ŞİİRLERLE BÜYÜSÜN ÇOCUKLAR
ŞİİRLERLE BÜYÜSÜN ÇOCUKLAR
Şirin ZAFERYILDIZI
Merhaba Çocuklar ve Yüreği Çocuk Kalanlar,
ŞİİRLERLE BÜYÜSÜN ÇOCUKLAR
Şiirlerle büyüsün çocuklar
Şiirlerle büyüyen çocukların,
Umutlar yüreklerinde,
Dal dal meyve olur,
Gözlerinde sevinç,
Işıl ışıl gelecek olur,
Şiirlerle büyüsün çocuklar.
***
Şiirlerle büyüyen çocukların,
Ellerinde barış
Güneş olur doğar,
Son bulur savaşlar,
Kardeşlikle elele verir çağlar,
Şiirlerle büyüsün çocuklar.
----------------
ŞİİRİN UZUN YÜRÜYÜŞÜ
Şiirin uzun yürüyüşü sürüyor
acılar göllenen yurdumda
kederle içiçe umutla yanyana
Şiirin uzun yürüyüşü sürüyor
silahların zeytinlerin altında
nice güzel ozanın kan izlerini
bırakarak arkasında
Yurdumda şiirin kanatlanma günleridir
kendi iç seslerinde boğulanların
acıları adına da.
Fikret DEMİRAĞ
-------------------
EN YORGUN DÜŞÜYDÜ YAŞAMAK
Kendini bildi bileli en yorgun düşüydü yaşamak
ki çam sakızı çoban armağanı bir tevekkül
her gece yeniden dürüp yastığının altına koyduğu
annesinin biraz mersin dalı, biraz tülümbe
biraz korku biraz da tevekkül kokulu
karınca duası gibiydi hayat...
Günahın sim tellerinde dokunup dursa da
Venüs’ün söylencesini
çocukluğunun pençemi düşer de sulara
bir türlü büyüyemez unutkan anılar
hüzün kokan o eski sandıklarda
kilitli kalırlar...
Yüreği bir su kuşu
ki kanatları hep yorgun...
Hep sıkılır sıkılır durur
düş tarlalarında
ip atlar, kedileri doyurur...
Annesinin yıllardır bir kenara atılmış
dokuma tezgahında / geçmişin iplikleriyle
tel sarar da tel sarar
yaşanmamış tutkular birer boncuk gibi
dizilir de yalnızlığının boynuna
üşür... çok üşür...
Kalkıp örtemez çocukluğunun üstünü
elindeki yağ kandili ha söndü ha sönecek
Bilir...
Neriman CAHİT
----------------------
OKUL KAPALIYDI, SİNEMA DA...
Zorla götürülmüştüm yitirilmiş adaya
Şehir yaşlı bir boyundu uzandı omzuma...
Limanın hala kaba lacivertti şehveti.
Kale savunmadaydı tarihi bana karşın.
Yürüyen dilin sorduğu soru taşa
Çarpıp döndü yüzüme sindi şiddeti...
İstedim ve geçtik önce Zigzag sokaktan.
Bakacaktım hayatın kadını hala tombul ve beyaz
ağda yapıyor mu balkonda...
Annemin küt parmaklı eli sıkarken terli küçük elimi
-Bakma sakın sağa sola, bozulur kızçocuk ahlakın
hem babana söyleme Zigzag’dan geçtiğimi...-
Kedili çantalar aldık çarşıdan.
Tırmaladım içerdeki deriyi, dışardaki kadının
ertelensin diye EVE gidişi, kızsa da Voula...
Keşke geçip Zambooğlu’ndan şeker alsaydık çocuğa...
Dörtfenerler’de tutuşturup olan acıyı
Söndürdüm gençliğimi çıkmaz sokakta.
Köşede durup baktım dişi dökük ağıza.
Hava kararmıştı ayaktaşı oynuyordu
kızlar, erkekler lingiri.
Tanımadım evden eve geçen ninniyi.
Koca geldi çocuk evde değil makamında
çok derinden çağıran anne sesler...
Filiiiiiz, Yaşaaaar, Şiriiiiin hade içeri...
Açtım kapıyı kilitledim yarayı orda.
Babam annem ölüydü gidecek yerim yoktu.
Komşular mahsur kalmıştı kuzey uçta.
Beşinci sınıftık, okul kapalıydı, sinema da...
Filiz NALDÖVEN
-----------------------------
TEPSİDEKİ KAHVE
Kadın,
çiçekli bir tepside kahvesini
getirir. Kokusu
beyaz bir aşk gibi
odada gezinir.
Neler düşünür kocası şimdi,
kim bilir?
Mehmet KANSU
--------------------------------
BEN DELİYİM!
Haberiniz var mı?
Ben deliyim!
İnanınız dostlar
Ben deliyim!
Deli olmasam
Yaşayamam.
Ne onun kara gözü
Ne de tatlı canım için yaşıyorum
Ben deliyim! Ben deliyim.
Pembe MARMARA
------------------------------
KAHVE FİNCANI
Şekillenir köpükler
Düğümlü bir sır gibi
Kalplara huzur yükler
İnce bir satır gibi
Göz ve gönül oyalar
Halkalanmış bir buğu
Yudum yudum zevk çalar
Tiryakinin çubuğu
Renk ve koku buluşur
Porselen fincanlarda
Ne şekiller konuşur
Tatlı heyecanlarda!
Haberler kırık dökük
Telve konuşur tel tel
Cezvede köpük köpük
Fincanda başka güzel
Uzun bir yol, eğlence
Arzu, düşünce, hayal
Bir ömürdür her gece
Kahve fincanında fal.
Urkiye Mine BALMAN