1. YAZARLAR

  2. Tufan Erhürman

  3. Sisyphos Değiliz!
Tufan Erhürman

Tufan Erhürman

Sisyphos Değiliz!

A+A-

Kendilerini her nedense tanrı zanneden birileri, Sisyphos’un çarptırıldığına benzer bir cezaya çarptırdılar bizi. Biz de, Sisyphos gibi, boyumuzdan kat be kat büyük, devasa bir kayayı yokuşun tepesine kadar çıkarmak için canhıraş bir çaba gösterdikten sonra, tepedeki birilerinin ona dokunduğunu ve kayanın gerisin geri aşağıya yuvarlandığını görmeye mahkum edildik sanki!

Böyle bir mahkumiyet elbette ilk bakışta yararsız ve umutsuz bir çaba içerisinde olduğumuzu düşündürebilir bize. Aramızdan birilerinin onlarca kez bizimle birlikte kayayı yokuşun tepesine çıkarmak için uğraştıktan sonra, bilmem kaçıncı başarısızlıkta pes diyip de “mutluluk yolu”nu bulmalarını bu düşünceyle açıklamak mümkündür.

Oysa Camus, bambaşka bir perspektiften yaklaşır mahkumun durumuna. Ona göre, Sisyphos’u talihsiz ve mutsuz bir ölümlü olarak değil, tam tersine mutluluğu gösterdiği ısrarlı ve kararlı çabada bulmuş kamil bir insan olarak görmek, öyle okumak, öyle anlamak gerekir.

Hiç kuşkusuz önemli bir şeydir Camus’nün altını çizdiği. Karşınızdaki sizden ne kadar büyük, ne kadar güçlü olursa olsun, ona yenilmemeniz, ona inatla, ısrarla, kararlılıkla direnmeniz sizi değiştirir, dönüştürür, zenginleştirir, özne, hadi daha açık söyleyelim, hakiki insan yapar. Bu, asla azımsanacak bir mutluluk değildir. Bu mutluluktaki hakikat, samimiyet, bilmem kaçıncı başarısızlıktan sonra pes diyip de mutluluk yolunu bulduğunu zannedenlerinkiyle kıyas kabul etmez.

Ama bizim durumumuzda meseleyi başka bir yerden de okumak mümkündür. Sisyphos söyleninde Sisyphos’un karşısında bir tanrının bulunduğu, yokuşun tepesine kadar yuvarlamak zorunda olduğu kayanın onun gücünü ve dayanıklılığını çok zorladığı ve yokuşun tepesine çıktığında kayanın aşağıya yuvarlanmasının mukadder olduğu tartışmaya açık değildir.

Oysa bizim durumumuzda, karşımızdakilerin tanrısal güçlerle sandığımız kadar donanmış olup olmadığı da, taşıdığımız kayanın ağırlığı da, o kayanın nihayetinde yokuşun tepesine varıp varmayacağı da tartışmalıdır. Her üç nokta da biraz bizde yaratılan algıyla ilgili olduğu gibi, biraz da konjonktüreldir. Karşımızdaki, biz onu öyle kabul etmedikçe tanrı olamayacağına göre, yaşadığımız art arda başarısızlıklar da kader değildir.

Bu durumda kendimizi toplamamız, umudu yeniden kuşanmamız ve kayayı bir kez daha, inatla ve ısrarla, direngenlikle, var gücümüzle yokuşun tepesine kadar yuvarlamamız gerekir. Yine mi düşecek aşağıya? Biz de yine yuvarlayacağız. Beckett’in dediği gibi, hep denedik, hep yenildik. Yine deneyeceğiz. Yine yenilmemiz elbette muhtemeldir. Ama yenileceksek her defasında daha iyi yenileceğiz. Camus’nün uyarısını dikkate alacağız, mutluluğu o muştulu güne kadar denemekte bulacağız ve yola devam edeceğiz.

Karşımızdakinin tanrı, yenilmenin mukadderat olmadığını fark ettikçe daha da artacak gücümüz, umudumuz ve direngenliğimiz.
Ve gün gelecek, kan, ter içinde o kayayı yokuşun tepesine taşıdığımızda, o elin kayaya dokunmadığını fark edip son bir gayretle onu tepenin üzerine yerleştireceğiz. Çünkü kendilerini tanrı zannedenler bizi bu konuda ne kadar ikna etmeye çalışırlarsa çalışsınlar, biz Sisyphos değiliz!

Bu yazı toplam 4347 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar