“Sırbistan’ın yeni savaş suçları stratejisi: Adalete giden yol mu yoksa çıkmaz sokak mı?”
GEÇMİŞLE YÜZLEŞME KONUSUNDA DÜNYADA NELER YAPILIYOR?
Miliça Stoyanoviç
Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BIRN – Belgrad
*** Savaş suçlkarına ilişkin tavrı nedeniyle sık sık eleştiri altında kalan Sırbistan, daha fazla sayıda davaya bakmak istediğini, kurbanları korumak istediğini ve eski Yugoslavya’dan başka ülkelerle daha iyi işbirliğiyle adaleti sağlamak istediğini ileri sürüyor fakat gelecek beş yıl için bu konuda ortaya koyduğu stratejide, anahtar konulara değinilmemiş...
*** Sırbistan yakın geçmişte, Avrupa Komisyonu tarafından savaş suçlarını kovuşturma konusunda zayıf görülen karnesi nedeniyle suçlanmıştı, suçlamalarda üst düzey askeri ve diğer yetkilileri kovuşturmakta yetersiz kalması da bulunmaktaydı.
*** Ülkenin savaş suçlarını ele aldığı yeni beş yıllık ulusal stratejisi, bu ayın başlarında hükümet tarafından kabul edilmiş bulunuyor ve 2021 ile 2026 yılları arasında savcıların, hakimlerin ve diğer yetkililerin bu konuda nasıl ileri gideceklerini ortaya koyuyor.
*** Beş yıllık ulusal strateji, davaların etkinliği, kurbanların ve şahitlerin korunması, savaş dönemi “kayıp” edilmiş olan “kayıp şahısların” bulunması ve Lahey’deki Birleşmiş Milletler Ceza Mahkemesi Uluslararası Mekanizması ile diğer eski Yugoslavya ülkelerinin mahkemeleriyle işbirliği konularını içeriyor.
*** Yeni strateji, daha fazla etkinlik ve sınırlar ötesinde işbirliğine gerek olduğunu kabul ediyor ve zorla “kayıp” edilmişlerle ilgili yasal düzenlemelerin bunları suç saymasına yönelik ihtiyaç ile savaş kurbanlarının ailelerine haklarının verilmesi gibi konuları kabul ediyor.
*** Ancak bu strateji, belirli konuları görmezden geliyor – örneğin Sırbistan’ın Bosna-Hersek’te savaş suçlarından mahkum edilmiş ya da savaş suçu işlemekle suçlanmış olanları nasıl kurmakta olduğunu görmezden geliyor.
*** Aynı şekilde BM mahkemesine karşı saygısızlıkla suçlanan iki politikacıyı Lahey’deki mahkemeye göndermeyi Sırbistan’ın reddetmesini de görmezden geliyor...
*** Ancak strateji, Savaş Suçları Kovuşturma Ofisi’nin elinde 1,700’den fazla çözümlenmemiş dava olduğunu kabul ediyor – son beş yıl içerisinde yani 2016 ile 2020 yılları arasında bu davalardan ancak 34’üne bakılabilmiş – çok düşük hızdaki ilerleme nedeniyle pek çok çözümlenmemiş davanın olduğu gibi kalması da öngörülebilir böylelikle...
*** Strateji, savaş suçlarının kovuşturulmasına ilişkin şimdiki durumu “tatminkar” olarak niteliyor ve 2026 yılına kadar bu oranın arttırılmasını amaçladığını belirtiyor. Stratejide belirtilen verilere göre, Savaş Suçları Kovuşturma Ofisi, başka savcılık ofisleri ve Sırbistan’daki mahkemelerden savaş suçlarına ilişkin 2,853 dava devralmış 2016-2020 yılları arasında. “Detaylı incelemeler ardından”, bu davaların 1,731’inin Savaş Suçlarını Kovuşturma Ofisi’nde dosyalanmasına karar verilmiş.
*** 2016 ile 2020 yılları arasında toplamda 34 dava açılmış ve 45 şüpheli varmış bu davalarda... Ancak bu davaların 22’si yani üçte ikisi zaten Bosna-Hersek mahkemelerinden devralınmış davalar imiş çünkü sanıklar Sırbistan’da bulunmaktaymış. Aynı dönem içerisinde 18 mahkeme kararı ve 23 temyiz davasının kararı çıkmış.
*** Merkezi Belgrad’da bulunan İnsancıl Hukuk Merkezi’nden Visnya Siyaciç, merkezlerinin savaş suçlarının kovuşturulmasını izlemekte olduğunu belirtiyor ve onca çok kararın beklendiği davalarda, davalar arasında önceliklerin belirlenmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Oysa mahkemeye getirilen davaların çoğu, alt düzeydeki sanıklarla ilgili oluyor, komutanlarla ilgili değil...
*** Siyaciç, “Öncelikli davaların belirlenmesinde net kriterlerin bulunmayışı, daha az talepkar savaş suçları davalarına devam edilmesini sürdürebilir” diyor.
*** Sırbistan mahkemelerindeki en büyük sorunlardan bir diğeri de, dava süreçlerinde savaş suçları kurbanlarına yönelik herhangi bir tazminatın öngörülmeyişi... Sırbistan’ın ceza yasaları bu olasılığa izin veriyor ancak pratikte bu gerçekleşmiyor.
*** Bunun anlamı da örneğin tecavüz kurbanlarının, kendilerine tecavüz etmiş olan suçlulara karşı sivil bir dava açmalarını gerektirmesi – bu da tümüyle yeni bir hukuki süreç başlatmak demektir ki ceza davalarındaki aynı haklara sahip olmamaları anlamına gelir bu da...
*** Siyaciç, 2021 ile 2026 yılları arasında öngörülen yeni stratejinin “yeni çözümler getirmediğini ancak bu konuda savcılara ve hakimlere eğitim verilmesini öngördüğünü, tazminat talebi için tek bir forma doldurulmasını ve bu formanın doldurulmasında da yardım öngörüldüğünü” anlatıyor.
*** “Bu aktiviteler mahkemelerde şimdiki pratik olan tazminatlar hakkında karar vermemeyi belki değiştirebilme potansiyeline sahiptir” diyor Siyaciç...
*** Stratejik hedeflerde, 2026 için “gömü yerleri bilinmeyen kayıp ve ölü sayısının azaltılması” da hedef olarak konulmuş. Buna da zorla kaybettirilmelere ve kayıp şahısların ailelerinin haklarına ilişkin yasal değişikliğe gidilerek ulaşılabileceği belirtiliyor. Ancak Siyaciç, bir önceki beş yıllık stratejide de benzer öngörüler olduğunu ancak iş pratiğe gelince Sırbistan’ın uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmediğini hatırlatıyor, “Bu da, yeni stratejinin yıllardır yerine getirilmediği eski sorumluluklara yalnızca bir hatırlatma olduğunu” kaydediyor.
*** “Kayıp şahıslar”la ilgili bir diğer sorun da Sırbistan devlet kurumlarının, kendi ordusu, polisi ve paramiliter güçleriyle ilgili 1990’lı yıllara ilişkin herhangi bir bilgiyi paylaşmaması ve bunun sonucunda bunların işlemiş oldukları suçlar, kurbanların sayısı ve nereye gömüldüklerine ilişkin yeni bilgilerin ortaya çıkmıyor oluşudur...
*** Sırbistan ile Kosova arasında ilişkilerin normalleştirilmesine ilişkin AB’nin fasilite ettiği müzakerelerde savaş dönemi arşivlerinin açılması konusu da konuşulmuş ancak bugüne dek herhangi net bir sonuca ulaşılamamıştır.
*** Siyaciç, yeni Sırbistan stratejisinde, arşivlerin açılması konusuna doğrudan herhangi bir atıfta bulunulmadığını belirtiyor, yalnızca devletin kayıp şahıslara ilişkin yetkililerine eğitim verilmesinden söz edildiğine dikkati çekiyor... “Kayıp Şahıslar’la ilgili Yasa’nın neler içereceğini bilmediğimizden, umarız ki bu yasa nihayetinde arşivlerin açılması konusunu da ele alır ki bu da olası gömü yerlerinin bulunması ve hala aranmakta olan kayıp insanların akibeti konusunu aydınlatabilir” diyor Siyaciç.
*** Yeni “Kayıp Şahıslar’la ilgili Yasa”ya ilişkin çalışmalar başlamış ve bu taslağı hazırlayan çalışma grubu, bu yılın sonuna kadar yasayı parlamentoya göndermeyi öngörüyor. Ancak yasa tasarısına ilişkin kamuoyu henüz bilgilendirilmemiş...
