Şiirde Yansıtmacılık
Hissedilen şeyin şiire “bire-bir” yansıtılma çabası esasen günlük yaşam dinamiklerinin kalıplaştırılması anlamına gelir.
Rıdvan Arifoğlu
Şiirde yansıtma dediğim şey, hissedilen bir şeyin şiir aracılığıyla ortaya konması, yani bir çeşit rekonstrüksiyondur. Günlük yaşam kalıplarına bağlı bir şekilde gelişen bu şiir anlayışı yeni bir şiir dünyası kuramaz. Şiirdeki şiirsel dünya, sadece şiirde var olabilecek öğelerin de düzenlenmesi ile oluşur. Salt dışsal etki veya malzeme şiirin günlük hayat dinamiklerini koruduğu izlenimini uyandırabilir. Hissedilen şeyin şiire “bire-bir” yansıtılma çabası esasen günlük yaşam dinamiklerinin kalıplaştırılması anlamına gelir.
Yansıtmanın temel unsurlarından biri doğalcı bir yaklaşımla şiirin de doğallıkla gelişmiş bir yaratı alanı olduğu duygusunu uyandırmaktır. Sanki belli bir şiirin sırf tökezlememesi o şiirin gerçekten şiir olduğuyla ilgili önemli bir kanıt şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu ise içeriksel konular ne kadar çeşitli olursa olsun anonim bir şiir dili oluşturuluyor izlenimi verir. Bir kere farklı bir dünya oluşturmayı umursamayarak okuyucuyu tavlama çabası düşüncenin geriye itilmesi ve malzemenin bazen bir aracı, bazen de şiirin kendisi olarak sunulmasına neden olur. Bütün imza günleri, şiir etkinlikleri, okumalar veya şiirsel performanslar bu düşünce yönünde oluşur. Bunların hep şiirle bir ilgisi varmış gibi sunulması iktidari meselelerin bir yansımasıdır, yansıtmayı şiir olarak sunmanın geri dönüp yaşama girmeye çalışmasıdır. Yazılan şiir de sözde yaşama yansımalıdır ki aslında şiirin çok büyük etkisi olduğu yönündeki kandırmaca güçlensin. İnsanların çoğu yaşamları boyunca çok az şiir okumuşlar ama çok fazla şiir duymuşlardır. Şarkılar bu konudaki en güçlü aracılar olmuştur her zaman. Şiir yazıyorum diyen çoğu insanın hiçbir düşüncesi yoktur aslında, öyle bir felsefik altyapının olduğunu varsaymamıza bizi inandırmak iktidari meseleler açısından daha önemlidir çünkü. Çoğunluğun şiiri şiir olduğunu bilmeden sadece şarkılardan “duyması” gibi şiir yazanlar da günlük yaşam pratiklerini şiirin önüne geçirerek şiir dünyası kurmayı umursamamaktadır. Şiiri evet yaşamda duyuyorlardır ama okumuyorlardır. Yani sessiz okunan şiir bile şair için sesli bir şiire dönüşmüştür, henüz seslendirilmemesine rağmen. Merkezden bakınca bu konu oldukça komik/absürt bir hal içindedir, oysa Kıbrıs dışından bakıldığında durum daha çok trajediyi çağrıştırır.
Yansıtmacı şiirin savunması daha çok belirgin bir ülkede olup-olmayacağı bile tartışılmadan kullanılan kavramlarla yapılır. Bunlar her kapıyı açan kilitler gibi sürekli kullanılmaktadır. Minimalizm böyle bir kavramdır mesela. Mesela haiku merakı böyle bir ezberin sonucudur. Ayrıca batılılığı temsil ettiği varsayılarak güvenilir alan yaratır. Sürekli ironi deyip (yüksek sanat) espri dememek (alçak sanat) de bunun bir sonucudur. Aslında espri olan, pek de güzel olan şey, illa janjanlı bir ironi çantasının içine sokulur. Bu çantayı biraz daha deşeceğim.