Sınırsız, ulussuz, sürgünsüz bir dünya demiş Bandista. Buna “aşk” ve “adalet”i de eklemek istiyorum.
Sınırsız, ulussuz, sürgünsüz bir dünya demiş Bandista. Buna “aşk” ve “adalet”i de eklemek istiyorum.
Kendimi tek kelime ile tanımlayacak olsam…Egaliteryan
Şu an yaptığım işi yapmasaydım… kendi pizza dükkanı olan bir primo uomo (opera’da baş erkek solist) olurdum.
Benim gündemimi en fazla meşgul eden… Şu sıralar en büyük uğraşım, Post-Modern Dünya’nın başlamış olan ve bir sonraki evrimi olarak görülen cyberpunk çağda adalet ve sevgi kavramlarının hangi şekilleri alacağını keşfetmeye çalışmak.
Kayıtsız kalamadığım şey… Mizan anlayışı olmayan insanlar...
En büyük pişmanlığım… Pandemi döneminde Kıbrıs’a erken dönüp Netflix’te “The Last Kingdom” dizisinin 3. sezonunda rol kabul etmemek. Tabii ki yalnızca pandeminin etkisi değil, ev özlemim de bu kararı tetiklemiştir.
En büyük sevincim… En erken sabah seansı olan sinemada (genelde yalnız) birkaç yakın arkadaşımla kahve içip film izlemek.
Hayatımın dönüm noktası… 9 yaşında Lapta’dan Lefkoşa Dereboyu’na taşınmak. İtiraf edeyim, yarı egzotik bir sahil kasabasının ormanımsı bahçelerini özlemiyor değilim.
Beni en çok etkileyen yazar… Arkeolog ve tarihçi Neil Faulkner. Kendisi diyalektik materyalizme ciddi bir somutlaştırma katkısında bulunmuştur. Bu, birçok sosyal bilimcinin başarmakta zorlandığı bir şeydir.
Başucumdaki kitap… Marksist Dünya Tarihi: Neandertallerden Neoliberallere. Faulkner, arkeolog ve tarihçi olmasının dışında politik bir aktivisttir. İngiltere gibi kapitalizmin doğuşuna sahne olmuş bir coğrafyada, birçok yazarın aksine Batı perspektifine sıkı sıkıya bağlı kalmamak için direnmiştir.
En keyif aldığım müzik… Tabii ki heavy metal ve alt türleri. Metal müzik, Black Sabbath ile yalnızca İngiliz kırsalının muhafazakârlığına ve kilise ahlakına karşı bir isyan değildir; bunun ötesinde neo-liberal başkaldırının ilk endüstriyel müzik örneklerindendir. Black Sabbath’ın “War Pigs” şarkısından şu alıntıyı yapayım:
Generaller toplandı kitleler halinde
Tıpkı kara ayinlerdeki cadılar gibi
Yıkımı planlayan şeytani zihinler
Ölümün yapısını inşa eden büyücüler.
En son izlediğim film… Venom: The Last Dance. Tom Hardy’nin Marvel çizgi roman dünyasına kattığı samimiyet hiçbir şey ile ölçülemez. Dünya dışı organizmalarla simbiyotik birleşim, bu kadar güzel detaylandırılamazdı.
Kendim için son aldığım şey… Demir döküm, kendi içinde demliği olan Çin tipi çaydanlık. Beyaz çay ve tarçın kabuğu kadar antioksidan bir detoks formülü yok sanıyorum.
Dolabımdaki en gereksiz şey… Sanırım yok gibi... Genelde eskilerimi arkadaşlarıma veririm veya bağışlarım; ama bozuk da olsa tuttuğum emektar kulaklıklarımı diyebilirim.
Benim için alınabilecek en güzel hediye… Konser veya sinema bileti (Galatasaray maç bileti de olur, çaktırmayın).
Kendimle ilgili değiştirmek istediğim şey… Rutinden sıkıldığım anlarda ortaya çıkan ani, keskin alternatif düşünce çıkışlarım. Sürekli sosyal sorumluluklardan dolayı samimiyet kaybediyor şu “biz, siz, insanlık.”
Kendimde beğendiğim özellik.. Çözüm odaklı olmaya çalışırken, yaratıcı ve dönemi kaynaklı absürt sayılabilecek formüller üretmek.
Olmasa da olur… Ali Koç
Olmazsa olmaz… Tabii ki molehiya, bol mahlepli Kıbrıs çöreği ve gabbar turşusu. Biraz da alkolsüz virgin mojito, lütfen.
En iyi yaptığım yemek… Pizza
Hayalimdeki dünya… Kendi algoritmalarının farkında olma istencinin sürdürülebilir şekilde yükseldiği bir dünya... Evet, Aldous Huxley haklı çıktı ve Cesur Yeni Dünya bireysel zindanlara dönüşüyor.
Aşk benim için… Bir kâbus veya güzel bir rüyadan uyanıp yanımdaki kadınıma sarılabilmek.
Onunla çok tanışmayı isterdim… Tim Burton, ya da namıdiğer ötekilerin ve dışlanmışların sinema yönetmeni. Düşünsenize: Johnny Depp ve Jenna Ortega, Burton setinde ve ben oradayım!
Görmek istediğim yer… Yeni Zelanda... Sanıyorum, dünyadan kaçabileceğimiz sayılı cennetlerden biri. Ama işte, mücadeleden de kopamayan bir tipim. Huzur için daha çok gencim (32).
Mutlaka yapmak istediğim… Birleşmiş Milletlerin global bir medya programına katılıp, dünyadaki empati seviyelerini gücümün ve motivasyonumun yettiğince yukarı çekmek. İnanın, zor değil; zaman meselesi.
Son olarak söylemek istediklerim… Sınırsız, ulussuz, sürgünsüz bir dünya demiş Bandista. Buna “aşk” ve “adalet”i de eklemek istiyorum. Merak etmeyin; hemen “romantik” deyip geçiştiremezler bizi. Çünkü zaten tekno-feodal lordlar bunu da bir şekilde satarlar. Özgürlük en büyük metaları olmuş abilerin.
Her şey herkesleşiyordu, herkes herşeyleşiyordu
Tarih durmadan yazılıyordu ve dediler ki,
Ulus Baker… (Bandista – Her Şeyin Şarkısı)