1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Şimdiye kadar çıktığımız tüm maçları kaybettik; suçlu ya rakip ya hakemler!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Şimdiye kadar çıktığımız tüm maçları kaybettik; suçlu ya rakip ya hakemler!

A+A-

Şöyle bir soru sormak istiyorum: Sizin takım, bugüne kadar her çıktığı maçı kaybetmişse ya da arada biri iki beraberlik dışında, hiç bir galibiyeti yoksa, suçlu hep karşı takım veya hakemler mi?

-*-*-

Bence suçu kendi takımınızda aramanız gerekmektedir...

-*-*-

Gelin Kıbrıs sorununu öyle Megali İdea ya da Turan ülküsünden uzaklaştırıp, 1955’le başlayıp, karşılaşmalara bakalım...

-*-*-

Kıbrıs Rum toplumu, İngiliz sömürgesine karşı ne yaptı?

Ayaklandı...

Bağımsız Kıbrıs veya enosis, hiç fark etmez, bir hedef vardı...

Biz ne yaptık?

Sömürgeciye uşak olduk!

Yardımcı polislik yaptık!

Hedefimiz yoktu!

Peki bu maçı kaybettik mi?

Kesinlikle kaybettik!

-*-*-

Akabinde ne oldu?

TMT kuruldu!

Peki ne için?

İstirdat dersek?

Evet, Türkiye’ye bağlanmak veya Taksim ya da “Çifte enosis”...

Peki bu maçı kazandık mı?

Yüzümüze gözümüze bulaştırdık!

-*-*-

Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu!

Hala herkese yalan söylüyor ve “sanki biz hiç ayrılmak istemedik ve Rumlar bizi kovdu” gibi yapıyoruz ki bu açık mağlubiyettir!

-*-*-

Terk ettik devletimizi ve kabileler halinde, komutanların emrinde mücahitlik yaptık!

Hangi uğurda?

Toplumu korumak mı?

Peki koruyabildik mi Kıbrıs Türk toplumunu?

Koruyamadık!

Bu da en az 6 – 0’lık bir yenilgidir...

-*-*-

Devletimize sahip çıkamamak bir yana; 1974’ten sonra iki devlet kurduk!

Asla ne istediğimizi bilmedik!

Oysa rakip, 1977 – 1979 anlaşmalarından beri hep aynı şeyleri istiyor...

Biz federasyon dedik, konfederasyon dedik, egemen eşitliğe geldik şimdi “iki ton doğal gaza, dileyen cinsel fantazisini üzerimizde tatmin eder noktaya gelmiştir...”

-*-*-

Dünya bizi tanımıyor, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyor.

Açık mağlubiyet...

Efendim bize ambargo uyguluyorlar!

Hayır, kimse size ambargo uygulamıyor, siz öyle sanıyorsunuz...

Sizi tanımıyorlar ki ambargo uygulasınlar!

Kaldı ki eğer gerçekten ambargo uyguluyorlar ve bu ambargoları kaldıramıyorsanız, maçı yine kaybettiniz demektir...

-*-*-

Anavatan...

Efendim bizimkisine Türkiye, Rum tarafınınkine de Yunanistan diyelim...

Kıbrıs Cumhuriyeti Merkez Bankası, Sivil Savunma Teşkilatı Yunanistan’dan mı geliyor...

Haaaa Rum Milli Muhafız Ordusu Komutanı mı?

Doğrudur, O Yunanistan’dan geliyor ama ülkesindeki görevinden ayrılıp, emekli olduktan sonra...

Kılıfına uydurmak mı?

Uyduruyor adamlar, biz uyduramıyoruz ve bu konuda da maç kaybediyoruz.

-*-*-

Yunanistan, şimdiye kadar, Kıbrıs’ta her hangi bir bakanı, ülkeyi yöneten siyasi partiler veya cumhurbaşkanının gözlerinin içine bakarak atayabildi  mi?

Atadı mı?

