“Sınırlar beynimizdedir, hakikatte biz biriz…”
Ali Üncü, dört fotoğraf albümünü 46 yıl sonra, Dr. Panayiotis İliadis’e iade etti…
Omorfo’da bir evde bulduğu çok iyi durumda dört fotoğraf albümünün sahibi Kıbrıslırum aileyi sosyal medya aracılığıyla arayan, bizim de yardımlarımızla onları bulan ve temasa geçen Ali Üncü, geçtiğimiz Cumartesi günü bu dört albümü 46 yıl aradan sonra Dr. Panayiotis İliadis ve ailesine iade etti.
Sosyal medya sayfasında “En nihayet 1974 öncesinden kalan fotoğraf albümlerinin sahiplerine emanetleri teslim ettim. Çok sıcak bir aile. Misafirverperliklerine müteşekkirim. Kızları Louiza ve damatları Savvas 'a da ayrıca teşekkürler. Sınırlar beynimizdedir, hakikatte biz biriz” diye yazan Ali Üncü, sorularımızı da yanıtladı.
Ali Üncü sorularımızı yanıtlarken, Dr. Panayiotis İliadis ve ailesiyle buluşmalarını ve duygularını şöyle anlattı:
“Buluştuk, kızıyla konuştuk ve 4 Ocak 2020 Cumartesi günü altıbuçuk gibi kendi evlerinde, Engomi-Lefkoşa’da buluştuk. Gittik, ilk kızı karşıladı beni, çok güler yüzle karşıladı, mutu oldu elimde albümlerle gördüğü zaman. İçeriye girdik. Kızın kocası da oradaydı, o da çok güzel karşıladı. Oturduk. Sonra annesi-babası alt katta kalırdı, Dr. Panayiodis İliadis ve hanımı yani, onlar geldi. Modern giyimli insanlardı, oturduk Rumca-İngilizce sohbet etmeye başladık. Kızı tercüme etti. Çok müteşekkir olduklarını söylediler. Fotoğrafları karıştırıp eski anıları hatırladılar, hikayelerini anlattılar, gülümsediler.
Benimle ilgili sorular sordular, fotoğrafları nasıl bulduğumu sordular, ben de anlattım. Daha önce birkaç defa eski evlerini görmeye geçmişler, onu anlattılar. Kıbrıs sorunuyla ilgili de sohbet ettik. Çözüm zor olsa da iki toplumun bir arada yaşamak zorunda olduğundan bahsettik.
Beni bayağı güzel ağırladılar. Bana teşekkür bazında çikolata ve kurabiyelerden oluşan güzel bir paket sundular. Onları kuzeye davet ettim, Lefkoşa’ya… Kızı ve damadı da çok mutlu oldu, anne ve babası da “Neden olmasın” dediler. Böylelikle sözleştik. Birbuçuk saatlik bir görüşme oldu bu… Dört albümü ve onlara ait bir doğum sertifikasını kendilerine iade ettim. Adam doktor, tıp fakültesinden kitaplarını da buldum, onları da başka bir gün götürüp, kendilerine vereceğim…”
Biz de Ali Üncü’yü bu insani jesti yaptığı ve fotoğraf albümlerini sahiplerine iade ettiği için kutluyoruz. Aileyi bulmamızda yardımcı olan Kıbrıslırum arkadaşlarımıza da çok teşekkür ediyoruz…
BASINDAN GÜNCEL…
“Azınlıklar anlatıyor: Ortaköy’de yalnızca bir Rum aile kaldı…”
Tuğçe Özbiçer - Melike Bisikletciler
“Ortaköy’de yalnızca bir Rum aile kaldı” diyor Ortaköy Rum Vakfı Başkanı Strato Dolçinyadis. Bu cümle, İstanbul’daki azınlıkların durumunun bir özeti aslında. Varlık Vergisi, 6/7 Eylül Pogromu, 1964 Sürgünleri, şiddetle karışık yaşanan hak ihlalleri, ayrımcılık, “ötekileştirme”… Bütün bunlar Yahudi, Rum, Ermeni gibi azınlıkları doğdukları topraklardan gitmek zorunda bıraktı, bırakıyor. Kalanlarsa 2007’de katledilen gazeteci Hrant Dink’in dediği gibi ‘güvercin ürkekliğinde bir yaşam’a itiliyor…
Geçmişte İstanbul’un pek çok ilçesinde yaşayan azınlıklar, bugün ağırlıkla Kadıköy, Şişli, Bakırköy, Taksim ve Beşiktaş’ta oturuyor. Biz de Yahudi, Ermeni ve Rum halklarının bir araya geldikleri güncel mekânların ve yakın tarihe ilişkin hafızanın izinde, Beşiktaş’tan yürümeye başlıyoruz…
Önyargılarla yitip giden komşuluklar…
Balık Pazarı’nın yanındaki Panayia Rum Ortodoks Kilisesi’nden sonra pazarın üst sokağındaki Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilisesi’ni ziyaret ediyoruz.
Kilisenin bahçesinde, İstanbul’un Dolmabahçe Sarayı gibi değerli eserlerinin mimarları olan Ermeni Balyan ailesinden Garabet ve Sarkis Balyan’ın büstleri bulunuyor. Bir sonraki durağımız Ortaköy’deki Kosher Restoran “Caffe Eden”.
