Şimdi artık Kıbrıs Sorunu’na da odaklanmalı…
Kuzey Kıbrıs’ta yaşam, ekonomik ve siyasi çöküntülerin girdabında boğuşmakla geçiyor… Küresel ekonomik bunalım beceriksiz UBP ve İrsen Küçük hükümeti nedeniyle Kıbrıslı Türkleri daha bir şiddetli vurdu.
Buna bir de incir ipi gibi uzayan UBP kurultayı ve rezillikler dizisi gibi süren LTB sorunu eklenince, Kıbrıslı Türkler iyicene içine kapandı. UBP kurultayı bitene, LTB sorunu da seçimle çözümlene kadar da Güney Kıbrıs ekonomisi çöktü, ‘Kıbrıs Cumhurbaşkanı’ seçimleri geldi; Kıbrıslı Rumlar da içine kapandı.
Dolayısıyla, yaza girerken Kıbrıs sorunu kış uykusuna yattı… BM çabaları ve etrafta dolaşan Downer de olmasa, adada iki halk arasında siyasi bir sorun yokmuş sanılacak. İşin ilginç tarafı, adada yaşanan tüm sorunların anası da Kıbrıs sorunu ve bu sorundan kurtulmadan bulunacak tüm çözümlerin palyatif olacağına dair tarafların yeterince birikimi de var…
Şimdi artık Kıbrıs sorunu çözüm görüşmelerine odaklanmak gerek… Cumhurbaşkanı Eroğlu statükodan memnun, değişmesini de istemiyor; dolayısıyla ondan görüşme sürecini yeniden başlatmak yönünden bir inisiyatif yanlış bir beklenti olur. Güney Kıbrıs seçimlerinden sonra Anastasiadis’e mesaj göndererek görüşme sürecini canlandırmayı önerdi ama bu öneri daha fazla uluslar arası toplumun izleyicileri içindi, samimi ve istekli olduğundan değil…
Anastasiadis görüşmelere başlamakta isteksiz, ekonomik sorunları mazaret gösteriyor… Bu mazaret kısmen geçerli… Söylenmeyen mazaret ise, koalisyon ortağı DIKO’nun görüşmelerin başlaması için öne sürdüğü ve Türk tarafının ve hatta BM’nin bile kabul edemeyeceği koşullardır.
Türkiye için Kıbrıs sorunu artık öncelikli değil, ama bir an önce çözülmesi için mesajlar veriyor. Onun için mevcut statüko sorun değil ama uluslar arası toplum ve AB çözüm istediğine göre, onlara karşı ‘iyi polis’ rolünü oynamak daha akıllıca… Ayrıca, sorunun tüm tarafları arasında en güçlü durumda göründüğü bu dönemde çözülürse, AB projesinde önemli bir ilerleme olanağı da yakalayacak.
Yunanistan’ın ve AB’nin kendi özel sorunları, Kıbrıs sorununa zaman bırakmıyor. Çözümü üstlenmiş olan BM, süreci kurtarmak ve çözümü kotarmak zorunda… Onun için Downer taraflar arasında mekik dokuyor… Kıbrıs’ın halkları ise, iç konularda boğulmuş, Kıbrıs sorununa ilgisini nerdeyse yitirmiş…
Bu genel durum hiç de hayra alamet değil… Bu ortamı ‘birileri’ kendi çıkarları için kolaylıkla kullanabilir. Onun için Kıbrıs’ın halkları iç sorunlarının yanında, tüm sorunlarının anası olan Kıbrıs sorunun çözümü için de uyanık olmalı… Bu mesajın Kuzey’deki adresi Nisan 2004 yılında, yani dokuz yıl önce yapılan referandum öncesi oluşturulan Barış ve Çözüm Güçleri’dir. Bu ‘Güçler’ şu anda dağılmış ve dağınık durumda. Toparlanmaları için geçen defa olduğu gibi gene ‘Ortak Vizyon’a ve hareketi toparlayıp sürükleyecek siyasi liderliğe ihtiyaç var…
Bunu da gene CTP yapabilir. CTP’nin de artık içe odaklanma yanında Kıbrıs sorunu çözüm sürecinin başlatılması ve çalıştırılması için politik baskı yapmaya odaklanması gerekiyor. CTP hem yürüyüp, hem de sakız çiğneyebildiğini geçmişte kanıtladı, gene yapabilir ve yapmalı da… İçerde Çözüm ve Barış Güçleri’ni toparlarken, dışarıda da lobi yapmak şarttır. CTP, üyesi olduğu uluslar arası siyasi örgütler içinde ve iletişim içinde olduğu tüm yabancı ve etkili çevrelere ulaşarak çözüm sürecinin canlandırılmasına çevre desteği sağlamalıdır, sağlayabilir de… Kendilerine özel nedenlerle çözüm sürecini çalıştırmayan tarafları BM’nin tahrikinden çok CTP’nin tahriki etkileyecektir.
Artık hem içe, hem de dışa odaklı olmayı gerektiren sürecin başlaması gerekiyor; Çözüm ve Barış Güçleri ve onların en güçlü siyasi partisi CTP eski sinerjiyi ve dayanışmayı yeniden yaşamalı ve yaşatmalı… Tarihi ve tarihe sorumluluk bu…