Şimdi sözcükler nefessizdir
Şimdi bir ailenin denizde ölümü içtiği yerde, sözcükler nefessizdir.
İçimizde düğümlenir heceler, böylesi bir acıyı yutkunamayız, “empati” gibi kavramlar çaresizdir, anlayamayız.
Öylesine güçlü bir sevgi bağıdır ki anne babanın evlada, evladın kardeşe düğümlendiği, ölümüne koşulur yanına...
Ölünür.
Bir evladın ardından bir kardeş, bir babanın ardından bir anne karanlığa tutunur, geride, yalnızlığa uyanmış bir yavru kalır.
Hani aydınlığa çıkmak için birilerinin ölmesi gerekir demiş şair de böyle değil…
Şimdi ölümün çığlığı yıkıyor avlularımızı, yaslı martılar uçuşuyor derinlere, tarifsiz bir sızı bıçak gibi saplanıyor yüreklerimize…
* * *
Peki neyi sorgulayacağız?
Plajda güvenlik tedbiri var mıydı, eğer yoksa niye orada denize girmişlerdi?
Böylesi bir sorgulama dahi kendi içimizde samimi durmaz.
Birisi gelip de size “burada denize giremezsiniz” dese, sanki “sana ne be” demeyecek kadar kurallara, kriterlere, yasalara saygılı insanlarız.
Yine bağıracağız: “Plajlar da mı yasak? Yoksa siz mi karar vereceksiniz nerede denize gireceğimize…”
Yüzme biliyorlar mıydı acaba, ana ya da baba!
Kim koşmazdı evladın peşinden sahi?
* * *
Neden!
Neden “savruluyoruz” sürekli ve “eksiliyoruz” hayatın içinden…
Çünkü sonuçlara bağırıyor, ağlıyor, öfkeleniyor ama sebeplere dokunmuyoruz.
Çünkü kendimize dokundurmuyor, başkalarına dair ne varsa söyleniyoruz.
Çünkü “meşrulaştırıyoruz” onca kiri, pası, çarpıklığı!
Çünkü acıda yıkanıyor, kahroluyor, ders almıyoruz.
Çünkü yüzleşmiyoruz geri kalmışlığımızla, bireyci konforun çamuruna saplanıyoruz.
Çünkü değişmeden değiştirmek istiyor, kendi avlumuzdaki pisliği görmüyor, ötekinin bahçesine hiddetleniyoruz.
Çünkü dünyanın onca deneyimle yazdığı standartları “öyle de bizim buraya uymaz” deyip piç ediyoruz.
* * *
Şimdi desem ki, plajların neredeyse tamamını otellerin emrine verdiniz, bu nedenle güvenli halk plajları kalmadı, insanlar kendi koylarını yarattı, pek çoğu başını öne eğecek.
“Ne alakası var” diyecekler, peşkeşin ve yağmanın utancını hissetmeden.
Hiddetlenecek, üstünden çıkacak, nutuk atacak, hiç oralı olmayacaklar.
Ne yapacaklar şimdi, tüm denizleri halka mı açacaklar sandınız?
Anayasa’yı uygulamak yerine, daha çok başsağlığı dileyecek, daha görkemli grafikler hazırlayacak, çok daha fazla fotoğraf paylaşacaklar.
“Dört bir yanında ülkenin halk plajları olsa; güvenli, temiz, çağdaş, herkese açık plajlar olsa, insanlar ayrımsız yüksek standartlı plajlara sahip olsa” mı diyecekler…
Yine boşuna konuşuyorum değil mi?
* * *
Öyle ya bu varlıksız insanlar, o özel localar için betonla doldurulmuş sahillerden uzaktır, yolları düşmez büyük gölgeli şemsiyelerin altına, pahalı iskelelerin üzerinde yer olmaz oltalarına…
Yıldızlı gecelerde ölürler, yaldızlı kıyılarda bronzlaşmak yerine…
* * *
İyisi mi insanların acısına saygı duyalım, yaslarını izin verelim.
* * *
Ve 12 yaşındaki çocuğa sahip çıkalım!
Nutukla değil, eylemle…
Şimdiden güvenceye alalım çocuğun geleceğini, sözde bırakmadan; eğitimini üstlenelim, çok daha iyi… Evini verelim, adına hesap açalım bankalarda, çocukluğunu yaşaması için imkanlar yaratalım, ulaşımı için anlaşmalar yapalım, sağlığı için hayatını sigortalayalım…
Çünkü unutacağız, unutulacak…
Ve sevgi verelim, profesyonel destek verelim, omuz verelim.
Kokusunu yitirdi, kucağını yitirdi, direğini yitirdi, yar’ını yitirdi çocuk, en azından yarınını kuralım, geleceğini kurtaralım.
Toprağın altında bir ailesi olacak, insana yaraşır bir hayat verelim, toprağın üzerinde…
* * *
Barış!
Adınla yaşa çocuk…