Dört yıldır açık olan Caffe Eden, Yahudilerin dini geleneklerine uygun kesilen et yemekleri sunuyor. Restoranı cemaat adına denetlemek için orada olan Moris’ten eskiden Yahudi Çarşısı olarak anılan bu sokağın Yahudi nüfusunun, bugün Ulus, Göktürk ve İstinye’ye kaydığını öğreniyoruz. Bugün İstanbul’da sadece bir Yahudi okulu bulunuyor: Ulus Özel Musevi Lisesi.
Kültür ve dil pratiklerini nasıl devam ettirdiklerini sorduğumuzda ise, “Okulda çocuklar dört dil öğreniyor. Evlerde İbranice konuşmuyoruz ancak İbranice de okulda öğretilen dillerden biri” cevabını alıyoruz.
Caffe Eden’in diğer misafiri, önceleri kuyumculuk yapan Varujan Taşçıoğlu, Moris’le şakalaşarak, “Yahudi cemaatinde şoförlük yapıyorum şimdilerde” diyor. Doğma büyüme Beşiktaşlı olan Taşçıoğlu, Beşiktaş tribünlerinin de müdavimi. Geçmişi beraber yâd eden eski dostlar, önyargılar nedeniyle yitip giden komşuluk ilişkilerini özlemle anıyor.
“ABD’ye ya da Fransa’ya gittiler”
Ortaköy’ün eski Ermeni sakinlerinden Talin Taşçıoğlu ise, “Çocukluk arkadaşlarımın neredeyse hepsi ABD’ye ya da Fransa’ya gittiler” diyerek anlatıyor yaşanan göçü. O mu? Hem kadın hem azınlık olarak, cinsiyetçi ve ayrımcı söylemlere maruz kalsa da, o gitmeyi hiç düşünmemiş bile. “Burası benim evim” diyor kararlı bir sesle. Ancak çocukluğunda şubat aylarında gerçekleştirilen Medz Bahk (Büyük Oruç) zamanı yapılan eğlenceleri hatırlarken özlem düşüyor sesine, bunların artık kalmadığını görmenin acısı da.
“Yalnızca Samatya veya Feriköy gibi Ermeni nüfusunun yoğun olduğu semtlerde bu bayram kutlanabiliyor” diyor. Kendisinin de eğitim aldığı ve azalan nüfus yüzünden uzun süre kapalı kalan Tarkmanças Ermeni Okulu’nun yeniden açılmasından memnun. Okul, bugün Ermeni çocuklarının eğitiminde önemli bir yere sahip.
Geçmişle yüzleşmenin aciliyeti…
Ardından Ortaköy Rum Vakfı Başkanı Strato Dolçinyadis’le görüşüyoruz. Ortaköy’de Rum nüfusun azaldığını, Arnavutköy’ün Taksim’den sonraki en büyük merkez olduğunu anlatıyor. Dolçinyadis, “Ortaköy’de yalnızca bir Rum aile kaldı” diyor. 1980’lerde kamulaştırılan Rum okulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurularak verilen mücadele sonrasında kendilerine geri iade edilmiş. Şimdilerde buranın geliriyle, mahallede ihtiyacı olanlara din ayrımı gözetilmeksizin Rum Vakfı tarafından yardım edildiğini “Herkese kapımız açık” sözleriyle anlatıyor.
"Varujan hepimizin abisiydi"
Kuruçeşme'deki Ayios Dimitrios Rum Ortodoks Kilisesi'nin içi. Kilisede aynı zamanda 'şifa dağıttığına inanılan' suyun aktığı ayazma da bulunuyor.
Kuruçeşme'de Ayios Dimitrios Kilisesi'ndeki ayazmaya çıkıyoruz. Kilisenin yetkilisi, ayazmaya insanların şifa bulmak için geldiğini ve kilisede ayinlerin cumartesi günleri yapıldığını anlatıyor. Oradan çıkıp sokağın aşağısına yürürken, bu sefer de Surp Haç Ermeni Kilisesi karşılıyor bizi.
Hemen karşısındaki Varujan Erkan Halı Sahası dikkatimizi çekiyor. Kuruçeşme Spor Kulübü tribünlerinden Metin Görgün, Varujan Erkan'ı şöyle anlatıyor: "Varujan Erkan komşumdu, Kuruçeşme Futbol Takımı'nın malzemecisiydi ve hepimizin abisiydi''.
Beşiktaş’tan Kuruçeşme’ye kilometrelerce yol Rum, Ermeni ve Yahudi halklarına ait yapılarla dolu. Ancak bugün bu yapıların, uygulanan politikalar nedeniyle boşaldığına içimiz burkularak tanık oluyoruz. Hayaletleşen sadece yapılar değil, kültürel zenginliğimiz, bir arada yaşama bilincimiz de… Azınlık gruplarının gelecekteki varlığı için çoğulcu politikaların ve geçmişle yüzleşmenin ne denli acil olduğunu bir kez daha kavrayarak Beşiktaş’a veda ediyoruz.
(BİANET.ORG - Tuğçe Özbiçer - Melike Bisikletciler – 7.1.2020)