Şimdi yerinde yeller esen Maraş’ın olağanüstü kütüphanesi...
KIBRIS’TAN HATIRALAR...
Şimdi yerinde yeller esen, bazı kitaplarının “gak gidelim” olduğu, bazılarının AKM’ye götürüldüğü, sonra da Milli Arşiv’e verildiği, bazı çok değerli kitaplarının “yurtdışına” götürülüp bazı “müzayedeler”de satıldığı Maraş’ın olağanüstü kütüphanesinin durumu da “Günümüzde Kapalı Maraş” başlıklı sosyal medya grubunda yer alıyor...
Yerlere saçılmış bazı kitaplar hala orada görülebiliyor...
Bu konuda Ulus Irkad arkadaşımızın geniş araştırmasını bu sayfalarda yayımlamıştık...
Sosyal medya grubunun yöneticisi Anthulla Kithreodu, yayımladığı fotoğraflarla ilgili olarak şöyle diyor:
“1954 yılının Ocak ayında, Mağusa’nın (Maraş’ın) Belediye Konseyi, yazar George Filippu Pieridis’e, Nisan 1955’te açılacak olan Maraş Kütüphanesinin zenginleştirilmesi ve organizasyonu görevini vermişti, bu kütüphane belediyeye ait dükkanlar kompleksinin üzerinde yeni yapılan salon kompleksinde açılacaktı 16 Haziran’da... İki komite, kütüphanenin zenginleştirilmesi için çalışma yapacaktı. Bunlar arasında George Paul Yeorgiu, Mitsos Marangoz, Evangolos Luiz Luizos, Nikos Vrahimis, Nikos Nannedidis, Ksantos Hacısotiriu, Kler Angelidu ve Angelos Nikidon bulunmaktaydı... Ancak tüm bu çabanın öncülüğünü George Filippu Pieridis yürütmekteydi. Fotoğraflar: Yannis Tumazis ve Eleni Papadopulu tarafından çekilmiştir...”
Maraş’ın ilk eczanesi...
“Günümüzde Kapalı Maraş” şeklinde çevirebileceğimiz, “Η περίκλειστη πόλη της Αμμοχώστου σήμερα” (“İ berikleisti boli tis Ammohusto simera”) başlıklı sosyal medya grubunun yöneticisi Anthula Kithreodu, Maraş’ın ilk eczanesinin ve ilk eczacısının fotoğraflarını yayımladı geçtiğimiz günlerde…
Anthula Kithreodu, şöyle diyor bu eczaneyle ilgili olarak:
“Phoenix yani “Anka Kuşu” adlı bu eczane, Yeorgios Palmas’ın eczanesiydi. Kendisi Londra Üniversitesi’nden mezun olan Maraş’ın ilk eczacısı idi. 1926 yılında açmıştı eczanesini Ermu Caddesi’nde, Maraş’ta... Maraş’ta 1922 yılından sonra elektrik vardı...”
GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYLE İLGİLİ DÜNYADA NELER YAPILIYOR?
“Amsterdam’daki 34. IDFA belgesel film festivalinde Yahudi soykırımı, İsrail’in çıkmazları, azınlık olmak...”
Murat Türker
Amsterdam’daki 34. IDFA’nın belgesellerinde Naziler’in güdümündeki soykırım, Yahudi kimliği, İsrail’in icraatı, Filistin’e dayatılanlar ve daha birçok olgu muhalif ruhlu sinemacıların sorgulayıcı gözünden aktarılıyor…
Babi Yar, tarihteki en geniş çaplı toplu katliamlardan birinin gerçekleştiği, Ukrayna’nın başkenti Kiev’in ucundaki uçurumun ta kendisi. Sergei Loznitsa Naziler’in 33.771 Yahudi’yi orada, Eylül 1941’in iki gününde öldürmesine götüren dinamikleri ve katliamın sonrasını belgeselinde ayrıntılarıyla işliyor.
Tamamı arşiv malzemesinden müteşekkil filmin sessiz özünü bu kırım oluştururken bazı sekanslara ses eklenmiş. Usta yönetmen Loznitsa, Leningrad kuşatması hakkındaki Blockade adlı filminde ve başka eserlerinde de bu tekniği kullanmıştı.
Tecrübeli sinemacı herhangi başka bir yorumu neredeyse tamamıyla önlemek suretiyle arşiv malzemesinin dile gelmesini sağlıyor. Hem ne dile gelme! Yalnız vahşete değil, sonrasında şehrin ve sakinlerinin rızasına dair kaçınılmaz bir tanıklık oluşturuyor. Pencerelere süreç sırasında seve seve yapıştırılmış Hitler posterleri görüyoruz: Nazi işgali sona erdikten sonra Babi Yar’da yaşanan korkunç acıları da silmek niyetiyle yırtılıp sökülen…
Babi Yar. Context adlı belgesel Hollanda-Ukrayna 2021 ortak yapımı 121 dakikalık bir film. IDFA’nın Ustalar bölümünde yer alıyor ve bu vesileyle Hollanda’daki prömiyeri gerçekleşmiş olacak.
YouTube ve kara mizah
Tal Elkayam’ın ilk uzun metrajlı belgeseli İsrail ile Filistin arasındaki fazlasıyla garip dinamiğe dair kural dışı bir keşif yolculuğu: Tel Aviv’in plajında ve Batı Şeria’nın tepeleriyle vadilerinde çekilmiş muhtelif YouTube görüntülerinden müteşekkil bir derleme.
Sirenler füze uyarısı yapıp plajdakiler alelacele sığınak ararken askerler diğer tarafta protestocu Filistinliler’le çatışmada; bu arada bir buldozer bina yıkmakla meşgul.
İsrailli bir işgalci yetiştirdiği üzümleri gururla teşhir ederken başka bir tarafta bir Filistinli bağının nasıl yerle bir edildiğini aktarıyor. Bir yanda bir köpek bir koyun sürüsünü ürkütürken diğer yanda bazı köpekler plajda oyun oynuyor. İsrail ve Filistin bayraklarını dalgalandıran göstericiler ara ara birbiriyle çatışmaya giriyor.
Bu gayet enerjik ve görüldüğü kadarıyla sezgisel kolajda, birbirine zıt iki paralel gerçekliğin aynı zamanda birbirine içinden çıkılamayacak biçimde bağlı olduğu da anlaşılıyor. Bu sadece kıyıda yetişen gelinciklerle tepelerdeki çiçekler birbirine tıpatıp benzediği için değil!
Figure-Ground adlı İsrail yapımı 70 dakikalık belgesel IDFA’nın Luminous bölümünde yer alıp dünya prömiyerini Amsterdam’da gerçekleştirecek.
Tarihi bilmek şart
İsrail ile Filistin arasındaki çatışmaya müdahil olmaya yönelik neredeyse her teşebbüs mutlaka her iki taraftan suçlamalara yol açıyor: bir yandan antisemitizm ve terör ithamları, diğer taraftan insan hakları ihlal ve millî otonomiyi çiğneme suçlamaları. Bu yüzden yönetmen Avi Mograbi farklı bir yol izlemeye karar vermiş. Gazze ve Batı Şeria’nın İsrail tarafından işgalinin 54 yılını bir rehber kitap şeklinde anlatıyor. Adım adım, kronolojik sırayla, askeri ve siyasi düzenin nasıl işlediğini, bir halka tümden egemen olmak için bu düzenin sistematik olarak nasıl uygulandığını aktarıyor.
Mograbi bir öğretmen edasıyla direkt kameraya konuşuyor, duygusuz ve gerçekçi bir ses tonuyla. Anlattığı hikâye bazen dehşetengiz ölçüde şiddet barındıran arşiv malzemesine dayandırılmış. Fakat seyircide en derin izi 38 eski askerin itirafları bırakıyor: Bir kitaplığın veya duvardaki bir sanat eserinin fon oluşturduğu bu görüntülerde sonradan pişmanlık duydukları gaddarlıklarını aktarıyorlar.
The First 54 Years - An Abbreviated Manual for Military Occupation 2021 Fransa-Finlandiya- İsrail-Almanya ortak yapımı 110 dakikalık bir belgesel; 34.IDFA’nın Ustalar bölümünde yer alıyor ve Amsterdam’daki gösterimi Hollanda’daki ilk gösterimi olacak.
Soykırım kurbanı köylüler
1938’den kalma bir tatil günü çekiminde Polonya’daki küçük bir köyün Yahudi sakinleri kameranın karşısında toplaşmaktadır. Engellenemiş korkunç hakikat, neredeyse hiçbirinin Holokost’tan canlı kurtulamamış olması.
Cevaplar bulma arayışında, üç dakikalık renkli film peş peşe tekrar tekrar bize gösterilirken yakından incelenmekte. Kameranın karşısına çıkan insanlar kimlerdir? Dükkanın üstündeki grenli harfler neyi betimlemekte?
Görüntüler zumlanmakta, çekimler kare kare incelenmekte, ayrıntılara büyütülmüş şekilleriyle bakılmaktadır; bu şekilde filmin sonu mütemadiyen ertelenmekte - aynı zamanda köylülerin kaderi de öyle.
Bir üst ses olarak hayatta kalmış bir şahıs ve köylülerin soyundan gelen bir kişi, köy ve sakinleri hususunda konuşmakta; bu hayatların hatırası sinematik olarak dokunaklı bir abideye dönüşüyor.
Filmi çeken Hollandalı gezeteci ve tarihçi Bianca Stigter. Kendisi Atlas of an Occupied City (2019) adlı kitabıyla Amsterdam’da İkinci Cihan Harbinin izlerini sürmüştü. Filmin dış sesi Helena Bonham Carter’a ait.
Three Minutes - A Lengthening adlı 69 dakikalık film 2021 Hollanda ve Birleşik Krallık yapımı. IDFA’nın Best of Fests kısmında yer alıyor ve bu vesileyle Hollanda prömiyerini gerçekleştirmiş olacak.
Holokost kabusu
Usta sinemacı Oeke Hoogendijk’in annesi Lous’un uzun yıllardır evden çıkmadığını görürüz. Tekrarlanan bir kabus peşini bırakmamıştır; tıpkı küçük bir Yahudi kız çocuğuyken sınır dışı edildiği günlerdeki gibi eve dönüş yolunu bulamamaktadır.
İlk anda çok sıradan gelebilecek görüntüler - kedisiyle salonda televizyon seyreden yaşlı kadın - yavaş yavaş Holokost’la bir ev arkadaşı gibi yaşamak zorunda olan cin gibi bir kadının rahatsız edici portresine dönüşür. Onun bir çocuk gibi mutlu olmasını sağlayan Noel ağacı bile ona hala Westerbork toplama kampını hatırlatmaktadır.
Aralarındaki trajikomik telefon görüşmeleri ve salondaki web kamerası sayesinde Oeke bizi annesiyle istisnai biçimde yakınlaştırır.
Anne filmde bize tamamıyla açılıyor, üzüntüsü kadar keskin mizah duygusunu da paylaşıyor. Bu iki olgu arasındaki denge, montaja gösterilen hassasiyet sayesinde tutturuluyor, tecrübeli yönetmen Oeke annesinin toplama kampı hatıraları ile televizyondaki bir seyahat programının coşkusu ve house müziğinin sakinleştirici tesirini dönüşümlü olarak filme serpiştiriyor.
Housewitz adlı belgesel 2021 Hollanda yapımı 71 dakikalık bir film. IDFA’nın Envision yarışmasında yer alıp dünya prömiyerini Amsterdam’da gerçekleştiriyor.
(BİANET.ORG – Murat TÜRKER – 20.11.2021)