1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. ‘SİL BAŞTAN OLMAZ’
‘SİL BAŞTAN OLMAZ’

‘SİL BAŞTAN OLMAZ’

“BM kararlarına saygı duyulursa, Nami’nin de söylediği gibi 2014’te çözüm mümkün”

A+A-

AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu, YENİDÜZEN Genel Müdürü ve Yazı İşleri Müdürü Cenk Mutluyakalı’nın sorularını yanıtladı

 

Kıbrıs’ın güneyinde ana muhalefet partisi konumundaki AKEL’in Genel Sekreteri Andros Kiprianu, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik görüşmelerin “kaldığı yerden” başlaması gerektiğini söyledi, “sil baştan” tavrının yanlış olduğunu belirtti.
• “Çözümün, kalkınmanın da önünü açacağı yönündeki eğilim Kıbrıslı Rumlar’da güçleniyor.”
• “Anastasiadis’in yapması gereken, görüşmelere kaldığı yerden devam etmesidir.”
• “Eroğlu, görüşmelerin kaldığı yerden devamından söz ediyor, ancak öyle davranmıyor”
• “Tek Egemenlik konusu adeta ortadan kaldırılmak isteniyor.”
• “BM kararlarına saygı duyulursa, Nami’nin de söylediği gibi 2014’te çözüm mümkün”
• “2004’te adeta şike bir hakemlik söz konusuydu. Bu nedenle takvim istemiyoruz.”
•  “Avrupa Birliği’nin Kıbrıs konusunda belirlenmiş net bir politikası yok. Adres, BM.”
•  “Anastasiadis, Annan Planı’na benzer bir planı kabul etmeyeceğini söyledi”
• “Meclis’e son 25 yılda ne kadar Kıbrıslı Türk mülkü satıldı diye sordum, yanıt almadım”
•  “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin pratikte Kıbrıslı Türkler’i de temsil ettiğini söyleyecek kadar saf değilim”

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Kıbrıs’ın güneyinde çok ciddi bir ekonomik kriz yaşanıyor.
Son bir yılda, kamudaki tüm maaşlardan yapılan ‘kesinti’ oranı % 30’a ulaştı.
Yeni seneyle birlikte, yeni maaş kesintileri bekleniyor.
Bu süreç sonunda işsiz sayısının 80 bine ulaştığı söyleniyor.
Lefkoşa’da, kilit vuruluyor pek çok işletmenin kapısına.
Bu sürecin siyasi faturası, önemli oranda AKEL’e kesilmiş durumda…
Adanın kuzeyinde, 2000’li yılların hemen başında çok sayıda bankanın batması ile birlikte yaşanan ‘ekonomik kriz’ geliyor akla…
O yıllarda, Kıbrıs sorununun çözümünün önemi daha çok algılanmış, Kıbrıslı Türkler’in çözüm iradesi güçlenmişti.
Oysa, güneyde yaşanan ciddi krize rağmen Kıbrıslı Rumlar’da herhangi bir hareketlilik yok.
Maaşları kesiliyor, devlet hastanelerinde harçlar artırılıyor, ne bir eylem var, ne de ‘çözüm’ yönünde güçlenen irade…
Bir yandan da Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik görüşmelerin yeniden başlaması için çabalar sürüyor.
İşte böylesi bir süreçte, AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu ile Lefkoşa’daki ofisinde bir araya geliyoruz.

Kiprianu, ‘ekonomik krize rağmen suskunluk’ ve ‘çözüm yönündeki sessizliği’ yorumluyor önce…

“Doğrudur, çok önemli, çok ciddi bir ekonomik kriz yaşanıyor. Ama unutulmasın ki bu kriz, Avrupa Birliği’nin siyasi tercihleri sonucu dayatılmıştır. Bu kriz toplumda Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik etkiler de yaratmıştır. Toplumda var olan bu eğilim belki kitlesel bir şekilde kendini göstermiyor. Ancak çözümün, kalkınmanın da önünü açacağı yönündeki eğilim Kıbrıslı Rumlar’da güçleniyor. Çok sayıda insanla temas halindeyim. Görüyorum ki, geçmişte çözüm konusunda olumsuz eğilim içinde olanlar dahi, şu anda, Kıbrıs sorununun çözümünü istiyor. Tabii bu insanlar doğru bir çözüm istiyor. Kıbrıs Rum toplumunun çoğunluğu tarafından bir çözümün desteklenmesi için bazı temel öğelere sahip olması gerekiyor. Bunun hem uluslar arası toplum hem de Kıbrıslı Türkler tarafından iyi anlaşılması önemlidir”

“İnsan hakları güvenceye alınmalı”

