Şimdi!
Şimdi ağdaki balık gibiyiz; kökü toprakta kesilmiş bir ağaç, mikşadaki kuş gibi…
Göğe bakıyor ama uçamıyoruz.
...
Şimdi sağır gibiyiz sessizliğin ortasında ve uyuşuyor dudaklarımız, titresek de konuşamıyoruz.
Elsiz, dilsiz, nefessiz…
...
Şimdi bir patikayız uçsuzluğun kıyısında, çölde kaybolmuş bir kağnı, rotasız bir gemiyiz derin mavilerde... Şimdi yolsuz, umarsız, kayıp birer serçeyiz.
...
Şimdi yüreklerimizi astığımız bir ipiz, deniz fenerinden beşparmaklara, Afrodit taşından surlara yaslanan ölü bir deniz... Yıkık sokaklarda katilini arayan ürkek bir rüzgârız şimdi, ıslaklığını inkâr eden vakitsiz bir yağmur...
...
Şimdi iç çekişlerimizi düğümlüyoruz boğazlarımıza, yorgun gözlerimize perde indiriyor, kayıp seslerimize tanık arıyoruz.
...
Şimdi içimizde çoğalan öfkemizden korkuyor, kendimize saklanıyoruz.
Ömür eskitiyoruz şimdi itirazlarda, Dereboyu’ndan İnönü’ye doğru...
...
Şimdi barikatlar yangın, merasimler utanç, tören alanları cinnet yeri...
Ellerimizden bölünmüş bir kent doğuyor şimdi, çığlık çığlığa...
...
Şimdi tarihin reddettiği bir ritim, coğrafyanın kustuğu bir yavanlık, masumiyeti ürküten bir kabadayılıkla baş başayız.
…
Şimdi Pirgo’dan uçan güvercin, Derinya’dan savrulan barış bayrağı, Ledra’da üflenen düdüğün tiz sesiyiz. Bir yalakanın salyasına toz, bin bir kuklanın ipine bıçağız şimdi…
…
Şimdi anıların eskidiği, çürümüş bir arka bahçeyiz…
Gözümüzdeki yaş, içimizden Akdeniz’e akıyor şimdi…
…
Şimdi bir diktatörün gölgesi çöküyor, umudun taşlarına… Ve sözler dağılıyor sessizlikte… Şimdi yabancı bakışlardan ürküyor kuşlar…
...
Tuz muyuz, toz mu şimdi...
Çıkmaz bir sokakta...