
Siyasal mücadelenin zemini çocukların başörtüsü değildir!
Bize söylenen şey değişmedi: Bizim dediğimizi yapacaksınız!
Çağay Dürü
cagayduru@yahoo.com
İslam’ın dini bir inanç sisteminin ötesine geçerek siyasallaşması ve Siyasal İslam olarak kendi programı/partisiyle gerek seçim gerekse devrim yoluyla iktidara gelme çabası yeni değil. İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren kanlı iktidar mücadeleleri olduğu gibi, modern zamanda İran İslam Devrimi, Arap ülkelerindeki “Müslüman Kardeşler” hareketi uzun süredir siyasal hayatın bir parçası. Türkiye’de ise Necmettin Erbakan liderliğindeki partilerin uzun soluklu iktidar mücadelesi, 28 Şubat darbesiyle kesintiye uğrasa da, AKP eliyle siyasal İslam 2002 yılından beri iktidarda. Asker odaklı Kemalist vesayet rejiminin tasfiyesi ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin “lütfuyla” siyasal İslam tüm ağırlığıyla Türkiye’yi yönetiyor.
AKP’nin (daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın) ekonomi, yargı, dış ilişkiler, demokrasi ve sosyal hayat üzerindeki tasarrufları, Türkiye’de yankılandığı kadar, Kıbrıs’ta da yankılanıyor. Aslında askeri vesayet dönemindeki dayatmalardan nicelik ve nitelik olarak çok da farklılık yok. Bize söylenen şey değişmedi: Bizim dediğimizi yapacaksınız! Ancak siyasal İslam’ın insanların yaşam tarzına yönelik müdahaleleri, Kıbrıslıtürkleri daha fazla tedirgin ediyor. Kemalist rejimin elçileri veya askerleriyle pek çok konuda (özellikle demokrasi ve Kıbrıs sorunu) anlaşılamasa da, nihayetinde Batılı bir hayat tarzı üzerinden yakınlık kurulabiliyordu. Buna Kıbrıslıtürklerin Atatürk Devrimlerini gönüllü kabul ederek onunla kurdukları gönül bağını da eklemeliyiz. Oysa şimdiki elçiler, askerler ve memurlar başka bir dünyanın, (siyasal İslam’ın, Cumhurbaşkanı/Reis Erdoğan’ın) insanları.
Kız çocuklarının ve kadınların başörtüsünün siyasallaşması ve bir mücadele zemini haline getirilmesi, siyasal İslam tarafından Türkiye’de başarıyla kurgulandı. Anlaşılan, aynı kurgu şu anda Kıbrıs’ın kuzeyinde de sahnede. Yazının başlığındaki çağrının kuşkusuz asıl muhatabı siyasal İslamcılar. Ancak onların karşı mahalleden gelen herhangi bir sesi dinleme kapasiteleri kalmadı. Dolayısıyla iktidar dairesinde olanlara söyleyecek pek de bir şey kalmadı. Siyasal İslam çerçevesinde kendini tanımlayan ve olan biteni görüp rahatsız olanlar da genellikle sessizlik içinde. Maalesef, bu mahalleden pek umut yok!
Ben bizim mahalledeki arkadaşlara seslenmek istiyorum. Kız çocuklarının okulda başörtüsü takmasını yasaklamaya çalışmak ve eğitim hakkını ellerinden almak, demokrasi mücadelesinin zemini olamaz! Biliyorum, bu kurgulanmış bir senaryo ve gerçek bir sorun değil diye düşünüyorsunuz. En küçük taviz verirsek laiklik elden gider diyeceksiniz. Elçilik bu işin arkasında, toplumsal fay hatlarını kullanarak bir sonraki seçime müdahale ediliyor diyenlerin bizim mahallede çoğunlukta olduğunun da farkındayım. Şu veya bu, sonuçta nur topu gibi bir sorunumuz oldu: Dini inancı olan ve belirli bir kültürel altyapı çerçevesinde, hatta siyasal bir ifade tarzı olarak dini sembollerle kamusal alanda var olmak isteyenlere tavrımız ne olacak? Hele de bu insanlar okula gelen kız çocuklarıysa? Bu çetin meseleye yaklaşırken referansımız ne olmalı? Bu, gerçek bir toplumsal sorun ve gerçek bir yanıt gerektiriyor.
Bu sorunu çözerken referansımızın ne olması gerektiğiyle ilgili de söyleyeceklerim var ama ne olmayacağını en baştan söyleyeyim: Kemalizm veya Atatürkçülük! Türkiye’de uygulanan yasaklayıcı ve dışlayıcı yöntemlerin siyasal İslam’ı nasıl büyüttüğünü ve meşruiyet kazandırdığını hep birlikte yaşamadık mı? Bunun da ötesinde 1. Dünya Savaşı sonrasındaki ulus devlet inşa süreciyle yoğrulan bu milliyetçi ideolojinin bugünkü sorunlara çözüm üretmesi de mümkün görünmüyor; miadını doldurdu diyenler de çok. Bizim referansımız insan hakları, demokrasi ve kapsayıcılık olmalı. Bizim mücadele zeminimiz insanların inançlarını, inançsızlıklarını, politik görüşlerini, etnik/kültürel kimliklerini, cinsel yönelimlerini şiddete başvurmadan istedikleri gibi ifade edecekleri, sınırların, tahakkümün olmadığı çoğulcu bir dünya yaratmaktır. Devlet dediğimiz yapının kutsallaştırılmadığı, tüm inançlara ve politik görüşlere eşit mesafede, eğitimin ve sağlık hizmetlerinin ücretsiz olduğu, din ve devlet işlerinin gerçekten ayrıldığı bir ülke için çalışmalıyız. Şunu da unutmayalım: KKTC demokratik ve laik bir ülke zaten değil! Demokratik, birleşmiş ve laik bir ülke, sınıfsal zeminde yürütülen bir mücadeleyle mümkündür. Bu perspektif doğru anlatılırsa, bugün karşı mahallede olan pek çok insanın bizimle ortak bir paydada (sınıfsal zeminde) buluşması muhtemeldir. Ama bir kısım insanı ötekileştirerek onlarla aramıza bariyerler kurarsak, radikalleşmenin tuzağına düşeriz. İleride başörtülü çocuklara ayrımcı davranarak onları okula almadığımız için vicdan azabıyla özür dilemek zorunda kalmayalım.
Benim gözlemim, siyasal İslamcıların, başörtüsü meselesinin inanç çerçevesinden kişisel hak/demokrasi meselesine dönüşmesinden hiçbir zaman hoşlanmadıklarıdır. Bir dayatmanın panzehri kapsayıcılık ve hoşgörüdür. Başörtüsü takan bir kız çocuğunun sosyalleşeceği, faklı görüşlerle etkileşime gireceği, bilgiye ulaşacağı okul ortamında uzaklaştırılması kimin işine gelir? Buradan bizim mahalledeki ve karşı mahalledeki demokratlara şunu öneriyorum: Çok renklilikten yana olalım ve okullarda (ve kamusal hayatta) tüm antidemokratik kuralları, militarist söylemleri, üniformayı (tek biçimlilik) çöpe atalım! İsteyen istediği gibi giyinerek okula gelsin, üniformayla örtmeye çalıştığımız tüm farklılıklar görünür hale gelsin!
Kız çocukların siyasal İslam tarafından acımasızca siyasete alet edilmesi nasıl kabul edilemezse, bir çocuğun eğitim hakkının her ne nedenle olursa olsun elinden alınması da kabul edilemez. Başörtüsü ne yasaklanmalı, ne de zorunlu kılınmalı. İronik ama İran’da kamusal alanda zorla başörtüsü taktırılıyor, KKTC’de eğitim hakkı için başörtüsü çıkartılmaya çalışılıyor. Peki, hangi ülke kızların okula gitmesine hiç izin vermiyor biliyor musunuz? Taliban’ın Afganistan’ı! Afganistan’da olsaydık demokrasi mücadelesi kızların okula gelmesini sağlamak için olurdu; ister başörtülü, ister başörtüsüz.
