1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. "Siyasette aklanma olacaktı”
"Siyasette aklanma olacaktı”

"Siyasette aklanma olacaktı”

DP Genel Başkanı Serdar Denktaş, dörtlü koalisyon hükümetinin bozulmasından sonra ilk röportajını Yenidüzen’e verdi: “Dörtlü hükümet devam etseydi, siyasette ciddi bir aklanma olacaktı”

A+A-

Ödül ÂŞIK ÜLKER
DP Genel Başkanı Serdar Denktaş, dörtlü koalisyon hükümeti devam etseydi siyasette ciddi bir aklanma olacağını kaydederek, “Dış dünyaya karşı da başımız çok daha dik durabilecektik. Telkinlerle, yönlendirmelerle demokrasimizin ray değişikliğine uğramayacağını gösterebilecektik... Şimdi o şansı, maalesef  Kudret Bey’in tutumu nedeniyle kaybettik. O nedenle siyaset aklanmalı demekteydim ama aklamayı başaramadık, onun için de üzgünüm” diye konuştu.

 “Hükümet bozuluyor” dedikodularının arttığı bir dönemde dört parti başkanının konuyu konuşmak için bir araya geldiğini anlatan Denktaş, “Gerçekten gözümüzün içine baka baka verilen cevaptan da son derece tatmin olmuştuk, meğerse gözümüzün içine baka baka söylenen sözle aldatılmışız. Günahı herkesin boynuna” dedi.

Kendisinin birkaç kez “paranın gelmemesinde sorun bensem ben çekileyim, Türkiye ile temas kuran sizsiniz, bu konuda bir zorluk varsa söylesinler ben çekilmeye hazırım” dediğini kaydeden Serdar Denktaş, buna HP Genel Başkanı Kudret Özersay’ın karşı çıktığını belirtti.

Türkiye ile imzalanacak protokolün içeriğini bilmediğinin altını çizen Denktaş, UBP-HP hükümetinin Türkiye’den gelecek protokolün altına imzayı atacağını söyledi.

Denktaş, dörtlü koalisyon hükümetinin, tüm sıkıntılara rağmen başarılı olduğunu da söyleyerek, “Dört parti başkanı bir birine saygılı, kabinedeki arkadaşların tümü çok güzel dostlukların oluştuğu bir ortamda görev yaptık. Sıkıntılı bir dönemdi. Göreve gelir gelmez önce bütçe yoktu, hemen bütçenin hazırlanması gerekti, ardından seçimler, Türkiye’de sistem değişikliği, sel felaketi... Buna rağmen o sıkıntılı dönemi atlattık, tamamen kendi kaynaklarımızla, yerel gelirlerimizle” diye konuştu.

Kendisiyle ilgili suçlamalara da cevap vermeye hazır olduğunu vurgulayan Denktaş, “Cevabını vermeye de hazırım, yargı da onun için oradadır. Sonucu belirleyen yasama ya da yürütme değildir. Bu fırsatı vermem de siyasetin aklanmasına olanak verecekti” dedi.

“Bütün sıkıntılara rağmen başarılı”
Soru: 15 aylık 4’lü koalisyon dönemi nasıl geçti?
Denktaş:
Bence gayet iyi geçti. 4 parti başkanı bir birine saygılı, kabinedeki arkadaşların tümü çok güzel dostlukların oluştuğu bir ortamda görev yaptık. Sıkıntılı bir dönemdi. Göreve gelir gelmez önce bütçe yoktu, hemen bütçenin hazırlanması gerekti, ardından seçimler, Türkiye’de sistem değişikliği, sel felaketi... Buna rağmen o sıkıntılı dönemi atlattık, tamamen kendi kaynaklarımızla, yerel gelirlerimizle. Türkiye’nin gelirler içindeki yardım payı 2016’da %18, 2017’de %17.8 iken, 2018’de %7.8’e düştü, 2019’da %0. Buna rağmen bir taraftan maaşlar, diğer taraftan piyasaya 130-150 milyon TL civarında yaptığımız katkılar oldu. Bütün sıkıntılara rağmen başarılı geçti. Ben bunu açıkladığımda bir maliye eski bakanı arkadaşımız “2018’de artı verdin ama bunlar dövizdeki artış nedeniyle elde ettiğin gelirlerdir” dedi. Farkında olmadığı ya da farkında olup da söylemekten çekindiği 2018 yılında döviz patlaması olur olmaz, devletin döviz gelirlerini Ocak 2018 kuruna bağlamıştık, dolayısıyla gelirlerde döviz nedeniyle bir artış olmadı, reel bir artış yaşanmıştı. Son derece başarılı geçen bir dönemi maalesef  itibarsızlaştırmak için “aslında iyi olmadı” diyenler olabilir. Bazıları her türlü rakamsal oyunu döndürmeye çalışır, nereden teşvik edildiklerini çok iyi bilenlerdenim, kendisi  de biliyor, buna başka da cevap verecek değilim. Zor bir dönemi ülkeye olabildiğince az zararla atlatmaya çalıştık, onda da dörlü hükümet başarılı olmuştur.


“Meğerse gözümüzün içine baka baka söylenen sözle aldatılmışız”

Soru: 15 aylık sürede dörtlü hükümetin parti başkanlarının genelde uyumundan bahsettiniz. Hükümetin Başbakanı, CTP Genel Başkanı Erhürman “ortaklarımın gözüne bakarım” demişti, siz de “ben de gözlere bakardım” demiştiniz. Ne zaman gözler bulanık oldu? Ne zaman bazı şeyler ters gitmeye başladı?

Denktaş: 2019’da ödemeleri bir şekilde devam ettirdikçe anladığım kadarıyla sıkıntı yaşandı. Bütçe büyük bir açıkla başladı ama bunun nedeni bir önceki yıl yaşanan hayat pahalılığının, yıllar önce protokole konmuş “yılda iki kez hayat pahalılığı yansıtılır” uygulaması nedeniyle hayat pahalılığını yansıtınca açık büyüdü. Buna rağmen bizim öngörümüz “Türkiye’den hiç para gelmezse 1 milyar 300 milyonluk açık, 400 milyonlara iner, Türkiye’den katkı gelmesi halinde yerel açık olarak görünen 850 milyonu muhtemelen artıyla kapatırız, en azından denk bütçe ile kapatırız” noktasındaydı. Geçen yılın ilk üç ayına oranla gelir artışlarına baktığımızda bunu görebilmekteydik. Bu ay gelir artışımız olması gerekmesine rağmen, “hükümet değişti, ne olacak” falan derken gelirlerde beklenenin altında bir gelişme var. O sıkıntı.

Dedikodular o kadar artmıştı ki, yaklaşık iki ay önce dört parti başkanı bir araya gelip bunu son bir kez sorgulamak durumunda kalmıştık. Gerçekten gözümüzün içine baka baka verilen cevaptan da son derece tatmin olmuştuk, meğerse gözümüzün içine baka baka söylenen sözle aldatılmışız. Günahı herkesin boynuna. Bahaneler yaratılır, ben o bahaneleri ortadan kaldıracak, her türlü araştırmayı yapacak fırsatı verdim. Buna rağmen, Kudret bey bunun yerine yapılan telkinlerle hükümetten çekilme kararı almayı tercih etti.

Soru: O buluşmada söylenen sözler sizi rahatlattı ve söylentilerin asılsız olduğuna inandınız. Dolayısıyla HP’nin hükümetten çekilmesini beklemiyordunuz...

Denktaş: Evet, “Daha sağlam devam edeceğiz” diye düşünmekteydik. Üç parti CTP, TDP, HP, ama daha çok CTP, HP ağırlıklı olarak “ekonomide nasıl canlandırma yapabiliriz, kendi kendimize nasıl yeterli devam edebiliriz” diye bir çalışma da yaptılar. Müsteşarları çağırıp görüşlerini aldık. Son iki Bakanlar Kurulu’nda bunlar yapıldı. Tufan Bey’le ve diğer arkadaşlarla yapılan önerilerin tamam olmadığını, hayatı ucuzlatacak önlemler almak gerektiğini, ucuzlatabilmeyi başarırsak o zaman sendikalarla konuşup, “bakın hayatı ucuzlatıyoruz ama hayat pahalılığını donduralım, biraz eksiltme de gerekebilir” diyebilirim demiştim. Bunu talep etmenin ana koşulu hayatı ucuzlatabilmektir, ona yoğunlaşmayı önerdim. Ama bunu konuşmaya bile fırsat kalmadı, hemen ardından hükümetin bozulması gündeme geldi.

“‘Paranın gelmemesinde sorun bensem ben çekileyim’ dedim, Kudret bey karşı çıktı”

Soru: Sizinle ilgili iddialar, suçlamalar üzerine siz bakanlıktan istifa ettiniz, “dokunulmazlığımı kaldırma girişimi yapın” dediniz, hükümete desteğinizin devam edeceğini açıklamıştınız...

Denktaş: Savcılık basında çıkan haberlerden hareketle dokunulmazlığımın kaldırılmasını talep edebilir. “O girişimi yapın, talep edilsin, kaldıralım, herşeyi inceleyin, Maliye Bakanlığı’na da dilediğiniz birini atayın ve gerekli incelemeleri yapın” demiştim, bu reddedildi. Daha önce kaç kez “paranın gelmemesinde sorun bensem ben çekileyim, Türkiye ile temas kuran sizsiniz, bu konuda bir zorluk varsa söylesinler ben çekilmeye hazırım” dediğimde bizzat Kudret Bey “hayır traşlanmış hükümet olmaz” diyerek buna karşı çıktı. Ama sonra basında çıkanlar, sonra kendisinin gündeme getirdikleri... Bilgi talep edildi, bilginin bütününü verdim, mecliste “geçmişi de verin” dediler, onu da hazırladım, meclise gönderdim, “gelin denetleyin” dedim. Bütün gerekçeleri aslında sıfırlayan ve bugün elde ettiği kazanımdan fazlasını veren bir öneri ortaya koymuştum. Bunun kabul edilmemesinin anlamı, gerçekten benim iktidarda veya iktidara bağlı bir pozisyonda olmamda bir sıkıntı vardı.

Soru: Sıkıntı neredeydi, Türkiye’de?

Denktaş: Türkiye tarafında, başka birşey olamaz.

“15 ayda Türkiye ile temasım olmadı”

Soru: Basın toplantısında oyun içinde oyundan kastınız neydi?

Denktaş: Kudret Bey’in temasları... Kudret Bey’in “Türkiye’deki muhatabımıza güven veremedik” şeklinde bir açıklaması var. Benim 15 ayda Türkiye ile temasım olmadı. Türkiye ile temas kuran başbakan ve yardımcısıydı. Yardımcısı en fazla temas kurandı. Bir güven veremediyse kendisine baksın bu güven neden verilemedi diye çünkü benim bir temasım yok. İşin ilginci 2016-2017-2018 teknik heyet raporları Maliye Bakanlığı’nın bütün üstüne düşen görevleri yaptığını belirten son derece olumlu raporlar.

“Birinin çıkıp ‘Serdar Denktaş’tan bizim şikayetimiz şudur ya da yoktur’ demesi lazım”

Soru: “HP Davutoğlu’nun bir projesidir” demiştiniz, son yaşananların Türkiye’nin operasyonu olduğunu düşünüyor musunuz?

Denktaş: Gelişmelere baktığınızda, Türkiye’ye yapılan ziyaretler, Türkiye’den buraya yapılan ziyaretler, son bir yemekte benim ve Cemal Bey’in buluşmayışı. Onun hemen ardından, perşembe o görüşme oldu, pazartesi olaylar patlak verdi. Sayın Çavuşoğlu buraya geldi, yemekte Tufan Bey ve Kudret Bey vardı. Ben Bakanlar Kurulu’nda davetçinin kim olduğunu, bizim neden olmadığımızı sordum çünkü hükümetin iki ortağı yok, dört ortağı var. Bunun cevabını çok net alamadım açıkçası, “aniden oldu” gibi cevaplar tatminkar değildi. Kronolojiyi izlediğimizde vardığımız sonuç bu. Böyle değilse birinin bunu açıklaması lazım, birinin çıkıp “Serdar Denktaş’tan bizim şikayetimiz şudur ya da yoktur” demesi lazım. Bu yeni bir olay değil, uzun süredir devam ediyor ve beni üzüyor.

“Kudret Bey bizi tam bir kaosun içine doğru sürükledi”

Soru: Hükümet protokolünü nasıl buldunuz? Programı henüz görmedik ama ilk bakışta ne düşünüyorsunuz?

Denktaş: Protokol beni ilgilendirmiyor, programlarını dinleyeceğiz ve varsa eleştirilerimizi yapacağız. Bakanlığı devrederken söyledim, Bütçe Dairesi ve Hazine Dairesi’nin Başbakanlık’a bağlanması olacak iş değildir. Yürütülecek bir mekanizma değildir, büyük bir yanlıştır. Ümit ederim ki, program okununcaya kadar bu yanlıştan geri dönerler. Bütçe Dairesi Maliye Bakanlığı’nın planlama yapan dairesidir. Hazine Dairesi de bu plana uygun ödemeleri, uygulamayı yapan dairedir. Her ikisinin yasası da Maliye Bakanı’na yetki verir, Maliye Bakanlığı’na değil. Bütçe başbakanda, uygulama yetkisi maliye bakanında. Başbakan bir planlama yapacak, “şunu yapın” diyecek, Maliye Bakanı da noter gibi imza atacak, bu olacak iş değil. Ya Bütçe Dairesi ve Hazine Dairesi Maliye Bakanlığı’na yeniden devredilecek ya da Maliye Bakanlığı’nı ortadan kaldıracaklar, adına “Gümrükler ve Gelirler Bakanlığı” diyecekler ve sonra bütün yasaları değiştirecekler, bu da boşuna zaman kaybı olur. Böyle devam edeceklerse Maliye Noteri ile Maliye Başbakanı olarak kendilerini isimlendireceğiz, bunun yürümeyeceğinin altını çiziyorum. Yanlıştır, Başbakanlık zaten başlı başına bir yüktür, altındaki geleneksel daireler bile Başbakanlığın altında olmaması gereken dairelerdir. Çünkü Başbakan zaten tüm bakanlıkların başıdır ve orkestra gibi yönetmesi gereken bakanlıktır. Maliye, bütçe, hazine, gelirler başlı başına yüktür, Başbakanlık ve Maliye Bakanlığı bir hükümetteki en yoğun görevlerdir. İkisini birden bir kişinin üzerine yüklersen hiçbir şekilde bunun altından kalkmak mümkün olmayacak, işlerin yürümesi mümkün olmayacak. Ümit ediyorum bu yanlışın farkına varırlar ve ona göre hareket ederler. Şimdi başka sorunlar da ortaya çıkacak, bürokrat değişmeler gibi. Kudret bey bizi tam bir kaosun içine doğru sürükledi.

“Yoğurt ekşiyecek mi, ayran mı olacak göreceğiz”

Soru: Sorumluluk bilinciyle hükümete girildiği söylendi...

Denktaş: Göreceğiz çünkü o sorumluluğun ne olduğunun daha farkında değiller. Örneğin “Maliye Bakanlığı bakanlıklar arasında ayırım yaptı. Bazı bakanlıklara ödemeler yaptı, bazılarına yapmadı” dediler. Gerçekten nerede olduğunun farkında değil. Bütçe hazırlanırken “büyük yatırımlar ve yollar Türkiye’den gelen kaynakla yapılır” yazılır. Bizim kendi kalemlerimizde olan onarımlardır. İçişleri Bakanlığı’nın sosyal konut altyapıları Türkiye kaynaklı ödemelerdir. Turizmde teşviklerin %70’i Türkiye kaynaklıdır. Bizim kaynaklarımızda yol onarımları için 11-12 milyon gibi bir rakam koymuştuk ama sel felaketiyle bozulan yollar ve bunların tamiri için 55 milyona gereksinim duyuldu. İki kez yerel kaynaklar kalemimize artış yaptım, başka kalemden kaynak aktardım. Ama yol yapımı için kaynak aktarmam mümkün değil. “Dış kaynaklı borçlanmak suretiyle bu harcamaları yapalım, Türkiye kalemlerine borç yazalım, para geldiğinde bunu geri ödeyelim” noktasındaydık en son. Hükümet bozuldu, devam edemedik. “Yol yapımı için bana para ödemedi” diyorlar, bu yol yapımlarının üzerinde duran yasal engeller kaldırıldı mı örneğin istimlak bedellerini ödedim çünkü onlar yerel bütçededir. Gereğini yaptım, önünü açtım ama yolun yapımını yasal olarak ben finanse edemem. Buna rağmen talepleri oldu diye yasaları gererek kendilerine 55 milyon temin ettim, hükümet devam etseydi bunu verecektim ve bir kısım tamiratlar yapılacaktı. Altyapı için elimizde imkan yok. Sistemin nasıl işlediğini bilmeksizin, kendi partilerine yanlış bilgi verdiler, “Serdar bizim bakanlıklarımıza kaynak vermez” dediler. “Tarıma verir bize vermez” dediler, tarım benim bütçemde, fiyat istikrar fonundan kaynağını toplarım ve binbir kavga ile veririm. Bütün bunların farkında değiller, belli ki öğrenmek de istemediler. Şimdi 14 aylık tecrübeden bahsediliyor, “sütten ağzı yanmış da yoğurdu üfleyerek yer” diyor şimdi yoğurt ekşiyecek mi, ayran mı olacak göreceğiz, hele de Türkiye’den para akışı olmazsa ama para akışı olacak, öyle anlaşılıyor.

Soru: Özersay protokol imzalanırken Tatar’ın tecrübesinden bahsetti, “Tatar’ın ekonomiyle, maliyeyle ilgili tecrübesi dikkate alındığında ekonomik sorunların aşılmasında başarı şansımız yüksektir” dedi. Siz yeterince tecrübeli değil miydiniz ki “başarılı” olamadınız?

Denktaş: Başarısız olduğumuz noktayı söylesin. Türkiye’den kaynak akışı durdu, döviz patladı, bir önceki yıl bir sonraki yıl sel yaşanacak ve bütün bunların arasından piyasaya borç bırakmadan, maaşlarda, sosyal yardımlarda, sosyal sigorta yatırımlarında hiçbir aksaklık yaşamadan yola devam edeceksin, çiftçiyi ödeyeceksin, hayvancıyı ödeyeceksin ve başarısızsın. Kendi kendine dön bak başarısız mıyız, değil miyiz diye...

Türkiye’den para akışı başlarsa yatırımlar da olacak. Yatırımların getirdiği bir çarkta hızlanma olacaktır, memleket açısından iyi olur, inşallah para gelir. 

Soru: Siz “protokolün imzalanmasıyla para gelmesinin alakası yoktur” diyorsunuz. Son günlerde protokolün kısa sürede imzalanacağı ve para akışının başlayacağı söyleniyor. Durumu netleştirir misiniz?

Denktaş: 2018 yılında protokol imzalanmıştı, Ağustos Aralık arasında para akışı neden olmadı? Cari bütçeye 100 milyon gelmesi gerekirdi, o 31 Aralık’ta geldi. Türkiye’nin kendisinin ödemekle mükellef olduğu rakamlar vardı, onlar geldi mi? Hayır. Savunma maliyeti geldi mi? Hayır. Biz bunları yerel gelirlerimizden ödedik. Protokol vardı ama para gelmedi. 2019 yeni protokol dönemidir, protokolün 2018 Kasım’da imzalanmış olması gerekirdi. İmzalanmadı çünkü karşımızda muhatap yoktu. Kiminle konuşacağımız belli değildir. Bir defa teknik heyet geldi, görüştük ama yetkileri olmadığını söylediler ve gittiler.  2019 Ocak’ta “Kıbrıs işlerinden Cumhurbaşkanı soruumludur” dendi ama yetkili teknik heyet hiç ortaya çıkmadı. Gayri resmi gelen ekiple çalışmalar yapıldı, biz kendi versiyonumuzu hazırlayıp Türkiye’ye gönderdik ama Türkiye’nin programının herhangi bir versiyonu gelmedi. Bir ara, hükümet bozulmadan önce, Erhan Arıklı “protokol önümüzdeki hafta geliyor” dedi, ben de ondan duydum geleceğini...

Soru: Sorunlu konular neydi?

Denktaş: Gayri resmi komiteyle yapılan görüşmede genel sağlık sigortası konusunda boşluk vardı yani hiç tartışılmamıştı. Başbakanlık müsteşarı en son Türkiye’ye gittiğinde o konuyu toparladı. Bunun dışında resmi birşey yok, şimdi gelecek.


“Türkiye’den gelecek olan protokolün içeriğini bilmiyorum”

Soru: Sizce protokol kısa sürede imzalanır mı? İçerik sizin hazırladığınız şekilde mi olur yoksa UBP-HP hükümetinde bambaşka bir protokol şekillenir mi?

Denktaş: Türkiye’den gelecek olan her neyse, içeriğini ben de bilmiyorum, onun altına UBP imzayı atar. HP ile beraber imzayı atarlar. Uygular mı, o başka bir konudur? Ferdi Sabit Soyer başbakanlığında hazırlanan bir protokol vardı, imzalamadı, erken seçime gitti. Eroğlu gelip altına imzayı bastı, o günden 2018 sonuna kadar, bunun 4 yılı tek başına iktidar, geriye kalanı koalisyonlar olarak devam etti, protokolden uygulanan ve reform kalemlerinden alınan bir kuruş yoktur, sıfır. Ama 15 aylık hükümete sorgulama var mı? Evet var. Bu gerçekten insafsızlıktır. Reform yapmayı bırakın, her gün başımıza gelenlerden, yaşadığımız sorunlardan etrafımıza bakamadık. O sorunların arasından sıyrılıp çıkmayı başarmış bir hükümet var ortada. Bu hükümeti başarısız mı adledeceksin?

“Erhürman’ın meziyetlerine hayran oldum”

Tufan Erhürman çok kavga ettiğim biriydi, kendisiyle birlikte çalıştıktan sonra meziyetlerine hayran oldum. Bunu açık açık söylerim. Çıkan sorunları dördümüzü bir araya getirerek, ikili temaslarla, birer birer konuşarak aşmayı başarmış bir başbakandır Tufan ve ben hakikaten kendisine hayran oldum. Bundan sonra, iktidarda, muhalefette, geçmişte yaptığımız kavgaların hiç birine girmem Tufan’la. Kendisini tanımıyordum, söylediklerinden garibime giden olduğunda tepki gösterirdim, o da bana tepki gösterirdi. Bu 15 ay içerisinde birkaç kişiyi özellikle çok yakından tanıma fırsatım oldu ama Tufan’ın ayrı bir yere koyarım.

“Savunma harcamalarının gönderilmemesini anlamak mümkün değil”

Soru: Savunma harcamaları neden gönderilmedi?

Denktaş: O konu ilginçtir, gariptir, anlamak mümkün değil. Güney’deki silahlanmaya, savunma işbirliği anlaşmalarına baktığımda, yıllardan beridir gelen ve aniden bu dönemde durdurulan savunma harcamaları meselesi benim çok garibime gitti. Bu olacak birşey değildi. Sadece savunma harcamalarını bile göndermiş olsalardı, bir miktar yatırımı kendi gelirlerimizden yapabilecektik. 2019 için yatırıma 180 milyon kendi yerel gelirlerimizden ayırdık, Türkiye’den ayrılan pay da 240 milyondur. Artık aramızda çok az bir fark kaldı.

Soru: Bu Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki duruşuyla alakalı mıdır?

Denktaş: İnşallah değildir.

Soru: Sistem değişikliğiyle mi alakalıdır?

Denktaş: Sistem değişikliğinin önemli bir etkisi oldu. Sanırım kendi içinde de savunmada bir takım kısıtlamalar oldu ama ne isterse olsun Kıbrıs’taki savunma harcamalarının eksiltilmemesi gerekirdi. Savunma harcamaları gelmeye devam etseydi geçen seneki krizi de çok daha rahat atlatabilecektik. Zaten 2018’i artı bütçe ile kapattık, 2019’da da çok daha rahat hareket edebilecektik.

“Suçlamaların cevabını vermeye hazırım”

Soru: “Siyaset hiç bir dönemde bu kadar kirlenmedi, siyaset aklanmalı” dediniz. Bu nasıl olacak?

Denktaş: Dörtlü hükümet devam etseydi siyasette ciddi bir aklanma olacaktı. Dış dünyaya karşı da başımız çok daha dik durabilecektik. Telkinlerle, yönlendirmelerle demokrasimizin ray değişikliğine uğramayacağını gösterebilecektik. Tüm ambargolara ve sıkıntılara rağmen Kıbrıs Türkü’nün kendi ayakları üzerinde uğraş vermeye doğru mücadele ettiğini bütün dünyaya gösterecektik ve derdimizi çok daha rahat anlatabilecektik. Şimdi o şansı, maalesef  Kudret Bey’in tutumu nedeniyle kaybettik. O nedenle “siyaset aklanmalı” demekteydim ama aklamayı başaramadık, onun için de üzgünüm.

Benimle ilgili yapılan çok suçlama olabilir. Bu suçlamaların cevabını vermeye de hazırım, yargı da onun için oradadır. Sonucu belirleyen yasama ya da yürütme değildir. Bu fırsatı vermem de siyasetin aklanmasına olanak verecekti. Ben inisiyatif alarak hareket eden bir siyasetçiyim. Üstlendiğim görev neyse inisiyatif alıp, önümdeki sorunu çözmeye çalışırım. Yasaları yorumlamamla gererim çünkü bir hedefe ulaşmam, birşey yapmam lazımdır. Bana çok suçlamalar da gelir ama ben hedefime ulaşmışsam gönlüm rahattır, vicdanen rahatım. Sadece son yaptığım bakanlıkta mali konularla değil, bütün diğer bakanlıklarımda da bir sorunu çözmek isteyen vatandaş dönüp dolaşıp kapıma geldi “çözersen sen çözersin” diye, çözebildiklerim de oldu, çözemediklerim de oldu. Ama bu inanç vatandaşa yerleşti, “sen istersen yaparsın”, bu altından kalkılması çok zor bir yüktür. Yapabildiklerimi yaptım ama yapamadığım da çok var, o nedenle de hep suçlandım, “istemedi de yapmadı” diye. Bunu dert etmedim, bir görev aldıysan riskini de alacaksın, inisiyatif kullanman gerekiyorsa kullanacaksın, “kanun böyle yazar” deyip vatandaşın hakkı olanı ötelemek benim yapacağım işler değil. Yasayı gerebiliyorsam, arasından geçebiliyorsam geçerim. 

“Cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişiyi el üstünde tutmak gerekir”

Soru: Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında bir “ayar” krizi oldu. Birinci gündem başbakanın bu tavrını nasıl değerlendirirsiniz?

Denktaş: Tamam değil, Türkçe’nin azizliği de olabilir ama “ayar çekmek” ifadesi Kıbrıs’ta bizim çok kullandığımız bir ifade değil. Nereden duydu, bir yerde mi okudu, birinden mi duydu, bilmem. Hoş değil. Devletimize inanıyorsak, cumhurbaşkanlığında veya herhangi bir makamda oturan kim isterse olsun, onu aşağılayacak bir söylem hiç doğru bir söylem değil. Çünkü cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişiyi sevmesek de, düşüncelerine inanmasak da, halk tarafından seçilmiş, benim devletimin cumhurbaşkanıdır, el üstünde tutmak gerekir. Eleştirmek başka birşeydir ama saygısızlık etmek, o makamı aşağılayıcı ifade kullanmak hepimizin uzak durması gereken bir husustur.

Soru: Tatar, “Görüşlerine ayar versin” anlamında söyledim diyor...

Denktaş: Ne demek “görüşüne ayar versin”, birbirimizin görüşlerine ayar vermeye başlayacaksak nerede duracağız...

Soru: Hükümetten ne bekliyorsunuz?

Denktaş: Önce ne yapacaklarını söylesinler, görelim...

Bu haber toplam 7110 defa okunmuştur
Etiketler :