“Nedir bu temel öğeler” diye soruyorum… Çok da yabancısı olmadığım yanıtların geleceğini bilsem de…
Andros Kiprianu yanıtlıyor:
“İki bölgeli, iki toplumlu Federasyon çözümü, Birleşmiş Milletler kararlarında belirtildiği şekilde iki toplumun siyasi eşitliğinin olacağı bir çözüm. Bu çözüm, Tek Egemenliği, Tek Uluslararası Kimliği, Tek Vatandaşlığı olan birleşik bir Kıbrıs’a bizi götürmeli. Ana hatlarıyla ülkeyi, kurumları, ekonomiyi birleştiren bir çözüm olmalı. Kıbrıslı Rumlar’ın Kıbrıslı Türkler’in, Ermenilerin, Maronitlerin ve Latinlerin, yani tüm Kıbrıslıların temel özgürlüklerini ve insan haklarını güvence altına almalı.”

“Kaldığı yerden devam etmeli”

Şu anda görüşmelerin yeniden başlatılması için çalışmalar var. ‘Ortak Açıklama’ arayışı sürüyor.
AKEL’in şu anki liderlikle ‘görüş birliği’ var mı, bunu merak ediyorum.
Andros Kiprianu, çok ‘ince’ eleştiriler yapsa da, Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiadis’in fazla üzerine gitmiyor.
Ancak, görüşmelerin “sil baştan” başlamasına karşı…

Söz Andros Kiprianu’da:
“Kıbrıslı Rum lider sayın Anastasiadis’in yapması gereken, görüşmelere kaldığı yerden devam etmesidir. Bizim görüşümüze göre müzakerelerin başlaması için ortak bir zemin mevcuttur, Hristofyas ve Talat’ın 2008 Mayıs ve Temmuz aylarında yaptığı açıklamalar, ortak zemini belirlemiştir. Biz Anastasiadis’in bu zemini terk ederek, yeni bir zemin sağlayacağı görüşü ile hem fikir olmadık. Müzakerelerin başlaması için yeni bir zemin arayışı, yani ‘sil baştan’ yapmak konusunda hem fikir değiliz.”

Andros Kiprianu, bu cümlelerin hemen ardından, bu kez Kıbrıslı Türk lider Eroğlu’na yönelik eleştirilerini dile getiriyor:

“Sayın Anastasiadis’i eleştirirken, Kıbrıslı Türk lider Eroğlu’nun da bu konuda adeta iki yüzlü bir tutum ortaya koyduğunu söylemek mümkün. Sayın Eroğlu şimdi görüşmelerin kaldığı yerden devamından söz ediyor. Biliyoruz ki, sayın Eroğlu, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin nezdinde, en az 3 ayrı sefer Talat-Hristofyas görüşmelerinin zeminine bağlı kalacağının taahhüdünü verdi, ancak bunu yapmadı. Ayrıca bir görüş ayrılığı da ortak açıklamaya yönelik. Gerek sayın Downer, gerekse Kıbrıs Türk tarafı ortak açıklama ile bazı konuların nihai biçimini almış olmayı arzuluyor.
Sayın Eroğlu, tek vatandaşlığın, tek uluslar arası kimliğin, tek egemenliğin olacağı; iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümü ile bizim anladığımız şekilde hem fikir değil. Çünkü kendisi bu ortak açıklamada dile getirilecek zemin konusunda, farklı görüşler içerisinde. Ortak açıklamaya öyle hususların girmesini arzuluyorlar ki, bunlar girdiği takdirde, farklı bir oluşuma gideceğiz.”

“Takvimlere bağlı kalınamaz”

Eroğlu’na yönelik eleştirileri sonrasında, Andros Kiprianu’ya “Daha somut örnekler verebilir misiniz?” diyorum.
“Örneğin ‘Tek Egemenlik’ konusunu adeta ortadan kaldırmak istiyorlar… Tek Uluslar arası Kimlik konusunu ise yüzeysel ele alıyorlar. Vatandaşlık ise açık bırakılıyor. Diğer bir önemli konu, federal hükümetten artacak yetkilerin kurucu unsurlara gitmesi yönünde bir talepleri var. Oysa, Hristofyas-Talat görüşmelerinde bu konu defalarca görüşüldü ancak sonuçlandırılmadı. Bu mesele sanki sonuçlanmış gibi ortak açıklamaya girmesini istiyorlar.

Bir diğer konu, sürece takvimler eklenmek isteniyor. Biz kendi tezimizi net olarak ifade ediyoruz. Mümkün olan en kısa sürede çözüm istiyoruz. Ancak bu takvimlerle bağlantılı bir mesele değildir. Siyasi irade ve masaya sunulan önerilerle bağlantılı bir mesele…  Eğer uluslar arası hukuk ve Birleşmiş Milletler kararlarına saygı duyulursa, sayın Özdil Nami’nin de söylediği gibi 2014’ün mart ayına kadar bir çözüm mümkündür.”

