıp bir başkasına veriyordum onları, hepsi karanfile dönüşüyordu. *… derken karanfil elden ele.
Onların içinde insan olmak ne kadar kolaydı; bir yandan ne kadar zor. Nasıl bir ruh hazzı idi insanın dizelerin içinde evrende yolunu araması. *Hüznün kuşlarını canımla beslemeyi öğrendim sonra. Arayışlarımda evrene ilişkin … nerede bir çift göz gördümse, tuttum onu şiire tamamladım.
Tamamlamak olanaklı mıydı? Elbette değil. Hiçbir zaman da olamayacak. Ama şiirsiz bir yaşam, şiirsiz bir düş de asla kurulamayacak. Kurmaya çabalasak ne olur? Ya da şu soruyu mu sorsak önce: biz şiirsiz bir yaşamın içinde toplumca, dünyaca yaşıyor muyuz ne? Soruyu yine bir şiirin dizesiyle yanıtlayacağım. …*ah kimselerin vakti yok / durup ince şeyleri anlamaya. Bu dizeleri biliyorsak eğer, hangi gün anmadan geçebiliyoruz; yüreğimize bir taş oturmadan düşünebiliyoruz bu dizeleri. Biz incelikler içinde yaşamayı bu kadar özlüyorsak eğer, yaşadığımız dünya hiç ara vermeden ve kabalıkla, yaşamaya aykırı her şeyle üstümüze üstümüze geliyor demektir. Çocuklar öldürülüyor örneğin, *...ve bizim kadınlar bizim kadınlarımız öldürülüyor sokakta. Her gün, doğaya, sanatı ve insanı besleyen her şeye, buna karşı çıkan herkese, dünya çapında kapitalist, barbarca, faşistçe, vandalizme uzanan bir saldırı var. Halbuki durmak bir an, şiire kulak verip bir an yavaşlamak ne kadar kolay ve incelikli bir başkaldırı olurdu bütün kıyımlara… Durmak ve pençelerini boğazımıza geçirip her an daha da sıkmaya çalışan kapitalizme karşı yavaşlamak ne büyük bir eylem olurdu. Baştan başa bir şiir olan Gezi Direnişi’nde *Duran Adam da o şiirin en güzel dizelerinden değil miydi? Onca kıyımın içinde sanatsal bir eylem olarak yüreğimizde bir şiiri kurmadı mı? O performans sanatçısının yolculuğunda şiirle yaren olmadığını kim söyleyebilir?
Durmaya davet eden dizeler yaşamı değiştirme gücüne sahip değil midir o vakit? Bu dizeleri bütün dünyada insanlar bilselerdi, dünya bambaşka bir yer olmaz mıydı? Barışın aşkına düşmüş şu dizeler yaşamımızda içtiğimiz su gibi bir parçamız olsaydı *…O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör / Hele dünyayı sen bir barış olsun da gör / Seyreyle gülü bülbülü / Çifter çifter aylar gökyüzünde / Her gece ayın on dördü… Kim bozmak isterdi böylesine bir barışı?
*…Bir sargın umut yakaladım onu kuşandım / Serin mavi bir gökyüzü buldum onu kuşandım / Denize doğru sokaklar gördüm onları da kuşandım / Üstlerine üstlük seni kuşandım / Tedirgindim namussuzdum deli deliydim / Uslandım aşkı, umudu bir arada kuşanıp yaşamaya durmuş bu dizelerden taşan, uslanmasına karşın coşkunun akıp sardığı sözcüklerden sonra kim umutsuz kalabilir?
*…Bekliyorum bir kapının önünde / Cebimde yazılmamış bir mektupla / Bana karşı ben vardım / Çaldığım kapıların ardında / Ben açtım, ben girdim / Selamlaştık ilk defa/ yalnızlığı derinden duyumsatan bu dizelerden sonra, kim birbirinin yalnızlığına el uzatmaz? Yarasını saramıyorsa bile bir an bari dokunmayı istemez?
Yaşamında bir tane şiiri bile yaşamının parçası kılmış bir insan ne kadar kalabalıktır, ne kadar yaşam doludur ve özgünleştirir yaşamayı. Özgürleştirir. Şiir ne güzel başarır bütün bunları. Bir masaldan evrenin sonsuzluğuna hiç yüksünmeden ne güzel taşır yaşamayı.
O halde, Pablo Neruda’nın 1971’de Nobel Ödülü aldığındaki konuşmasının sonu bu yazının da sonu olsun: “İyi niyetli tüm insanlara, işçilere, şairlere, insanın geleceğinin Rimbaud’nun deyişinde ifade bulduğunu söyleyeceğim: Yalnızca ateşli bir sabırla tüm insanlara ışık, adalet ve onur saçacak o şehri kazanacağız.”
Böylece şiir boşuna yazılmış olmayacak!
Metindeki Alıntılar:
- Edip Cansever – Çağrılmayan Yakup
- Edip Cansever- Yerçekimli Karanfil
- Cemal Süreya- Ülke
- Cemal Süreya-Kanto
- Gülten Akın- İlkyaz
- Nazım Hikmet- Kuvayı Milliye Destanı –Bizim Kadınlarımız
- Erdem Gündüz- Duran Adam
- Melih Cevdet Anday- Olsun da Gör
- Turgut Uyar- Yılgın
- Metin Altıok- Evde Yoklar