Siyasetçiden hesap sormak
Ülkemizde siyasetin ve siyasetçinin bu denli güven kaybına uğramış olmasının önemli bir sebebi, ‘yapılmayanların’ hesabının verilmemesi.
Her seçim döneminde seçim bildirgelerini süsleyen nice vaat, maalesef vaat olmaktan öteye geçmiyor; geçemediği gibi, sonraki seçimlerde yine ısıtılıp aynı masaya konuyor.
Siyasi partiler, sanki yepyeniymişçesine, bunları tekrar tekrar seçmenin önüne getirip, oy istiyor.
***
Söz senettir; seçim bildirgeleri de topluma siyasiler tarafından verilen senetlerdir. Siyasi partiler ve siyasetçiler verdikleri sözleri yerine getirmekle yükümlüdürler.
Eğer bir vaat bildirgede yer aldığı halde hayata geçmemişse, bu tek bir koşulda hoş görülebilir.
Söz konusu parti iktidarı döneminde bu sözünü yerine getirebilmek için bütün şartları zorlamış, üzerine düşeni fazlasıyla yapmış ancak kendi kontrolü dışındaki faktörler nedeniyle bu vaadini yerine getirememiştir.
Bu, sanırım herkes tarafından kabul edilebilir bir mazerettir. Böylesi bir durumda toplum, o siyasi partinin samimiyeti konusunda ikna olur ve sorumluluğu onun sırtına yıkmaz.
Ancak örneğin parti elinde fırsat olduğu halde bu vaadi yerine getirmek için pek bir çaba harcamamışsa ya da etrafındaki çıkar gruplarının tavuğuna ‘kışt’ dememek için sözünün arkasında durmamışsa ya da yapabileceği halde yapmamış ama suçu dış faktörlere atmaya çalışmışsa...
Toplum tıpkı samimiyeti gördüğü gibi, samimiyetsizliği de görmeli ve o siyasi partiye bunun hesabını sorma yoluna gitmelidir.
Bir diğer tür vaat ise yerine getirilebilme ihtimali neredeyse yok denecek kadar az olandır.
Siyasi parti, ülkenin mevcut koşullarını tamamen göz ardı ederek, sırf halkın gözünü boyamak ve rakiplerinden bir adım önde olmak adına irrasyonel vaatlerle seçmenin önüne çıkar.
Bununla da kalmaz, “bakın diğer partiler bunu seçim bildirgelerine koymadılar çünkü aslında onlar bunu istemiyorlar” diyerek prim yapmaya çalışır.
Hedefe ulaşmanın mevcut durumda irrasyonel bir talep olması, onu talep etmemizin önünde elbette bir engel olmamalıdır. Ancak “o hedefe ulaşmak için politikalar üretmeyi vaat etmek” ile “yapacağız” demek arasında çok büyük bir fark vardır; bu düpedüz, “taammüden kandırmaya teşebbüstür”.
Seçmen bunun hesabını da sormak zorundadır.
***
Peki hesap nasıl sorulur?
Tabii ki sandığa atılan oylar aracılığıyla.
Ama gelin görün ki bizim ülkemizde sandık, hesabın layıkıyla sorulabildiği bir araç olamıyor. Çünkü bizim siyasiler, tabiri caizse sandıkta sorulan hesaptan ‘almıyor’.
Halk oy vermiyor, iktidardan düşürüyor ama gelin görün ki aynı insanlar her seçimde bizden oy istemeye devam ediyor.
Aradan beş sene geçince, bütün yanlışlar, eksikler adeta ‘kadük’ oluyor, aynı insanlar yine meclis koltuğuna talip oluyor.
Bir düşünün, kaç milletvekili, kaç bakan kendi gönlüyle siyaset sahnesinden çekiliyor? Bir seçimden ötekine kaç tane siyasi partinin başkanı değişiyor?
O halde vatandaş hesap sorabileceği yeni mecraları zorlamalı.
Bunun en iyi yapılabileceği yer ise partilerin içi.
***
Siyaset, belli başlı çevrelerin tekelinden kurtulamadı.
Bunun önemli bir nedeni de siyasetin, toplumun önemli bir kesimine kapalı olması.
Memura siyaset yasak!
Siyasi partilerimiz memura siyaset yasağının kaldırılmasını, seçim bilgilerine süs ola koydukları vaatlerden biri olmaktan çıkarıp, seçilmeleri halinde ilgili yasayı değiştirirse, parti delege yapıları da yeni baştan şekillenip, belli çevrelerin hegemonyasından kurtulacağı gibi, bu yeni yapı sayesinde parti üst düzey yönetimleri de yeniden şekillenebilecek, parti içi demokrasi çok daha işlevsel bir hâl alacaktır.
Partilerde on yıllardır kemikleşen bir delege yapısı var. Siyasetçi delegesini, delege de kendini kollayan siyasetçisini kolladığından, bir kısır döngüdür gidiyor. Sistem, hata yapanın, partinin iktidarda güç kaybetmesine yol açan kişi ya da kişilerin cezalandırılmasını pek olanaklı kılmıyor. Hâl böyle olunca da yarış, iyi siyasetçilerle kötü siyasetçiler arasında değil, ‘klikler’ arasında cereyan ediyor.
Bu sistemin değişebilmesi için, siyasetin daha fazla aktif katılımcıya ihtiyacı var. Bunun için de memura siyaset yasağının kalkmasına.
Madem ki siyasete dair önemli eleştirilerimizden biri siyasi partilerin yapıları, o halde katılımcılığı artırmak, siyaseti dar çıkar çevrelerinin elinden kurtarmak için siyaset yasaklılarının önündeki engellerin kaldırılması yönünde inisiyatif alınmalı.
Ve partiler seçim programlarına koyduklarını hayata geçirmediler mi?
Bu keyfi bir sonuçsa, parti içi mekanizmalarda bunun hesabı sorulabilmeli.
Taban, liderliğin hatayı kabul etmeme, mazeret üretme lüksünü elinden almalı.