Siyasetin Anlatısı
Siyasetin Anlatısı
Simten Coşar
[email protected]
Mario Vargas Llosa, Masalcı’da yerli kültürüne massolurken, bu kültürü anlatılarıyla devam ettiren bir kentlinin öyküsünü anlatır. Roman, anlatının gerçeklikle ilişkisinden gerçekliğin enva-i çeşitliliğini, ancak ve ancak etkin—tarafların kendilerince ve özgürce—katılımlarıyla ve yerelin ve gündeliğin içinden ve yerelin ve gündeliğin taşıdığı sıradan büyüyle, nam-ı diğer, anın tarihsele yayılmacı özelliğinin an içinden tespitiyle, varoluşsal bir şekilde kavranabileceğinin masalsı bir anlatı içinde ipuçlarını verir.Vargas Llosa’nın romanda, masalcının sözleriyle ilgili kendi aktarımı için dediği gibi: “Böyle demişti. Kuşkusuz, tam bu sözcüklerle değil, ama böyle de aktarılabilecek biçimde”. Vargas Llosa’ya göre, “[o]nlar öykü anlatmanın salt eğlendirmekten farklı bir şey olabileceğinin elle tutulur kanıtları … İlksel bir şey; bir halkın ayakta kalışının dayanabileceği bir şey”.
Christian Salmon, Stroytelling, Bewitching the Modern Mind kitabında, “günümüzdeki haliyle siyaset[in] mümkün olanın değil, kurgusal olanın sanatı” haline geldiğine, siyasetin “amacı[nın] dünyayı olduğundan farklı bir hale getirmek değil dünyanın algılanma biçimini etkilemek” olduğuna dikkat çeker. Salmon’a göre, bugün, “programlardan ve vaatlerden ziyade simgeleri ve sembolleri kullanan ve dünyaya dair düşünmenin ve dünyayı değiştirmenin yeni yollarını bulmak için kendilerini geleneksel siyasal güçler spektrumuna “yerleştirmeye” pek meyilli olmayan semio-politikacılar olarak tanımlanabilecek yeni bir politikacı nesli”yle karşı karşıyayız”.ABD örneği üzerinden geliştirilen bu tespitler, neoliberal yapılanmanın bir şekilde geçtiği coğrafyalarda farklı açılardan geçerli olabiliyor. Bu geçerlilik, iş dünyasından siyasal alana aktarılan “hikâyeleme” yöntemiyle yönetme politikalarının, iknaya yönelik semboller ve simgeler yoluyla katılımsız bir siyasete dâhil olma pratiğini sunuyor. Diğer bir ifadeyle, siyasetsiz siyaset ve/ya da siyasetsizleşme süreçleri hikâyeleme yoluyla işletiliyor. 1990’lardan itibaren dünya siyasetinde—farklı coğrafyalarda farklı tarihsel dönüşlerde—belirleyici olagelen, Salmon’un ifadesiyle, “anlatı dönemeci”, siyasal olanın sözle ilişkisini yapısal gerekler doğrultusunda piyasanın akışı içerisinden kurageliyor. Bahis konusu olan dönemeç, feyzini iş dünyasından ve şirket yönetimlerinden alıyor.Bu dönemeçte, post-modern dönemeçle örtüşen, gerçekliğin ancak ve ancak kurgusal olarak tespit edilebileceği argümanına uygun bir şekilde, siyaset, piyasa dinamiklerine uyarlanan—dolayısıyla, edebiyat-dışılaştırılmış—edebisözün siyasal olanın sınırlarını, siyasal tahayyülün çeperlerini çizdiği bir alanda kotarılıyor, işletiliyor.
O nedenle, Türkiye’de 2014 yılında ilk değil, 1982’den bu yana ikinci kez “halk”ın seçtiği Cumhurbaşkanı, adaylık konuşmasında, estetik ölçütleri tartışılır giyim-kuşamı, Gezi Direnişi’nin açığa çıkardığı otoriter önlemler tercihi, Gülen cemaatiyle girişilen çatışmada ortaya dökülen siyasal etik sorunları göz ardı edilecek şekilde, kişilik kurgusu üzerinden kotarılan bir kampanyanın çağırdığı hikâyeleri anlatıyor. Küçük bir kızın bağlılığına işaret eden, altın bilezik-oyuncak bilezik donatılı adanmışlık-fedakârlık hattında aktarılan duygusal hikâyeden, inanca gönderme yapan kılıf içerisinde taşınan cumhurbaşkanlığı armasındaki yıldızlar ve güneşin, şahsında bir araya geldiği, şiir fonlu reklam filmine kadar uzanan hikâye örgüsünde de alt-metin okumaya gerek bıraktırmayacak açıklıkta işleyen şahsiyetçi strateji, Türkiye’de 1980 sonrası siyasal yapılanmanın evrilişinde gelinen noktayı tüm somutluğuyla gösteriyor.
Şahsiyetçi siyaset yeni değil. Neoliberalizmin deneyimlenen bütün versiyonlarında siyasal lider tiplemesinin belkemiğini oluşturuyor. Türkiye’deki neoliberalleşme sürecinde bugün gelinen aşamada ise, karizmatik lider nosyonunu alaşağı etmekle—karizmanın liderliği getirdiği formül yerine, lider addedilenin kendiliğinden karizmatik kılınıvermesiyle—neoliberal yapılanmanın dayattığı bölük-pörçük siyasette bütünlüğü liderin kişisel hayat hikâyesinde, başarı öyküsünde, adanmışlık kriterlerinde, iyiliğinde, güzelliğinde ve diğer her türlü şahsi hasletlerinde kotarmak açısından işlevsel. Ve böyle olduğu ölçüde, derinden erkek bir siyaset biçiminden bahsediyoruz. Muhalif duruşu massedecek ve dolayısıyla, kurumsal muhalefeti CHP örneğinde olduğu gibi kadük kılacak, HDP örneğinde yeşeren umutların itinayla beslenmesini gerektirecek şekilde yayılmacı. Sadece kadın cumhurbaşkanı adayının olmamasına, siyasal partiler nezdinde düşünülmemesine dikkat çekilse bu erkekliğin yayılmacılığı anlaşılır.
Zira kadınlık hallerinden yola çıkan feminist politik alternatifler, erillik kokan karizmayı, şahsiyetçiliğin eril tahakküm üzerinden işleyişini, siyasal anlatıların şahsiyetçilikten kurtarıldığında bu dünyayı değiştirebilecek tahayyüllere zemin sağlayıcılığını ve dolayısıyla, tekniğe indirgenmiş siyasetin—siyasetsizliğin—ezeli ve ebedi olmadığını ayan beyan gösteren masal formatında hikâyelere alan açarlar. Masalların olmadığı bir dünyada tahayyüle, olabilecek olanı düşünmeye, görmeye yer yoktur.Piyasaya ve şahsiyete sıkıştırılan siyasal mevcudiyeti aşmanın yolu belki de hikâye anlatıcılığına masalları—tahayyülü—yeniden dahil etmekten geçer.