KKTC’de bakanlar kurulunu Türkiye’den gelen bir grup dilbandi topluluğu düzenliyor, önce onlar bakıyor, sonra arzu ederlerse, Fuat Oktay’lar, Tayyip Erdoğan’lar, “Hasan’ı şuraya al, Oğuzhan’ı kenara çek, Tahsin santrafor oynayacak” demiyor mu?

Bu bir düzine gol yemekle eşdeğer midir değil midir?

-*-*-

Hatta bırakın “maç kaybetmeyi”, “Demokrasi”nin tecavüze uğraması” anlamına gelmez mi?

-*-*-

Kendi kendimizi yönetemiyoruz...

Sahte bir devlet ile avutuluyoruz, açıkça aldatılıyoruz...

1974’ün kaybeden tarafı olan “Kıbrıs Cumhuriyeti”, Dünya’nın en mutlu ülkelerinden biri olurken, biz Ersin Tatar’ın Bursa’da yediği İskender kebap, attığı ok ve kestane işleri ile alay edilecek duruma gelmiş bulunmaktayız!

-*-*-

Haaa şimdi Doğu Akdeniz’de yeni oyun dizayn ediliyor...

Türkiye bu oyunun içerisinde...

Yarın, öteki gün Kıbrıs Cumhuriyeti ile masaya oturma ihtimali var...

Bir de bizim liderliğe bakın lütfen; rezil olmaktan beter durumda...

-*-*-

Oysa, adam iyi bir golcüydü!

Kendisi anlattı, “... Üniversitedeyken bana ‘come on Ers’ diye bağırırlardı, ben de yükselir kafayı çakardım” dedi...

Demedi mi?

Dediiii?

Ancak farkında olmadığı tek şey; şu anda tüm golleri kendi kalesine attığıdır!

Seyirci da şaşkın, “O yanı dön be Ers, o tarafa vur be Ers” diye tezahürat yapıyor...

N’aaapsın!

Kafayı vuruyor, gooooool!

Ama kendi kalesine!

Farkında da değil üstelik, seviniyor!


Belediye reformu geçer mi yoksa Ayşe evine mi döner?

Belediye reformu konusunda kamuoyunun zerre kadar bilgisi yok...

Zaten kimse reformla ilgilenmiyor...

Belediye işçisi madem ki sokaktadır, bağırıyor, çağırıyor, demek ki haklıdır, hepimiz desteğiz!

Durum budur!

-*-*-

Neden durum budur?

Çünkü ortada bir hükümet yoktur.

Ortada bir başbakan da yoktur.

-*-*-

Herkes gayet iyi bir şekilde siyaseti görebiliyor.

Başbakan, o veya bu nedenle Türkiye’de kabul görmedi.

İtibarıyla oynandı, Tahsin Ertuğruloğlu kadroya sokuldu.

O günden bu yana, Ertuğruloğlu ile Faiz Sucuoğlu hiç konuşmadı.

-*-*-

Yani diyeceğim şudur ki; toplum UBP’ye son seçimde yüzde 40 oy vermiş olabilir ama şu anda tencerenin dolmaması bir yana; nefes dahi alamayacak duruma sokulmasının intikamını, “masaya gelecek her yasa teklifini reddederek” sergileyecektir.

-*-*-

Bir de şu soru var: Belediye sayısını azaltmazsak, reform yapmazsak, Türkiye bize para vermeyecek mi?

Bu bir tehdit mi?

Bu bir şantaj mı?

Nedir Allah aşkına?

O zaman, “Hade Ayşeciğim, toplan gayrı ha! Tatil bitsin artık abam!”


ea58fef3-b69b-4d98-b475-c4ded45601b3.jpg

Bu eller geçtiğimiz gün Dianellos’un gancellilerini salladı... Bu ellerin istediği olmazsa, o Dianellos önümüzdeki Salı akşamı bir daha açılmamak üzere kapanmalıdır... Gereksizdir çünkü... İnsanına, işçisine, emekçisine, yoksuluna, köylüsüne, çiftçisine, hayvancısına, esnafına sahip çıkamayan ve talimatla iş yapan bir Meclis’i artık kimse istemez... Fotoğraf: EROL UYSAL

Bu yazı toplam 2202 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar