Sınır Kapılarından Geçişlerin Kolaylaştırılmasını Türkiye İstiyor Mu Ki?!…
2003 yılında Kıbrıslı Türklerin eylemli taleplerinin baskısı sonucunda Kuzey-Güney sınırlarında insanların kontrollü geçişleri için kapılar açılmıştı. Ancak, kapıların açılmasında bir başka etken daha vardı… AB üyelik sürecini hızlandırmaya çalışan Türkiye hükümetine Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin karşı tarafa geçememesi nedeniyle AİHM’de açılmış davalar vardı, AB’nin de bu yönde baskısı vardı…
Dönemin Ankara (AKP) hükümeti, bu konuda isteksiz olan KKTC CB Denktaş ve UBP-DP hükümetini ‘ikna’ etti ve kapılar açıldı; Türkiye de AB sürecinde biraz nefes aldı. Yani, Ankara hükümeti istemeseydi, Kıbrıslı Türklerin kapıların açılması ile ilgili eylemleri karşısında Denktaş ve UBP-DP hükümeti ne kadar direnebilirdi veya halk eylemlerini ne kadar sürdürebilecekti, sürdürse idi neler olacaktı hep akademik tartışma olarak kalacak. Kıbrıslı Rum lider Papadopulos da bu kapıların açılmasına pek istekli değildi, geçmeye çalışan Kıbrıslı Rumları caydırıcı yayınlar yapıyordu. O gün – bugün kapılar açık; kapansın diye bazan Kuzey, bazan da Güney menşeli çıkışlar oluyor ama kapanması konusu tarafların siyasi liderliklerinin birlikte konuştuğu, görüştüğü, yeltendiği bir konu olamadı, olamayacak da…
Geçiş kapıları iki tarafın halklarının birbirini tanıması, birlikte çeşitli etkinlikler yapması, birbirlerinin iç pazarlarında faaliyetlerde bulunması gibi gelişmeler federal Kıbrıs’ı oluşturmak için ön yapılanma ve kaynaşma gereğini de yerine getiriyordu. Ankara hükümeti başlangıçta bunlardan rahatsız değildi çünkü AB yolunda ilerlemesi için olumlu gelişmelere ihtiyacı vardı. Şimdilere gelince, Ankara hükümetinin bu gelişmelere ihtiyacı yok çünkü Kıbrıs sorunu çözümünde ray değiştirip, federasyondan iki devletli çözüm modeline geçmiştir. Dolayısıyla, artık Kıbrıs’taki tarafların birbirleri ile iletişim ve iş birliği içinde olması, görüşmesi, konuşması Ankara hükümetinin çok da destekleyeceği bir genel siyasi iklim değil… Hatta, onlar için, bütün bunlar olmasa daha iyi olacak; Kıbrıs’ın iki tarafı birbirinden uzaklaşırsa, Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye daha da yakınlaşması ve hatta kaynaşması, kaynaması sonucunu getirecek… Bu hususlar, Kıbrıs’taki geçiş kapılarının işlevselliğinin söndürülmesi süreci bağlamında Ankara hükümetinin sosyal ve siyasi yaklaşımı…
Bir de ekonomik yaklaşımı var… Türkiye hükümetleri, ama hangisi olursa olsun, Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye koşulsuz bağımlılığını ister çünkü Türkiye’nin Kıbrıs adası ile ilgili çıkarlarına sahip olabilmek konusunda Kıbrıslı Türklere güvenmezler… Ne Denktaş’a güvendiler ne de kendilerinin seçtirdikleri Tatar’a güveniyorlar… Dolayısıyla, onlara göre, Kıbrıslı Türkler ekonomik olarak var olmak için Türkiye’ye göbekten bağlı, tamamen bağımlı olmalıdır. Kıbrıs Türk siyasetinin “Ekonomik olarak kendi ayaklarımızın üzerinde duralım, durabiliriz” söyleminden onlar nefret ediyor; buna yeltenen KKTC hükümetlerini alevera-dalevera ile sonlandırıyorlar. Son örnek de Erhürman’ın Dörtlü Koalisyon Hükümeti idi… Türkiye hükümetinden hiçbir mali katkı almadan ekonomik ve mali mükellefiyetlerini yerine getirebilmişler, askerin harcamalarını dahi ödemişlerdi. O hükümet bunu başarılı ekonomi yönetimi, başarılı gelir-gider yönetimi ile yapmıştı. Ve gelir kalemlerinin önemli bir oranı da Kıbrıslı Rumların KKTC pazarında müşteri faaliyetlerinde bulunmasından kaynaklanıyordu. Dörtlü Koalisyonu, sağ siyasetin ortak Cumhurbaşkanı adayı yapacaklarını vaat ettikleri Özersay’a bozdurdular. Hükümeti de “Türkiye’den parayı en iyi ben alırım” diye siyaset yapan UBP’ye kurdurdular. Bunu övünerek ve yırtınırcasına söyleyen hükümetin ve partinin başkanını da, Özersay’ı saf dışı bırakarak, Cumhurbaşkanı seçtirdiler… Şimdi artık kendi ayakları üstünde durmak niyeti ve stratejisi olan bir hükümet yok; mali ve ekonomik ihtiyaçları için Türkiye’ye avuç açan, kapısında bekleyen bir atanmış yönetim var.
Ama tehlike de devam ediyor… Daha fazla sayıda Kıbrıslı Rum KKTC’de pazar faaliyetlerindedir; KKTC bütçesine katkıları giderek artmaktadır. Ankara hükümeti, KKTC ile imzaladığı protokole rağmen, mevcut hükümete mali destek ve katkı yapmamakta, hükümet ağlanıp-sızlanmakta ama işlerini de mali olarak ağır-aksat yürütmektedir. Ankara hükümeti için tehlike, Üstel hükümetinin de “Meğer Türkiye bize de para vermiyormuş” deyip, daha fazla sayıda Kıbrıslı Rum’un Kuzey’e geçebilmesi için geçiş kapıları sayısını artırmaya kalkışması, geçişlerdeki uzun kuyrukları önlemek için önlemler almasıdır. Bunlar gerçekleşirse, KKTC pazarına daha fazla nakit girdisi olursa hem iş yerlerinin hem de hükümetin gelirleri daha fazla artacaktır. Yani, Türkiye’ye mali bağımlılık azalacak ve belki de süreç içinde sönecektir. Bir de bu halklar böylesine bir ekonomi faaliyeti içinde girerse, yakınlaşmaları daha da artacak ve ayrı devlet siyasetini zaten çoğunluk benimsemiyor, benimseyenler de vaz geçecektir.
Dolayısıyla, Kıbrıslı Rumların Kuzey’e geçişlerini kolaylaştırmak Ankara hükümetinin pek de benimseyeceği, destekleyeceği, cesaret vereceği bir durum değil; aksine geçiş kapılarında yaşanan sıkışıklığın daha da artarak Kıbrıslı Rumların Kuzey’e geçişten caymaları Ankara Hükümetinin tercihi olacaktır. Peki, kapılardan geçişleri kolaylaştırmak için aylar önce bir girişim yapan hükümet ne yapacak?! Bir şey yapamıyor, yapamayacak; yapabilmesi de büyük sürpriz olacak çünkü geçiş kapılarının yönetimi aslında polisin bağlı olduğu askerin elinde… Ankara hükümeti kendi stratejisini askeri makamlarla mutlaka paylaşmıştır; “İdare edin ama daha fazla Rum’un geçişini değil, geçenlerin de geçişini caydırıcı uygulamalar yapın” demiştir.
Ve Başbakan Üstel de Resmiye Canaltay başkanlığında komite kurduğunu, kapılardan geçişleri kolaylaştıracak çözümler bulup uygulamak için talimat verdiğini söylesin… Bir ilerleme var mı?! Yok… Sürüncemede kalması için de KTTO’sını da uygulamaya taraf yapmak gibi bir girişim yaptılar; bunun toplumsal tepkiye neden olacağını biliyorlardı ve fakat konuyu uykuya almak için bu senaryoya ihtiyaçları vardı.
Bu makus talihi kim yenebilir?! Belediye yönetimleri… Lefkoşa’da açılan kapılar LTB’nin aldığı inisiyatifler, yaptığı girişimler ve uyguladığı projelerle hayat geçmişti. Şimdiki belediyeler kapılardan geçişlerle ilgilenmiyor; dolayısıyla geçiş kapılarını KKTC ve TC hükümetlerinin stratejilerine ve inisiyatifine teslim ettiler. Özellikle Lefkoşa’da geçiş kapılarının sayısının artırılması ve geçişlerin kolaylaştırılması önce belediyenin ardından da hükümetin CTP tarafından yönetilmesi ile olasıdır…