*** Strateji, Lahey’deki BM’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne ilişkin mekanizmayla işbirliği de öngörüyor... Siyaciç BM mahkemesiyle işbirliğinin iyileştirilmesi gerektiğini hatırlatıyor ve bu işbirliğinde en önemli engelin, Sırbistan’ın suçluları iade etmeyi reddetmesi olduğuna dikkati çekiyor. Buna göre, milliyetçi Sırbistan Radikal Partisi’nin iki üyesi olan Vyerika Radeta ve Petar Yoyiç, Lahey’de liderleri Voyislav Sesely’nin duruşmaları esnasında görgü şahitlerini taciz ederek mahkemeye sahgısızlık suçu nedeniyle iadeleri talep edilmekte... Geçtiğimiz Çarşamba günü bu konuda konuşan BM’nin Uluslararası Ceza Mahkemeleri Mekanizması Başkanı Carmel Agius, BM Genel Kurulu’na, bu konuda ilerleme kaydedilmediğini anlatmış bulunuyor. Carmel Agius, üçüncü kez Sırbistan’ın suçluları iade etmeye uymadığına dikkati çekmiş bulunuyor.
*** Eski Yugoslavya devletleriyle işbirliğine gelince, bu konuda da yeni stratejide anahtar sorunlar olduğuna inanıyor Siyaciç. Çünkü strateji, mahkemelerdeki gerçek durumları dikkate almadan kaleme alınmış... Boşnak Sırp general Novak Dyukiç’in davasında Sırbistan ayak sürüyor son birkaç yıldır ve onu hala mahkum etmemiş işlediği savaş suçları nedeniyle... Bu dava, Bosna’dan devralınmış... Ayrıca Sırbistan, Bosna-Hersek’te savaş suçu işlemekten mahkum edilmiş olan şahıslara yurttaşlık da vermiş...
*** Siyaciç’e göre kaleme alınmış olan strateji, son beş yıl içerisinde neler öğrenilmiş olduğunu, ne gibi dersler çıkarıldığını, ne gibi sorunların ortaya çıktığını belirleme şansını kaçırmış durumda... “Eğer bunlar dikkate alınmış olsaydı, o zaman suçluların sınırı geçip suçlanmaktan kaçınmakta olduklarını ele alacaktı ki savaş suçlularını cezalandırmayı hedefleyen iyi pratikler oluşturulabilsindi” diye konuşuyor Siyaciç.
https://balkaninsight.com/2021/10/25/serbias-new-war-crimes-strategy-route-to-justice-or-dead-end/
(BIRN’de 25 Ekim 2021’de Miliça Stoyanoviç imzasıyla yayımlanan yazıyı derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
BİR FİLM...
“Siyasi kariyerleri boyunca zulmetmekten geri durmayanların günün birinde kemiklerinin sızlayıp sızlamayacağını kimse bilemez...”
“Kemikleri sızlar mı?”
Murat Türker
Hayli çalkantılı mazisine uygun olarak, 18 Ekim 2019'da başlayan geniş katılımlı protestolarla tarihinde yeni bir sayfa açan Şili halkı fazlasıyla varsıl oligarkların ülkedeki hâkimiyetini halen sona erdirmeye çalışıyor.
Ne de olsa sömürü rejiminin anayasasını XIX. yüzyılda empoze etmiş olanların ve daha yakın bir geçmişte Pinochet diktatörlüğüne katkıda bulunanların baskı zihniyeti günümüzde tesirli olmaya devam ediyor.
Animasyon sanatında parlayan Cristóbal León ve Joaquín Cociña, Kemikler (Los Huesos/The Bones) adlı kısa filmde mevzuyu kendilerine has estetik tarzlarıyla irdeliyorlar.
Çoktan iflas etmiş neoliberal deneyimden ayrıca muzdarip ikili bizi stop-motion tekniğiyle sinemanın doğduğu yıllara ışınlarken, ilkel metotlarla kullandıkları kuklaları kara mizah çerçevesinde muhtelif absürtlüklere alet ediyor ve bazılarının kemiklerini sızlatırcasına eleştirilerini ortaya koyuyor.
Film boyunca bir kadın olan ana karakterin topraktan çıkarılmış, kafatasları dahil birçok insan kemiğiyle düzenlediği ritüellere şahit oluyoruz, akabinde mumyalanmış beden parçaları birleşip neredeyse kusursuz insan figürlerine dönüşüyor.
Hassas seyircinin belki seyretmeye dayanamayacağı, çarpıcı olduğu kadar provokatif eseri belirli bir mesafeden, eğlenceli bir masalmış gibi izlemek de mümkün.
Tim Fain'e "cehenneme layık bir Chopin bestesi gibi olsun" talebiyle ısmarlanmış müzik bu hafiflik hissini destekliyor, lakin seyircinin meseleyi idrak etmesine asla mani olmuyor.
Kurt Evi (La Casa Lobo/The Wolf House) adlı ödüllü filmleriyle bilhassa tanınan muzip ikili yeni eserlerini Venedik Film Festivalinde dünyaya tanıtarak Orizzonti En İyi Kısa Film payesine layık görüldüler.
Onları, özellikle belirli bir tarzın sinema meraklılarına seslenecekleri parlak bir yolculuğun beklediği kesin!
İntikam mı, lanet mi, büyü mü?
Filmin esas kahramanının bir şekilde Güney Amerika'nın yerli halklarını temsilen Constanza Nordenflycht olduğunu öğreniyoruz.
XIX. yüzyılda Şili'nin önde gelen muhafazakâr politikacılarından Diego Portales'in evlenme sözü verdiği, fakat birlikteliklerinden üç evlat doğmuş olmasına rağmen hiçbir zaman evli bir çifte dönüşemeyen ikilinin kurbanı, kronikleşmiş sömürü düzenin sembollerinden biri oluyor.
Ne de olsa Constanza'nın ritüeline alet ettiği iskeletlerden bir tanesi Şili'nin oligark destekçisi 1833 anayasasının arkasındaki beyinlerden Portales'in ta kendisine ait.
Tarihsel düzenin bilinçli şekilde pek kale alınmadığı filmde kahramanımızın kemikleriyle "cebelleştiği" diğer iskelet Pinochet'in bakanlarından, diktatörlüğün mimarlarından Jaime Guzmán.
İntikam, lanet okuma ve aynı zamanda büyü teşebbüsü olarak da algılanabilecek Kemikler başlıklı film ülkenin otoriter rejimlerinin temsilcilerini masaya yatırıyor ve çağımızda çok da farklı yönlere gitmeye meyilli olmayanlara uyarı vazifesi görüyor.
Filmi çekme sürecinde birçok kaynaktan beslendiklerini belirten yönetmenler Şili'de 2019'da başlamış isyanvari halk protestolarının da kendilerini mutlaka motive etmiş olduğunu ifade ediyorlar.
Memleketin radikal değişimlere ihtiyacı olduğunu, zenginlerle fakirler arasındaki uçurumun hızla yok edilmesinin zaruri olduğunu da bize layıkıyla hissettiriyorlar; gezegenin birçok diyarında olduğu gibi adalet eksikliğinin bir an önce telafi edilmesinin önemine kesinlikle inanıyorlar.
Sinemanın köklerine dönüş
Dehşetle komedinin birleştiği bir animasyon filmi denilebilir Kemikler için.
Sinemanın ilk sihirbazı Méliès'in izleri de var, belgeselciliğe çok daha yakın Lumière'lerin de. Fakat yönetmenlerin ilham aldığı mühim bir diğer sinemacı, hayvan kadavralarını sinemada layıkıyla kullanmış Ladislas Starewicz de mutlaka anılmalı.
Filmin 1901 tarihinde çekilmiş, Avrupa ve Kuzey Amerika'daki örneklerinden daha eski bir stop-motion eseri olduğuna dair beyaz yalan, aslında filmin absürtlük iddiasını taçlandırıyor:
Eserin esas şoke edici unsurları insan kemikleri gibi, bobinler de yıpranmış biçimde yerin altından çıkmış ve restore edilmiştir. Bu sayede Şili'nin animasyon tekniğinin ilk çıkış noktası olduğuna ikna edilmemiz işten bile değil.
Filmde kullanılmış gerçek insan kemiklerinin ve kadavra parçalarının seyirciyi ayrıca şaşkınlığa sürükleyebileceği gerçeği de yadsınamaz.
Fakat karşımızdaki sinema eserinin 16 mm'lik kamera ile yeni çekilmiş ve aslında binbir zahmetle eskitilmiş olduğu da sinemaseverlerden saklanmıyor.
Mühim olan, iki müteveffanın ruhlarının çağrılması ve mümkünse ölü bedenlerinin, belki arındırmak üzere bir şekilde tekrar hayata döndürülmesi değil mi zaten?
Basit ve ilkel çözümleri tercih eden yönetmenler bu tavırla kendilerini çok daha hür hissettiklerini belirtmişler ve çekim aşamasında tesadüfi maceralardan çok hoşlandıklarını da sözlerine eklemişler.
"Şeytani" bir ayinle karşı karşıya olduğumuz bariz olsa da filmi izlerken çehremizde tebessümün eksik olmadığını kesinlikle fark ediyoruz.
Bu tepkimizin sonucunda, sağken insanlara rahatça zulmetmekten çekinmemişlerin kemikleri toprağın altını boyladığında sızım sızım sızlar mı?
(BİANET.ORG – Murat TÜRKER – 9.10.2021)