Simon Aykut “beni unuttunuz” dedi; biz Halil Falyalı’yı bile unuttuk sevgili Simon!
Alfred Dreyfus, Yahudi asıllı bir Fransız subayıdır. Filmleri yapıldı, bulun izleyin…
En basit anlatımla, Yüzbaşı Alfred Dreyfus, 1894 yılında Almanya'ya casusluk yapması suçlamasıyla yargılandı…
Kesinlikle biliniyordu ki adama haksızlık yapılmıştı…
Ve tabii ki haksız yere mahkum edildi
Bu olay, bizim yazımız açısından neden önemlidir?
Çünkü bu olay, yani Dreyfus meselesi, tarihin önemli adaletsizlik olaylarından biridir ve Dreyfus Davası olarak bilinir…
-*-*-
Peki nereden çıktı bu Dreyfus?
-*-*-
Geçtiğimiz Cuma günü Güney Lefkoşa’da Simon Aykut davasının bitiminde, bizzat Simon’un kendisi, bana doğru bağırarak, kendisine Dreyfus muamelesi yapıldığını söyledi!
Yani masum bir insan suçlanıyordu!
Ve Simon Aykut, “söyle Tatar’a, beni unuttular… Siz medya da unuttunuz” dediğinde, gözlerinden yaşlar akıyordu…
-*-*-
Orada tabii ki kendisine bir şey diyemedim ama içimden şu cümle geçmişti:
“Sevgili Şimon, seni değil, bu bahsettiklerin, Halil Falyalı’yı bile unuttu!”
-*-*-
Neden Hali Falyalı’yı bile?
Ne demektir bu?
-*-*-
Çünkü en başta Ersin Tatar olmak üzere; UBP’nin neredeyse tavanı, tabanı, tamamı Halil Falyalı ile kesinlikle bir şekilde ilişkiliydi…
Halil, çok iyi bir UBP’liydi…
Bir çoğunun maddi finansörlüğünü Halil yapıyordu…
-*-*-
Şu anda sorsanız, Halil’in adını dahi hatırlamadığını iddia edecekler sevgili Şimon!
Hem de hiç utanmadan!
-*-*-
Bu arada Simon diye yazıyoruz bazen ama adamın adı “Şimon”!
-*-*-
Peki, biz Şimon’u ve tabii ki Halil’i neden unuttuk?
Çünkü onlardan sağdığımız, emdiğimiz bir “ÇIKARIMIZ” kalmadı!
-*-*-
Tatar en başta olmak üzere; her hangi bir hükümet elemanından, bir UBP’li, DP’li ya da YDP’li kardeşimizden, “Halil Falyalı’yı öldürenler” aleyhine kritik, yorum, açıklama işiten var mı?
-*-*-
Halil Falyalı neden öldürüldü?
Kim öldürdü?
Basit bir hesaplaşma falan mıydı?
Yoksa çok büyük işler mi dönüyordu?
-*-*-
Peki, neden sabah akşam gündüz gece Halil ile yeyip içen, Halil ile yatıp kalkanlar sus ve pus olmuştu?
-*-*-
Şimon kardeşim diyor ki, “Söyleyin Tatar’a, beni unuttu, siz de unuttunuz”…
Yerden göğe kadar haklısın Şimon!
Biz daha geçenlerde Ankara’ya geri alınan UBP son kurultayı dizaynerlerinin – neden kelepçeli olarak – götürüldüğünü de sormuyoruz!
-*-*-
Haklı olmadığın tek konu ya da tek şey; seni yıllarca aldatmış, kandırmış, senden çıkar, rüşvet, para elde etmiş bazı “dallamalara” inanmış olman ve gelip yatırım yapmandı!
-*-*-
Mahkeme çıkışında elimi sıkarken yüksek sesle sordun ya; “… Beni en başta niye kabul ettiler? Şimdi neden unuttular?”…
Orada sana söyleyemedim ama şimdi söyleyeyim; sen de kabahatlisin sevgili Şimon!
Keşke bu tipleri önceden çözebilseydin!
Tekrar ediyorum, bunlar, neredeyse mıçını öptükleri, parasıyla, yemekleriyle, keyif yaptıkları; seçim kazandıkları, son zamanlardaki en büyük destekçileri – arkadaşları – ağaları olan Halil Falyalı’yı bile unuttular!
-*-*-
Haaaa seni ve senin gibi “KKTC Yurttaşı” ama “İsrail kökenli” yani “Musevi” olanların üzerine en faşistlerimiz saldırırken de bu tipler hep suskundu be Şimon!
Keşke o zaman anlasaydın!
Çünkü bunlar, o faşistlerin içindeydi!
-*-*-
Bunlar seni resmen sattı Şimon!
Sadece unutmadılar, açıkça sattılar!
Çünkü bunlar sadece seni değil; kendi insanlarını ve kendi toplumlarını da koltuk ve bazı kişisel kazanımlar adına zaten çok rahat satmayı sürdürüyorlar!
-*-*-
Sevgili Şimon, dön bir bak, geç değil; bu tiplerin tamamı Kıbrıs sorununa çözüm istemiyor!
Eşit egemen ve bağımsız bir devlet istiyorlar ve çok iyi biliyorlar ki, özellikle Kürt sorunu nedeniyle bu talebe ilk karşı çıkacak olan Türkiye olacak!
-*-*-
Ama işte Hakan Fidan “federal çözüm öldü” demiş; Ersin bey zaten hep söylüyormuş da falan filan!
Bunların ataları da farksızdı, kendileri de farksızdır!
Çıkar uğruna, değil seni, olduğu gibi Kıbrıs’ı bile satarlar; kiralarlar!
