1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. ŞİİRİN DUDAKLAR ARASI YOLCULUĞU
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

ŞİİRİN DUDAKLAR ARASI YOLCULUĞU

A+A-

Olay bir şiir festivalinde gerçekleşir. 2008 yılında Yeni Delhi’de… Danimarkalı şair Pia Tafdrup ile ilk kez bu şiir festivalinde karşılaştım. Bir Akdenizli ve bir Kuzeylinin karşılaşması biraz gerilimlidir en başlarda… Pia’nın dinginliği ve benim huzursuz ve heyecanlı kıpır kıpırlığımın yarattığı dalgalar birbirine hemen kavuşamamış olmalıydı. Dinletilerden sonra şiirinin yaratığı çekimin beni ona yakınlaştırmayı başardığını hatırlıyorum yine de. Biraz da kuşaktaş olmamız yardımcı olmuş olmalı buna. Yemeklerde yan yana oturduğumuzu anımsıyorum. Ben de hemen kaynaşabilenlerden değilim. Akdenizlilik ölçüleri açısından mesafeli bir ilişki olmuştu bizimki yine de… Bana hikayesini anlattığında şiirini daha da iyi kavradım. Bizimki gibi savaşlarla, şiddetle, trajedilerle örülü değildi. Basit ve yalın ama insana dair iç yolculuğun kederini, varoluşun sancısını taşıyan bir hikayeydi yine de. Ev içlerini, babasını, oldukça dingin görünen evliliğini filan anlattığını anımsıyorum. Her şeyin yerli yerinde durduğu bir Avrupalı hayatı gibiydi bu. Pia, ülkesinin önemli şairlerinden biriydi, basamakları tırmanıyordu, özgüveni her halinden hissediliyordu. Hem olgunluğu hem de çocuksu bir masumiyeti aynı anda taşıyor gibiydi.

Kadınların birbirlerine dair çok içerden bildikleri şeyler vardır. Konuşulmaya gerek duyulmadan hissedilen şeyler. Ben o dingin görünümün altındaki fırtınayı hissettim sanki… Hem kadınlığa hem şairliğe dair bir bilgiydi bu…

Şiir festivalleri kendimi en çok evde hissettiğim yerlerdir biraz da. Yersizyurtsuzluğun kendine bir yuva bulduğu mekanlardır sanki oralar. Bir yandan içimi huzur kaplar bir yandan da şair egolarından sakınmaya çalışırım kendimi. Bazı festivallerde çevresinde bir nurla dolaşıp bakışları uzak bir noktaya sabitlenmiş, sizi görmeyen şairler vardır. Bunlardan uzak durup daha mütevazi akrabalarını bulman da mümkündür ama.

 Sabah otobüsle şehir dışında bir aşrama götürülmüştük. Akşamki okumamdan önce otele gidip üstümü başımı değiştireceğimi ummuştum ama öyle olmadı.  5-6 diğer şairle okuma yapacağımız otelde bulmuştum kendimi. Sahneye çıkacaktım ve üstüm başımdan tedirgindim. Lavaboya gidip aynada kendimi biraz toparlamaya çalıştım. Pia da oradaydı. Yüzümün solgunluğundan rahatsız olduğumdan Pia’ya dönüp: “Pia, rujun var mı?” diye sorduğumu anımsıyorum. Yüzündeki ifadeyi unutmam mümkün değil. Donup kalmıştı. Ben ise utançtan kıpkırmızı kesilmiştim. Uygarlaşmamış bir Doğulu olarak bir Avrupalı’dan garip bir talepte bulunduğumu hissetmiştim. Diş fırçası ya da havlu istemek gibi bir şeydi belki de bu… Pia, rujunu uzatırken “Hayatımda ilk kez birisi benden rujumu istedi” demişti. Ben görgüsüz bir Doğulu olarak ruju sürdüm ve sahneye çıkıp şiirlerimi okudum. İlk okuduğum şiir “Aşk Sarkacı” adlı şiirimdi. Bir aşk üçgenini anlatan aynı zamanda da Kıbrıs’taki politik soruna ilişkin alegoriler taşıyan bir şiir. Şiirdeki sevgili bir aşk sarkacı gibi iki kadın arasında gidip gelmektedir. Ay Aşktan Yapılmıştır adlı kitabımda bulunan bu şiir şöyle başlar:

Beni böldün

kanarken kırılıyordum gecenin ortasında

içimin şehrinin  köprüleri yıkıldı

kağıttan bir kadındı Eleni

bir tutam boya, biraz hüzün

ve basit hikayesi kadınlığın

 

Sen bir aşk sarkacıydın

bir ona bir bana dokunan

sonra onda durdun

yenilginin seçimi

(büyü hareketteydi oysa)

 

Gidip geliyordun

bir o bir ben

acıyarak her dokunuşta

………………………………………

(Aşk Sarkacı, Ay Aşktan Yapılmıştır,Ocak 2001, Gendaş s.5)

 

Pia’ya daha sonra festival sırasında çekmiş olduğum bazı fotoğraflardan göndermiştim. Teşekkür yanıtında benim için bir şiir yazdığını, rujunun Türkçe konuştuğu anı anlattığını söylemişti. Şiir Danca’ydı ve İngilizceye çevrildiği zaman gönderme sözü vermişti. Ben bunu unuttum sonra. Ama ruj hikayesi güzel bir anı olarak kaldı.

Yıllar sonra bir kitap dergisinde Pia’nın Yapı Kredi Yayınları arasından çıkan şiir kitabının duyurusunu gördüm. Kitapçıya yolum düştüğünde de almak istedim. Rafların arasında kitabı heyecanla karıştırırken o sayfayı açmışım. Şiir karşımdaydı ve çok güzeldi:

GİZEMLİ KÖPRÜ

Benim dudak boyamı sürmüş,

Türkçe şiirlerini okuyor

Kıbrıslı bir kadın şair.

Bir kadının

benim dudak boyamı

ödünç alma isteği,

bir an için,

bir ülkeden başka bir ülkeye

geçmekten daha fazla

sınırı aşmak gibi bir şey.

Ama konuşuyor işte dudak boyam

onun dudaklarında.

Şiirini yazdığı dile

bir öpücük daha yakınım birdenbire.

Dudaklarında dudak boyamla

bir şiir okuyor kadın

sarkaç gibi bir adam üstüne.

İki kadın arasında

durmadan gidip geliyor adam.

Dudak boyamın

benim yaşamım üstüne

okuduğu bir şiir de

                 olabilirdi bu;

O adamı

ensesinden öpecek

bir ok gibi.

(Pia Tafdrup, Bulunduğu Yerde, Seçme Şiirler, Ocak 2016, YKY, Çeviri: Murat Alpar)

*Ihlamur dergisi Mart 2018 sayısında yayımlanan “Rujun Var Mı?” başlıklı yazımın kısaltılmış halidir.

Bu yazı toplam 3280 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar