‘SINIR’ bekçiliği
İlk nöbetimde kendime sormuştum:
“Kimi bekliyoruz!”
Yeniden bu geldi aklıma...
“Vicdani Ret” tartışılırken, milliyetçi bir damardan gazeteciliğe teşne adam sordu:
“Peki sınırlarımızı kim bekleyecek? Vicdani Ret olursa bu açık nasıl tamamlanacak?”
Öyle ya!
Bu ülkede savaşı, henüz sakalı yeni çıkmış çocukların tuttuğu nöbet engelliyor (!)
“Mecburi askerliğin” aslında bir nevi psikolojik dayatma olduğunu güya hiçbirimiz anlamıyoruz.
Bize “değiştirilemez” gibi ezberletmişler.
Nasıl ki her sabah güneş doğuyor, her genç de askere gidecek!
Bunu kabullenmek zorunda değiliz.
Gözümüz var, hissimiz var, mantığımız var!
* * *
Bakan bu “olta”ya atlamış, meselenin aslında “son derece istisnai” olduğunu anlattı.
Tabii canım, “vicdani ret” için aşırı talep olursa sınırları kim bekleyecek?
Peki, “parası” olanın askere gitmediği bu düzende en temel sorunumuz “vicdan” mı?
Asıl vicdansızlık burada!
Birisi çok güzel yazmıştı:
“Vicdani ret yok ama cüzdani ret var.”
* * *
Bir senede 4 milyon insanın karşılıklı geçiş yaptığı bir coğrafyada, siz halen “sınırlarda kim nöbet tutacak” diyorsunuz.
Kimse tutmazsa ne olacak?
Neyin nöbeti?
Kimi kimden koruyorsunuz!
Asıl “bela” ülkeye giriş-çıkış limanlarından geliyor. Bir bakınız bakalım, katil nereden geçiyor, tecavüzcü nereden?
Önce limanlardan girişleri denetlemeyi becerelim.
“Turist” ile “hırsız”ı ayıralım önce!
* * *
Tam bir psikolojik dayatmadır, askerlik baskısı... Gençliğe, bu adadaki bölünmüşlüğü sürdürmek adına Türkçe ya da Rumca ortak bir zulümdür yapılan.
Böyle giderse gün gelecek, gençlerin onlarcası, yüzlercesi bunu reddedecek.
O zaman hepsini hapse mi tıkacaklar?
Yetmezmiş gibi bir de “seferberlik” var.
İşsizlik rakamlarını gördünüz mü?
Genç nüfusun işsizlik oranı % 18.6.
Bunlar adada kalanlar.
Gidip de dönmeyenler ayrı...
Asıl seferberlik gençlerin yarınına olmalı!
Hem hani, nerede o “gönüllü” vatanseverler, büyük milliyetçiler, aslanlar?
Merak etmeyiniz, onlar vicdani retçilerin yerine de nöbete koşarlar (!)