--------------------------------------

 

Andros Kiprianu’nun 2004 Annan Planı yorumu:

“Oyuna şike karışmıştı”

Kıbrıs sorunu müzakere sürecinin bir takvime bağlanmasına AKEL de karşı…
“Bu görüşmeler ‘ucu açık’ bir şekilde 50 senedir sürüyor. Kıbrıs’ın güneyinde yaşanan büyük ekonomik kriz, Kıbrıslı Türkler’in yaşadığı dünyadan soyutlanma süreci, yani ‘çözümsüzlük’ koşullarının Kıbrıs’ın bütününe fayda getirmediği ortada. Buna rağmen hâlâ takvim istenmiyor! Daha ne kadar gidecek? Kıbrıs’ta ‘çözümsüz’ geçen her gün ‘ayrılığı’ betonlaştırıyor” diyorum…

AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu yanıtlıyor:
“Bu görüşünüzü anlıyor ve büyük oranda da paylaşıyorum. Ancak diğer yandan bizim endişelerimizin de anlaşılır olmasını istiyorum. Özellikle 2004’ten sonra yaşadığımız acı bir tecrübe var. Şöyle bir örnek verelim, diyelim ki Mart 2014’e yönelik bir takvim belirlendi. Eğer takvim belirlenirse ve özlü yakınlaşma sağlayacak öneriler sunulmaz, uzlaşma sağlanamazsa, ne olacak? Uluslar arası hakemlik gündeme gelecek. 2004’te adeta şike bir hakemlik söz konusuydu. Karşı karşıya olduğumuz oyun, adeta şike bir oyundu. Tekrar benzer bir konumda kendimizi bulmak istemiyoruz. Bu nedenle biz diyoruz ki, Kıbrıs sorununun çözümü için siyasi irade ile sonuç alınmalı. Bu söylediğimiz her iki liderlik için de geçerlidir.”

“Avrupa Birliği’nin Kıbrıs politikası yok”

Kıbrıs Rum liderliğince, Avrupa Birliği’nin de müzakere masasına olmasının istendiğini anımsatıyorum, Kiprianu, “Bu konu artık kapandı” diyor.
Ve ekliyor:
“Avrupa Birliği’nin ortak bir dış politikası yok. Avrupa Birliği’nin Kıbrıs konusunda belirlenmiş net bir politikası da yok. Sorunun çözümü için çalışması gereken Birleşmiş Milletler’dir.”

Talat-Hristofyas dönemi

AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu, sık sık Talat-Hristofyas dönemine atıf yapıyor.
“O dönemde, bu yakınlaşmalara böylesine sahip çıkılmıyordu, şimdi ne oldu” diyor soruyorum.

Kiprianu yanıtlıyor:
“O dönemde ‘görüş birlikleri’ne sahip çıktık, pek çok konuda görüş birliği vardı ancak bunlar çözümü sağlayacak noktada değildi. Bu yakınlaşmaları bugün de savunuyoruz. O görüşmeler, bugün de zemin teşkil ediyor. Sayın Eroğlu, Sayın Talat’ın üstlenmiş olduğu pek çok özlü taahhüdü terk etmiş durumdaydı…  Eroğlu’nun bu tavrından dolayı, Hristofyas bazı önerilerini geri çekmek durumunda kaldı. Siyasette her gelişmenin siyah ya da beyaz olmadığını anlamamız gerekiyor. Sayın Talat’ı kimi konularda destekliyorum demek, her konuda destekliyorum anlamına gelmez. Evet, Talat-Hristofyas döneminde pek çok yakınlaşma oldu, ancak, çözüme yetmedi. Ne zaman sayın Talat’ı yoğun eleştirdik, 2010 ocak ayında, muhtemelen Türkiye’de hazırlanmış olabilecek çok sayfalı bir belge sunuldu. Bu belgede pek çok ayrılıkçı öğe vardı, federasyondan çok bir konfederasyonu anlatıyordu. Bizim eleştiri yaptığımız dönem, bu dönemdi. Ancak hiçbir durumda sayın Talat ile sayın Eroğlu kıyaslanamaz.  Talat, anlaşmaya ulaşılmasının ön koşulları için çok çaba harcadı, sayın Eroğlu ise ilk günden itibaren yakınlaşmanın önüne geçmeye başladı.”

Hristofyas ile Anastasiadis farkı

AKEL Genel Sekreteri’nden, eski lider Hristofyas ile Anatasiadis’i de kıyaslamasını istiyorum.
“Dimitris Hristofyas, tüm yıllar boyunca siyasi görüşlerinde tutarlılık içinde oldu. Anastasiadis’in de böylesi bir tutarlılık içinde olması gerekiyor, ulusal konseyin tezleri konusunda tutarlık göstermesi önemlidir. Elbette şunu da belirtmeliyiz, Anastiasiadis, çözüm sürecinde yeni rol alıyor, kendisine zaman verilmeli, ne yaptığını görerek öyle yorum yapmalı.”

Anastasiadis’in Annan Planı’na ‘Evet’ dediği süreçte Kıbrıslı Türkler’in sempatisini kazandığını biliyoruz. Anastasiadis için bu bir avantaj mı dezavantaj mı? AKEL, referandum süreci sonrası ‘Hayır’ kararının ardından, yaşanan ekonomik çöküşle birlikte hâlâ bir “acaba” demiyor mu?

Tüm bu sorularımıza yanıt veriyor, Kiprianu:
“2004 Referandumu’nda verdiğimiz ‘Hayır’ kararının yanlış olduğu görüşünde değilim. Referandum öncesinde farklı adımlar atılmış olsaydı, farklı bir sonuca ulaşabilirdik. Annan Planı’nda o denli boşluklar, ‘yapıcı net olmayan’ hususlar vardı ki; bunlar gelecekte iki toplumun işbirliği ve adanın geleceği açısından endişeler yaratıyordu. Anastastasiadis’in önümüzdeki süreçte ne yapacağını söyleyebilecek durumda değilim. Ancak, sonraki süreçte tüm Kıbrıs halkına yaptığı açıklamalarda, Annan Planı’na benzer bir planı kabul etmeyeceğini söyledi. Bu konularda tahminde bulunmak doğru olmaz, bekleyerek göreceğiz.”

------------------------------------

 

AKEL, güneyde Kıbrıslı Türkler’in mallarının satışına aracılık yapıyor mu?

Güneydeki en önemli gündemlerden biri, Dromolaksia (Mormenekşe) köyünde bir Kıbrıslı Türk’ün mülklerinin satış sürecine, AKEL üst yönetiminin aracılık yaptığı iddiaları.

“Kıbrıslı Türklerin mallarının satışına aracılık mı yapıyorsunuz” diyorum, AKEL Genel Sekreteri

Andros Kiprianu gülümsüyor:
“AKEL’in bu konuyla hiçbir ilişkisi yok.  Sanırım, Dromolaksia (Mormenekşe) köyündeki yerle ilgili konuşuyoruz. O dönemde, ilgili mülk, o mülkün sahibi Kıbrıslı Türk tarafından, bazı yalan belgeler de kullanılarak satıldı. Onay alınabilmesi için bakanlık da kandırıldı. Meclis’e 1,5 ay önce sunduğum yazılı soru önergesiyle, İçişleri Bakanlığı’ndan son 25 yıl içerisinde hangi Kıbrıslı Türk gayrı menkullerin satılmış olduğuna dair yanıt istedim. Henüz hiçbir yanıt gelmedi. Yanıt almadım ancak edindiğim bilgiye göre, Hristofyas hükümeti döneminde, bu satış oranı üçte bir indi. Elbette bunlar Tapu Dairesi’nde yapılan yasal satışlar. Eğer yasa dışı alım – satım yapan varsa, bunlar geçerli değildir, para veren de, bu parasını kaybedecektir.”

“Komisyona başvuran Kıbrıslı Rumlar”

“Güneydeki ekonomik krizin ardından, Kıbrsılı Rumlar, daha yoğun bir şekilde kuzeydeki komisyona başvurarak, mülkleri karşılığında tazminat alıyorlar. Kıbrıslı Türkler de kişisel anlaşmalarla güneydeki mallarını satıyor, duyuyoruz. Bu süreç nereye gidecek?” diyorum…

Andros Kiprianu’nun yanıtı:
“Çok tehlikeli bir gelişme. Buna ‘hukuki’ olarak değil ‘siyasi’ yoldan karşı koymak mümkündür, bu nedenle, Kıbrıs sorunu en kısa sürede çözümlenmelidir. Kıbrıs sorununun doğru çözümünü en erken zamanda mümkün kılmalıyız.  Kıbrıs sorununun doğru çözümü, Türkiye de dahil hepimizin çıkarınadır.”

Ve son sorum:
“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Türkler’i de temsil ettiğine inanıyor musunuz?”

Samimi bir yanıt alıyorum.
“Elbette ki pratik olarak temsil etmiyor. Pratikte bunun doğru olduğunu söyleyecek kadar saf değilim.  Bizim arzumuz, çözümle öyle koşullar yaratalım ki, Kıbrıslı Türkler’in aktif katılımı mümkün olsun…
Ancak uluslar arası hukuka göre bu sorunuza yanıt verecek olursam, teorikte, Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Türkler’i de temsil ediyor.”

Bu haber toplam 2561 defa okunmuştur