“Sınırları aşarak birbirini tanıyan komşular: Seni tanırsam, senden nefret etmem!...” 1
DÜNYADA GEÇMİŞLE YÜZLEŞME İÇİN NELER YAPILIYOR?
“Hrant Dink Vakfı, Ermenistan ve Türkiye arasındaki bağı güçlendirmeye yönelik projelerine devam ediyor. İki komşu ülke arasında doğrudan temasların artırılması ve her alanda işbirliğinin teşvik edilmesi amacıyla 2014 yılından beri Türkiye-Ermenistan Seyahat Fonu’nu veriyor…”
Varduhi Balyan
Hrant Dink Vakfı, Ermenistan ve Türkiye arasındaki bağı güçlendirmeye yönelik projelerine devam ediyor. İki komşu ülke arasında doğrudan temasların artırılması ve her alanda işbirliğinin teşvik edilmesi amacıyla 2014 yılından beri Türkiye-Ermenistan Seyahat Fonu’nu veriyor. Bu fonla Ermenistan’a giden Çanakkale’den Mustafa Emir Cilasın, İstanbul’dan Umut Bozyil ve Diyarbakır’dan Stepan Yepremyan Yarevan’a ve Bagaran köyüne kadar uzanan seyahatlerini anlattı.
Seyahat Fonu’nun bu yılki yararlanıcıları sinemadan müziğe ve sivil toplum çalışmalarına uzanan farklı alanlarda çalışıyor. Üçünün de Ermenistan’a seyahat etme amacı farklı fakat hepsi de iki komşu ülke arasındaki ilişkinin normalleşmesi temeline bir taş daha ekliyor. Agos’a konuşan Yepremyan, Cilasın ve Bozyil, ortak çalışmalara bundan sonra da devam edeceklerini vurguluyor. Sözü onlara bırakıyoruz.
Çanakkale’den Mustafa Emir Cilasın yaklaşık sekiz yıldır sivil toplum alanında çalışmalar yapıyor. Ermenistan’a Çanakkale Koza Gençlik Derneği’ni temsilen giden Cilasın, derneği şu sözlerle anlatıyor: “Gençlerin oluşturduğu ve gençlerle birlikte gençler için çalışan bir dernek. 2010 yılında ‘Dernek nedir? Ne iş yapar? Nasıl yapar?’ gibi soruların cevaplarını bile bilmeyen 8-10 genç tarafından kuruldu. Süreç boyunca birçok proje, eğitim ve çalışmayla insanlara dokunmaya, yardımcı olmaya başladık. Yaparak öğrendik. Bugün derneğimiz, dezavantajlı 7-13 yaş arası çocuklara ücretsiz eğitimler veren, engelli bireyler için yüzme ve dalış eğitimleri düzenleyen, tiyatro, İngilizce, İtalyanca, Almanca gibi birçok farklı konuda kişisel gelişim atölyeleri yapan bir kurum oldu. Koza'nın beş ilkesi var: gönüllülük, farklılıklara saygı, siyaset üstü olmak, yatay hiyerarşi ve eğlenmek.”