-*-*-
Sen Dreyfus olayını haykırdın!
Masum birisin, ben inanıyorum ve seni çıkça kurban ettiler, yaktılar!
-*-*-
Seni yakan kimdi Simon?
Seni Rumlara ihbar edenler kimlerdi?
Her gün ismini yazıp, Rum istihbaratçılarına “alın bunu, sizin mallarınızı çalıyor” diye gammazlayan; “aman da Türk topraklarını Yahudileştiriyorlar” diye çılgınca Türk faşistlere ihbar eden ve şu anda susanlar kimlerdi?
Tatar’ın baş ahbapları değil miydi?
KKTC’deki en azılı Türk faşoları değil miydi?
-*-*-
Sen Dreyfus’sun tamam da bir de Abdülhamit var!
Dreyfus’un tutuklanmasından 16 yıl kadar önce, 1878’de, çıkarları için Kıbrıs’ı İngilizlere satmadı mı?
Kiralamış mıydı?
-*-*-
Evet sevgili Şimon…
Sen de kabahatlısın…
-*-*-
Bu corruption, bu yolsuzluk cennetine sen de kandırılarak, bilerek, bilmeyerek bir şekilde geldin ve sonucu gördün!
-*-*-
Haaa yolsuzluk ve corruption mu?
Yolsuzluk, dünya genelinde birçok ülkenin karşı karşıya olduğu ciddi bir sorundur.
Ama bizimkisi lider konumdadır…
Tıpkı kitaplarda tarif edildiği gibi “Corrupt” bir ülkedir KKTC!
-*-*-
Kamuyu yönetenler, en önemli noktalardaki bazı yetkililer, kendi çıkarları için; koltuk sevdaları için yetkilerini kötüye kullanıyorlar…
-*-*-
Ve hatta çok da iyi biliyorlar; yolsuzluk, ekonomik kalkınmayı engeller, sosyal adaleti zedeler ve demokratik kurumların güvenilirliğini sarsar…
Zerre kadar umursamıyorlar!
-*-*-
Hep Hamaset hep hamaset!
Adaleti zayıflattılar, daha da zayıflatmak için uğraşıyorlar…
Ülkeyi enflasyon altında kıvrandırıyorlar…
Denetim sıfır!
Kültür resmen katlediliyor…
Yoksulluk ve adaletsizlik, alnımıza yolsuzluk olarak vurmuş durumda!
Sağık eğitim hak getire!
-*-*-
Yolsuzlukla ve usulsüzlüklerle mücadele etmesi için çok ihtiyacımız olan güçlü ve bağımsız bir yargı sistemi olmaması; olan yargı sisteminin örneğin Türkiye’deki gibi yerle yeksan edilmesi, şu andaki hedeflerinin en başında geliyor!
-*-*-
Şeffaflık ve hesap verebilirlik mekanizması yoktur buralarda…
-*-*-
Ama hepsinden önemlisi; bunlar; yani seni gerçekten unutanlar hatta Halil Falyalı’yı bile unutanlar; uluslararası hukuk veya uluslararası işbirliği içerisinde olmayalım diye; canlarını yiyorlar!
Kıbrıs’ta çözümü engellemelerinin sebebi; seni unutmuş olmalarının sebebi ile aynıdır!
-*-*-
Sevgili Şimon; seni geçen Cuma günü saat 11.00’de Güney Lefkoşa’daki Ağır Ceza Mahkemesi’nin 4 numaralı salonunda ilk defa gördüm…
Ve samimiyetle söylüyorum, “üzüldüm, sinirlerim bozuldu, vicdan azabı çektim”…
Ama hepsinden önemlisi, ben toplumumun temsilcisi değilim elbette ama mensubu olduğum toplum adına utandım!
Çünkü haklısın Simon Dreyfus kardeşim…
Seni bırak unutmayı, dün de yazmıştım; SATTIK!
-*-*-
Ancak tekrar ediyorum; keşke ilk baştan bu seni satanların düz yalancı, düz çıkarcı, düz hırsız, düz koltuk müptelası şovmen olduğunu anlamış olsaydın!
Sen de orada hata yaptın be Şimon abi!
-*-*-
Haaa yazı çok da uzadı…
Ama yazmazsam çatlarım!
Sevgili Nikos Hristodulidis; Kıbrıs’ın Kuzey tarafını unut!
Bak ben bile egemen eşit iki devletten yanayım artık!
Senin zaten tüm Dünya’da kabul gören bir devletin var; bırak öteki taraf bu çirkefte boğulsun!
Ama sakın unutma, tazminatını al, halkına parasını dağıt!
-*-*-
Ben mi?
Ben bir Kıbrıslıyım…
Dün de yazdım; yineliyorum!
Bende farklı bir etnik köken, etnisite falan aramasın kimse; tekrar ediyorum, “milletim de, devletim de Kıbrıs’tır”…
İster camiye gider ney dinlerim, ister tavernaya gider buzuki çalar, zivaniyamı içerim!
Ama kesinlikle corrupt bir “sözde devletin” masgarası olamam!
-*-*-
Kısacası, “tercihin?” diye sorarlarsa, “I’m not sorry my friends, there is only one Cyprus; gerisi corrupt” derim!
Yani hiç de üzülmeden söylüyorum, ben Kıbrıslıyım!
Hade barra!
Pardon, “bye bye” olacaktı!
-*-*-
Have a nice Sunday!
İyi pazarlar!
İnşallah yağmur da yağar!
En azından belki ayakta kalan beş on ağacımız sulanmış olur!
Onları bile tükettiler be gavollem!