Siyaset-Mafya-Çeteler-Cinayetler
Ülkem ne hale geldi. Bir hafta içinde bir kurşunlama, iki cinayet. Hedefte 2 Kıbrıslı iş insanı. Biri mafyanın istediği parayı vermediği için ilk akşam saatlerinde evine girerken mafya usulü ayaklarından kurşunlanıyor.
Öteki bir hafta sonra yine aynı saatlerde evine giderken yolda kurulan usta işi pusuda, otomatik silahlarla çapraz ateşe tutularak şoförü ile beraber katlediliyor.
Küçücük KKTC bu duruma nasıl geldi? Daha doğrusu nasıl getirildi?
1990’lı yılların sonunda Türkiye’de kapanan kumarhaneler birer, ikişer KKTC’ye taşındı. Kumarhanelerle birlikte kara para, uyuşturucu ve her türlü pis işler de bu ülkeye taşındı.
1990’ların sonunda KKTC, 1959 Küba devriminden önceki Küba’ya benzetildi. Küba o dönemde ABD uyuşturucu ve kumar mafyasının arka bahçesi ve eğlence adası idi. KKTC de 1990’lar sonundan itibaren Türkiye’nin arka bahçesi haline getirildi.
Kirli paranın girdiği bütün ülkelerde yaşananlar bizim küçücük ülkemizde de yaşanmaya başladı. Bizim aklımızın ermediği ilişki ağları ülkenin her tarafını sardı.
Kanlı hesaplaşmalar ardı ardına yaşanmaya başladı. Ama bu hesaplaşmalar önceleri sadece Türkiye’den gelen mafya üyeleri arasında yaşandığı için topluma fazla dokunmadı.
Elmas Güzelyurtlu ve ailesinin Güney Kıbrıs’ta, buradan giden tetikçiler tarafından katledilmesini saymazsak toplum bu işin dışında olduğunu varsaydı.
Ama öyle değildi. Yavaş yavaş toplum da işin içine girdi. Salı akşam saatlerinde yaşanan katliam Kıbrıslı iş insanı Halil Falyalı’yı hedef almıştı. Şoförü de katliamdan nasibini aldı.
Bu katliam sıradan bir mafya hesaplaşması değil. Bu derin devletin temizlik operasyonu gibi duruyor. Kullanılan tetikçiler, kullanılan otomatik silahlar, kurulan pusu ve pusu yeri tam bir profesyonel işi.
Türkiye’deki yandaş medya dışında kalan medya 3 gündür olayı yakın takibe aldı. Ortak kanı bu katliamın Türkiye’den gönderilen Söylemez çetesi tarafından gerçekleştirildiğidir. Tetikçilerin silahlarıyla beraber Mersin’den sürat teknesiyle geldiğini, buradan aldıkları destekle katliamı gerçekleştirdiklerini ve sonra yine aynı tekneyle geri döndüklerini anlattılar.
Bu iddialar doğruysa bizim sahil güvenlik neredeydi, polisimiz, güvenlik güçlerimiz neredeydi?
Anayasa’nın Geçici 10 uncu maddesiyle kuzeyin güvenliğinden sorumlu olanlar neredeydi?
Askerin, polisin, devletin istihbarat örgütleri ne iş yapıyordu?
Bütün bunlar bu küçücük ülkede yaşanıyor. Bu kadar çok güvenlik gücünün olduğu küçücük bir ülkeden bahsediyorum. Benim aklımın almadığı işte tam da budur.
Çetelerin arkasında derin güçler yoksa ellerini kollarını sallaya sallaya buraya gelip katliam gibi cinayet işleyerek yine ellerini kollarını sallaya sallaya geri dönebilirler mi?
Gerçek suçlular yakalanmadan, sadece tetikçiler değil, arkalarındaki güç odakları da birlikte adalete hesap vermeleri sağlanamazsa bilin ki birileri bu çeteleri koruyor.
Büyük paraların döndüğü, uyuşturucu, kumar, sanal bet gibi milyar dolarların döndüğü karanlık işlerin içinden hep bu çirkin ilişkiler çıkar.
Falyalı neden hedef alındı? Susturulmak mı istendi, yoksa kontrol edilemez bir güç odağı haline geldiği için ortadan kaldırıldı mı?
Bunu elbette biz bilemeyiz. Ama işin içinde olanlar mutlaka bilir.
Son olarak Falyalı’nın ortadan kaldırılması emrini kim verdi?
***
KKTC, Türkiye’nin arka bahçesi olma durumundan nasıl kurtarılabilir?
Asıl cevaplanması gereken soru budur. Aslında cevabı da bellidir. Kapatın bu kumarhaneleri, bet ofislerini, temizleyin uyuşturucu baronlarını ve çeteleri bu küçücük ülkede yaşatmayın.
İşte o zaman bu ülke yeniden güvenlikli bir yer olur.