‘Seni tanırsam, senden nefret edemem’
Cilasın, barıştan yola çıkarak Ermenistan’la işbirliğini geliştirme amacıyla komşu ülkeyi ziyaret ettiğini söylüyor ve süreci şöyle özetliyor: “Barış, Çanakkale için oldukça önemli bir konu. Neredeyse, tarih kendisini bildi bileli savaş görmüş bir memleketimiz var. Troia'dan İskender’e, 1. Dünya Savaşı’na kadar sayısız kan dökülmüş; birçok keder yaşanmış bu topraklarda. Bugün dernek olarak yaptığımız çalışmalardaki ilkelerimizi besleyen de aslında gerçek. Yaklaşık 6 senedir barış ve kültürel çeşitlilik üzerine çalışmalar yürütüyoruz. Ermenistan’la çalışmalarımız bu temelde başladı. 2012’de yaptığımız bir projemiz vardı; "If I know you, I can't hate you"(“Seni tanırsam, senden nefret edemem”). Bir AB Gençlik Projesi olan projemiz Türkiye, Ermenistan ve Yunanistan'dan 27 genci bir araya getirerek çeşitli sanat dalları aracılığıyla farklılıklarını ve benzerliklerini konuşturmayı amaçlamıştı. Bu kapsamda, Seyahat Fonu desteğiyle Vahe Darbinyan ile çalışmıştık. Orada birçok Avrupa ülkesine kıyasla Ermenistanlı ortağımızla çok daha benzer şekilde düşünüp davrandığımızı fark ettik. 2013’ten beri dernek olarak birçok benzer temalı proje hazırladık ve Vahe ile arkadaşlığımız sürdü. Seyahat Fonu’na da bu işbirliğimizi geliştirmek, daha etkili ve profesyonel olarak kullanma amacıyla başvurduk ve yararlandık.”
‘Daha güzel çalışmalar bizi bekliyor’
Türkiye ve Ermenistan devletlerinin politikasından bağımsız olarak iki ülkenin halkları için çalıştıklarını aktaran Emir Cilasın, daha da güzel ortak çalışmalar yapacaklarına inanıyor: “Seyahatimiz oldukça verimli geçti. 2016’da 2 tane ortak proje başvurusunda bulunduk. Bunun yanı sıra farklı kurumsal kapasite artırma çalışmalarından yararlanmayı düşünüyoruz. Hrant Dink Vakfı’nın Türkiye-Ermenistan Burs programından yararlanmayı düşünüyoruz. Farklı tür projeler ve işbirlikleri geliştirmek bizler için oldukça önemli. Yaşanan tarihin, acıların, haklı ya da haksız taraflarını arayarak; günümüzdeki devletler arası karmaşadan uzakta; halklarımız için çalışan iki sivil toplum kuruluşu ve birçok aktivistle yürütüyoruz çalışmalarımızı. Bu amaç çerçevesinde bizi daha birçok güzel çalışma ve seyahat bekliyor bence.”
‘Sevgimizden öfkemize kadar benziyoruz’
Ermenistan’a seyahat eden Cilasın’ın karşılaştığı manzara, beklediğinden farklı olmuş: “Aslına bakarsanız, Ermenistan'a gitmeden daha farklı bir tepkiyle karşılaşmayı bekliyordum. Vahe’yle uzun yıllardır tanışıyoruz. Birçok farklı projede; Çanakkale'de ve dünyanın çeşitli yerlerinde beraber vakit geçirdik. Fakat Ermenistan'ı ziyaret etmek denince gerçekten nasıl bir tepkiyle karşılaşacağım konusunda doğrusu merak içerisindeydim. Fakat gördüm ki, aslında Ermenilerin veya Türklerin kelimenin tam anlamıyla hiçbir farkı yok. Sevgimizden, türkülerimize, yemeklerimize, misafirlik kültürümüze kadar birçok benzeştiğimiz yer var. Ve hatta belki okuyanlar kızacaktır; öfkemizden, nefretimize, ön yargılarımıza kadar da benziyoruz. Bunu fark etmek, gözlemlemek benim için gerçekten çok ilginçti. Bugüne kadar otuzdan fazla farklı ülke gezdim. Ama içlerinde; yaşam tarzı bizimkine en benzeyeni Ermenistan’dı. İnsanların bu tür gezilerde hissettiği o turist havası yoktu, sanki farklı bir şehrimizi dolaşıyor gibiydim.” Cilasın, “sınırdaki vize görevlilerinin ters ve olabildiğince yavaş tavırları” dışında büyük engellerle karşılaşmadığını dile getiriyor ve bu konuda önceden çeşitli bilgilendirmeler aldığı için, olayın çok büyük bir asabiyet yaratmadığını aktarıyor.
‘Ortak gelecek…’
Gençlerle ortak gelecek kurulabileceğine inanan Emir Cilasın, komşu halkların birbirleriyle vakit geçirmesinin önemini vurguluyor: “Bence bu tür projeler, seyahat imkânları çok önemli. Gözlemlediğim kadarıyla, bizi biz yapan sadece tercihlerimiz, seçimlerimiz değil. Aynı zamanda bizleri güldüren, sevindiren, üzen ve yaralayan şeyler de kimliğimizin birer parçası. Bundan dolayı yaşananları unutamayan, ne olduğunu, kimin suçlu olduğunu arayan bir kuşakla bu ilişkilerin düzeleceğine dair hiç ümidim yok. Çünkü bu insanlar ve bu insanların aileleri bu acıları yaşamış. Tabii ki derdim, her şeyin üstüne bir sünger çekelim unutalım, değil. Yapacağımız her çalışmada bu tarihi tekrar etmenin ve sonuç aramanın bizleri bir yere getirmediği ortada. Fakat ortak bir gelecek istiyorsak; bu tarihsel gerçekliği unutmasak da, birbirini affetmeye/birbirimizin acısını anlamaya hazır bir nesle ihtiyacımız var. Bu yüzden gençlerin birbirini tanımasının, birbiriyle vakit geçirip anlamasının ortak bir gelecek kurabilmemize olanak sağlayacağını düşünüyorum. Bundan dolayı başta Hrant Dink Vakfı olmak üzere, diğer seyahat olanaklarını sağlayan kurumların geleceğimiz için önemli bir çalışma yürüttüğü düşüncesindeyim.”
‘Kültürü daha iyi tanımak’
İstanbul’dan Yerevan’a, Yerevan’dan sınır köyü Bagaran’a seyahat eden sinemacı Umut Bozyil, film projesini hayata geçirmek için komşu ülkeyi ziyaret ettiğini anlatıyor: “Seyahatimin amacı senaryosunu yazmış olduğum kurmaca filmin çekileceği mekânların yer aldığı Ermenistan’ın kültürel özelliklerini daha iyi tanımaktı. Bahsettiğim senaryo 2015’te Ermenistan-Türkiye Sinema Platformu (ETSP) tarafından seçilmiş projeler arasına girmişti ve Yerevan’da Altın Kayısı Uluslararası Film Festivali kapsamında ETSP’nin yaptığı çalışmalara katılmaya davet edilmiştik. Film projesinin adı ‘Çri Gatil’, (Ջրի կաթիլ) Ermenicede su damlası demek. Senaryo Ermenistan-Türkiye sınır bölgesinde bulunan Bagaran köyünde yaşanmış bir hikâye üzerine kurulu. O bölgede ön araştırma yapmak için Seyahat Fonu’na başvurmuştum.”
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Kültürel İncelemeler bölümünde okuyan Umut Bozyil, sınır sineması üzerine çalışmak istediğini söylüyor ve sınır bölgelerinde yapılan çalışmaların zorluklarını edindiği tecrübeyle aktarıyor: “Bu ziyaretim öncekilerinden farklıydı. Artık Ermenistan’ı, oranın kültürünü daha fazla tanıyordum. Filmin çekileceği yer sınır bölgesi. Sınır bölgeleri özellikle yaşadığımız coğrafyada sorunlu yerler. Ermenistan-Türkiye sınırını Rus askerleri koruyordu. Orada çekim yapmak için özel izin alınması gerektiğini öğrendik. İzinler alınmadığı için çok fazla gezme imkânımız da olmadı, ama en azından bunu öğrenmiş olduk. İki ülke arasındaki bu tür barış projelerinin yapılması çok önemli, fakat iki tarafın da hükümeti bürokratik sorunlar çıkarıyor.”
AGOS
DEVAM EDECEK