Siyasette güven aşımı ve Sn. Denktaş’ın açıklaması
Sn. Serdar Denktaş’ın geçtiğimiz hafta, istifa gerekçelerini duyurduğu basın toplantısında kamuoyuna açıkladığı önemli konuların yeterince tartışılmamasını nasıl değerlendirmek gerekiyor?
1. Serdar Denktaş’ın kişisel siyasi serüveninde buna benzer ağırlıkta çok değişik konuları toplum gündemine getirmiş olmasına rağmen, Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yöneteceği bir sistemin yaratılmasında gerekli adımları atmaması,
2. Aslında malumu ilan etmiş olması,
3. TC Yardım heyeti ile uzun süreden beridir sorunları olması, hükümet döneminde beklentilerini karşılayamaması...
Sorular uzayıp gidebilir ancak TC Yardım heyeti ile ilgili yaptığı vurgu gözardı edilebilecek bir konu değildir.
Ekonomi, siyaset ve sosyal düzen bütünlüğü
Kıbrıslı Türk solunun, Kıbrıslı Türklerin kendi kendini yönetecek sistemi yaratmak zorunda olduğu, bunun için de önceliğin ekonomi üzerinden kurgulanmasının ciddi bir yanılgı olduğu bir süreden beri tartışılmaktadır. Ekonomik sorunların çözümü konusunda ülkelerin kendi özgün şartlarının gözetilmesi gerektiği açık bir gerçektir. Eğer biz ekonomik modelleme konusunda IMF ve Dünya Bankası’nın öngördüğü düzenlemeyi kabul edersek iki anlamda büyük yanlış yapmış oluruz.
Bunun birincisi şu: Dünya yaklaşık son otuz yıldır, “kemer sıkma” programları üzerinden, halkları esir alan; küçük bir zümrenin zenginleşmesi, orta ve alt kesimlerin fakirleşmesine yol açan; çalışanların hak ve menfaatlarını budamak üzerine kurulu bir denkleştirme sistemi ile sosyal devlet anlayışını tamamen yok eden; toplumsal örgütlenmeleri eriten ve devlet yönetimini, şirket anlayışına indirgeyen bir düşünce yapısı ve modeli ile karşı karşıyadır. Yani bu konu sadece bugünün ve bizim konumuz değildir. Unutulmaması gerekir ki, Kıbrıslı Türkler olarak bu baskıyı çözümden sonra küresel ekonomi odaklarının ortaya koyacağı sorun çözme yöntemlerinde daha da açık olarak göreceğiz.
Tüm az gelişmiş dünya ülkelerinin baş belası olan bu modelin sosyal, ekonomik ve siyasi bağlamlarda yarattığı tahribat göz önüne alındığında tercih edilmemesi gerektiğini bir yana bırakın, Kıbrıs’ın kuzeyindeki özgün koşullar yok sayılarak sorunlara çare aranması başlı başına bir yöntem hatası ya da ideolojik tercihtir. Elbette sorumluluk sahibi hiç bir vatandaş, başka bir ülkeden alınan kaynakların har vurulup harman savrulmasını istemez. Ancak bu koşullarda “kemer sıkma” modeli üzerinden bir ekonomik işbirliği protokolunun kabul edilmesi ile, halkın yaşadığı tecriti daha da ağırlaştırıp, yaratılan güvensizlik ve istikrarsızlıkla ekonomik gelişmeyi tamamen öteleyen bir sonuca ulaşmış olmaz mıyız ? Oluruz.
Bu bağlamda siyasete güvensizlik, hazır reçetelerin topluma dayatılması ve (özellikle bir önceki hükümetten devreden bir uluslararası anlaşma gerekçesiyle), bu tür reçetelere karşı yapılan muhalefet üzerinden hükümete gelen siyasi partilerin, toplum karşısında etkisiz kalarak “gelen de giden de aynı” algısından doğmaktadır. Bu durumda halkın iradesini yansıtan demokratik model de baştan sona yara almaktadır.
Sn.Denktaş TC Yardım heyetinin yarattığı sosyal ve ekonomik anomaliden bahsediyor aslında. Haklıdır. TC Yardım heyetinin varlığı, Kıbrıs Türk demokrasisini ve sosyal yapısını olumsuz etkilemektedir. Demokratik mekanizma, bu tür paralel yapılarla her zaman yara alır, almaktadır. Sadece o da değil, GK Komutanı’nın Kıbrıslı Türk olmasından, Anayasanın geçici 10. maddesinin kaldırılmasına kadar, her alanda ciddi ve bütünlüklü bir “dönüşüm programı”na ihtiyaç olduğu artık açıktır.
Sn.Denktaş’ın ifade ettiğinin aksine, sorun Türkiye’den bu tür görevlere atanan kişiler ve bunların kişisel tavrı değildir. Mesele bir sistem meselesidir. Ve bu sistemin kurulması için, ciddiyetle çalışmak gerekmektedir. Örneğin, “Hükümet gücüne paralel, daha güçlü konumda gören TC Yardım Heyeti olgusunun siyasal otoriteyi nasıl bozduğunu ve bu durumun hem ülkenin hedefini engellediğini hem de Türkiye ile ilişkilerin bozulduğunu görmek gerekmektedir.” diyor, Sn Denktaş.
Bu noktada, yeni bir sisteme geçiş için ihtiyaç ekonomi bazlı reform adımları yanında, toplumsal sistemi Kıbrıslı Türkleri özne kılacak bir model üzerinden yeniden kuracak bir sosyal dönüşüm programı olmalıdır.
CTP-DP hükümeti, son iki yıllık dönemde çok daha verimli çalışabilirdi. Bugün, bütünlüklü dönüşüm için yeni bir program üzerinden çalışmak siyasetin önceliği olmalıdır, diye düşünüyorum.
Siyasete güven, yapılan açıklamaların arkasında durabilecek siyasi programları hayata geçirmekle mümkündür. Yoksa söylenenler lafta kalacaksa, demokatik sisteme en büyük ihaneti siyasiler yapmış olur.