Siyasetin tükenişi
Parlamentodaki dört siyasi partinin de büyük oranda ‘başarısız’ çıktığı, ‘kazanan’ın pek de sevin(e)mediği bir seçim daha geride kaldı.
Seçim sonrası siyasette yaşanan hareketlilik belli ki başka bazı sonuçları da berberinde getirecek.
Ülke genelinde birinci parti çıkmasına, 28 belediyenin yarısını kazanmasına rağmen CTP seçimden en fazla yara alan parti oldu.
Ana muhalefet UBP birçok yerde belediyeleri rakiplerine kaptırdı.
Hükümetin küçük ortağı DP ciddi oy kaybetti.
TDP ise Lefkoşa dışında çok az yerde oy oranı bakımından varlık gösterebildi.
Şimdi partiler ‘iç hesaplaşma’ sürecine girdiler.
CTP’liler Mağusa ve Girne’de çeşitli iddialar ortaya koyarak sert önlemler talep ediyor.
DP’de “Genel Başkan Serdar Denktaş’ın istifa etmek istediği, MYK’nın karşı çıktığı” gibi çok da inandırı gelmeyen, partililerin gazını almaya dönük bir his uyandıran haberler yayılıyor.
UBP’de bu yıl yapılacak kurultayda yeni bir hesaplaşmanın yerel seçim üzerinden yapılabileceği söyleniyor.
TDP Girne’de karıştı. Belediye Başkan adayı Mustafa Şener istifasını duyururken, İlçe Başkanı Zeki Çeler’in ‘başka adaya çalıştığı’ iddiasını ortaya attı!
Referandumdan çıkan ‘hayır’ın ‘hayrı’nı kimin göreceği ise meçhul...
Özetle, 29 Haziran’da sandıktan çıkan sonuçların artçı sarsıntıları belli ki uzunca bir süre devam edip gidecek.
**
Peki ama neden böyle oldu?
Bir seçimle birlikte bazı siyasal dengelerin değişmesi olasıdır, normaldir, beklenilendir.
Ancak bu ‘olağan’ tahlil Kuzey Kıbrıs’ta siyasetin geldiği noktayı izah etmeye yetmiyor.
Yerel de olsa, seçimin sonuçlarına bakarken siyasetin temelini oluşturan ekonomik ve sosyolojik verileri de dikkate almak gerekiyor.
Siyasal partilerin yaşadığı iç sıkıntıların, parçalanmışlıkların, dağınıklıkların arka planında ciddi bir ‘siyasi’ ya da ‘ideolojik’ farklılık yoktur.
UBP’nin mahkemelere düşen kurultay kavgalarında da yoktu, şimdi CTP’lilerin çatışmasında da yok.
İdeolojik, politik, fikri ayrışmalar olsaydı, zaten iş bu noktaya gelmezdi.
Toplumun yaşadığı sorunların çözümünde metod ve strateji konusunda görüş ayrılıkları ve tartışmaları ön plana çıkabilseydi, politik anlamda zengin bir portföyümüz olurdu.
Oysa bu yok maalesef...
Bunun yerine kişisel sürtüşmeler, geçmişte temizlenmemiş hesaplar, bazen egolar, tatmin olmamış hırslar belirliyor sürecin gidişatını...
Böyle de olunca kitleler partilerden ve dolayısıyla siyasetten biraz daha uzaklaşıyor.
**
Siyasette bu denli kişiselleşme, isimlerin ön plana çıkması ve ideolojik-politik tartışmaların çok gerilere düşmesinin bir nedeni olmalı.
Nedensiz sonuç olmaz çünkü...
Üzerinde esas kafa patlatılması gereken mevzu bu olmalı şimdi...
Yoksa “‘x’ midir suçlu, ‘y’ midir kabahatli” tartışması bir yere kadar gereklidir, ancak nedenleri bulup ortadan kaldırmadıkça başka ‘x’ler ve ‘y’ler ortaya çıkmaya mahkumdur.
Bana göre Kuzey Kıbrıs’ta siyaset tükenmiştir!
Bu tespiti bugün yapmıyorum. En az 5 yıldır benzer görüşleri dile getiriyorum.
Mevcut koşullar altında siyaset yapmak elbette hala mümkündür, ancak siyasetin alanı çok ama çok daralmış durumdadır.
Siyaset ‘iktidarı ele geçirme sanatı’ ise eğer, ve fakat bizim coğrafyada ancak ‘yarım-iktidar’ olunabildiği gerçeği ayan beyan ortadayken, siyaset orada kalmıştır zaten...
Kuzey Kıbrıs’ta siyasetin iki ana ekseni vardır. Biri Kıbrıs sorununun kendisi, diğeri ise ekonomidir.
Nedenleri ayrıca tartışılır, ama sonuç şudur ki Kuzey Kıbrıs’ta siyasetin ana ekseni tıkanmıştır.
Kitleler ikna edilip harekete geçirilmediği sürece de bu tıkanıklık sürüp gideceğe benziyor.
Ve bu tıkanma, siyasal yaşamdaki ‘içe dönüklük’ ve buna bağlı kavga-dövüşlerin de müsebbibidir.
Siyasette ideolojik-politik alan daraldıkça ve ana eksenlerde yeni açılımlar sağlanamadıkça siyasi aktörler de enerjilerini –tabiri caizse- ‘birbirini yeme’ye harcıyor.
Kuzey Kıbrıs’ta tükenen siyasetin ‘yeni yüzler’e de ihtiyacı vardır belki, ama en fazla da ‘yeni siyaset/yeni söylem/yeni üslup’tur gereken...
Birileri mutlaka bulup çıkaracaktır onu da...
‘x’-‘y’ kavgasını bırakıp, arayan olursa tabii!..