Siyasetin İktidarsızlık Esareti
“Koronavirüsün iyi yanı, belki de insanları nasıl bir dünya istediğimiz konusunda düşünmeye itmesi olacak”
Noam Chomsky
Kıbrıs Türk toplumu uzun yıllardır süregelen bir siyasal iktidarsızlık problemi yaşıyor. Her ne kadar iktidarsızlık problemi Kıbrıs Rum Liderliğine ve/veya Türkiye Cumhuriyetine karşı yaşanan, sadece dıştan gelen bir problem gibi anlatılsa da aslında en büyük iktidarsızlık problemini içte, kendi yönetsel alanımızın içinde yaşıyoruz. Bu durum eşitlik ve adalet yoksunluğunu beraberinde getiriyor. Geçen yılların etkisiyle gelen bir alışılmışlık hali olsa da Chomsky’nin virüsün insanları düşünmeye ittiği tespitinden hareketle, Covid-19 birçok adaletsizliği en yalın haliyle gözlerimizin önüne serdi; aşıların yapılış sırasından tutun da, bakanlar kurulu ile sağlık üst kurulu çatışmasından doğan hukuksuzluklara, kamu görevlileri ile özel sektör çalışanlarının koşulları arasındaki trajik uçuruma kadar birçok adalet ve eşitlikten yoksun örnek var ortada. Bu sorunların sadece siyaset kurumumuzdan veya onu bugünlerde yönetenlerden kaynaklı mı, yoksa toplumsal bir sorun mu olduğunu sorgulamanın tam zamanıdır.
Ülke siyasetinin hallerine baktığımız zaman ideolojik temellere dayanan program ve hedeflerden yoksun, günlük sorunların teknik ve bireysel tartışmaları içerisinde yoğrulduğu tespitini daha ilk andan yapmak mümkün. Siyasetin sağında, günü kurtarma hedefiyle hukuksuzluğu doğru bir kaçış hali, solunda ise sistemi değerler ekseninde alternatif bir programla dönüştürme gailesinden aciz bir şekilde mevcut sistemi düzeltme çabası barındıran teknik bir hukuka doğru kaçış hali hakim. Siyaseti, bir arada yaşamanın etkisiyle doğan toplum sorunlarına belirli değerler ekseninde çözüm üretme uğraşı olarak basitçe tanımlarsak uzunca bir süredir yeterince siyaset yapamadığımızı açıkça söyleyebilirim. Bugün gözümüze çarpan ve isyan ettiğimiz birçok sorunun doğmasının asıl sebebinin tam da bu olduğu kanısındayım. Bireyler ve örgütler ancak belirli ideolojik değerler ekseninde yola çıktıkları zaman kafa ve kavram kargaşasından arınarak dik duruş sergileyebilirler. Kıbrıs’ın kuzeyinde ideolojik bir duruştan ve programdan yoksunluk bireyleri kendi sorunlarına kendi çözümlerini bulma yoluna itiyor. Bu durum da bizleri uzun zamandır tıpkı aşılarda sıramız gelmemesine rağmen bir yolunu bulup aşıyı olma imtiyazını kendine sağlayabilenler gibi, asgari ücreti dahi alamayan binlerce insan varken ihtiyacı olmayan bireylerin onlardan önce çalışma bakanlığının sağladığı 1500 tl için devletten istekte bulunanlarda olduğu gibi imtiyazlarla hakları, tarafsızlıkla öznelliği, ihtiyaç duymakla istemeyi, hatta zenginlikle başarıyı karıştıran bir halde olduğumuzun göstergesidir.
Ülkemizde siyaset kurumunun üretkensizliğinden doğan tüm boşluklar ve sıkıntılar bireysel taleplerin esareti altına girmiş vaziyettedir. Daha da kötüsü siyaset kurumunun bizzat kendisi de varlığı bu bireysel taleplerin karşılanmasına bağlıymışçasına hareket etmeye başladı. Milletvekili adayı gösterirken ve seçerken nepotik ilişkilerin etkisinin ve öneminin katmerlenerek artmasından tutun da, bürokrat atarken sistemin sorunlarına çözüm üretebilecek bir liyakat arayışından ziyade iş takipçiliği yapabilecek, partilinin ve tanıdıkların bireysel sorunlarına hızlı çözümler üretebilmeyi meziyet olarak algılayışımıza kadar bireysel ilişkilerin esiri olmuş vaziyetteyiz. Uzun zamandır siyasi istikrarsızlıktan yakınan bizler sorunu koalisyonlarda, çareyi de antidemokratik olduğunu bile bile seçim barajlarının yükseltilmesinde aramaktan vazgeçmeliyiz. Hem siyaset kurumunu, hem de eleştirileriyle sistemi denetlemesini beklediğimiz kişileri esaret altına alan ve iktidarsızlığı kalıcı kılan adaletsizliklerden ve basiretsizliklerden başka bir şey üretmeyen bu bireyler arasındaki kısır ilişki döngüsünden bir an önce çıkmamız elzemdir.