Sivrileşen dil ve nefret söylemi
Sivrileşen dil ve düzey özürlü eylemler arasında sıkışıp kaldı, sendikal yönetim aklı.
Yeni değil bu, çok oldu.
Bu satırların yazarı dahil “Yapmayınız, etmeyiniz, örgütlenme bilincine yazık ediyorsunuz” diyenler vardı...
Onlar da kim?
Geri püskürttüler.
Çoğunlukla “particilik” üzerine iliştirerek ötekileştirme kolaycılığı seçildi.
“Oncu” dediler, “buncu” dediler...
Böylece “özeleştiri” kavramı herkese dağıtıldı da kendilerine kalmadı.
***
Kıbrıs’ın kuzeyindeki hayat alanımıza “dinsizler” yaklaşımı ile çomak sokuyorlar, doğru.
Hep eleştirdik...
İlahiyat Koleji dahil...
“Öncelik” değildi çünkü...
Üstelik “dayatma” bir projeydi...
Külliye inşaatı için tek günde kurulan vakfa dönümlerce arazi verilmesi neydi öyle?
Gençliğin en önemli sorunu “uyuşturucu”ya karşı tek bir “rehabilitasyon merkezi” yokken, okullarımız ve hastanelerimiz dökülürken, cezaevi kapasitesini çoktan aşmışken, nereden çıktı Külliye?
Böyle düşünüyorum diye, “İlahiyat Koleji adı altında geleceğin canlı bombaları yetiştiriliyor” lafına susmak olmaz.
Bu laf bütün içinden “cımbızla” alınsa dahi üzücüdür, bir sendika başkanına, hele bir öğretmene, hele hele bir barışsevere yakışmaz.
Barış değil çatışma dilidir bu...
Nefret dilidir, hınç dilidir...
***
Bu sözlerin sahibi sendika başkanını tanıyorum, barışsever bir insandır, özünde temizdir, yüreğinde böylesi bir nefret olamaz.
Bilimsel eğitimi önemseyen, her fırsatta “nasıl bir yurttaş yetiştirmeliyiz” sorusuna yanıt arayan birisidir.
“Bu dili reddeden” yurttaşlar da yetiştirmeliyiz sevgili hocam, bu dili alfabesinden silen!
***
“Alkış toplama” sevdası, “öne çıkma” dürtüsü, “gündem olma” duygusu ne yazık ki çok uzun zamandır mantığı yeniyor.
Bilgiyi ve ışığı yeniyor, popüler kültürün yarattığı “yaygara” anlayışı.
Bilgi çağına yaraşmayan eylemler normalleşiyor giderek; tüm günahları siyasetçinin boynuna asma kolaycılığı ipin ucunu kaçırıyor.
Yine görüyorum ki, tartışmaya taraf olanların bir kısmı “sendika içi karşıtlık” üzerinden yürüyor, bir kısmı milliyetçilik...
Ah bu akıl bizi nerelere götürüyor...
***
Sorumsuz sorumluları vardır bu ülkenin.
Elde salatalık eylem yaparak, vekilin kafasına yumurta savurarak, çatışma dilini çoğaltarak, yollara süt dökerek, kamyonlarla trafiği kilitleyerek, bakanlıkların kapısına tekme vurarak, gazetecilere küfrederek, ortaya tehditler savurarak, “bunlar da gidecek canım” diyerek, hükümet ve parti adları değişmiş sloganları ha bire tekrar ederek, illa ki aşırıya kaçarak hayat iyileşmiyor.
Olsa, olurdu, bin defa denendi.
Olmadı, olmuyor.