Siyasi atışma ve yüz yüze bakmak
Çok değil, bir ay sonra seçim bitecek, herkes yine birbirinin yüzüne bakacak.
Partilisi de...
Partisizi de...
Siyasetçisi de...
Vatandaşı da...
Hepimiz!
Galiba işin bu kısmını unutuyoruz.
Hep o anları yaşayacağımızı sanıp, bu ‘gerçeği’ biraz atlıyoruz.
Siyasi rekabetin ‘ayarını’ kaçıyoruz.
Siyasi münakaşanın...
Siyasi atışma ve aytışmanın...
Ve tabii ki dilimizin, sözümüzün de!
Seçim ortamının ‘büyüsüne’ bu kadar kapılmasak keşke...
Sonradan pişmanlık duyabileceğimiz sözler söylemesek...
Biraz daha sakin olsak...
Biraz daha...
***
Hemen hepimizin gönlünde yatan bir aday vardır.
Ve bu gönlümüzdeki adayı nasıl ve ne şekilde destekleyeceğimize, kendi konumumuz ve koşullarımız çerçevesinde karar vermişizdir.
Kimimiz, açıkça desteğimizi ortaya koyarız.
Kimimiz, bunu kamunun bilgisine getirmeye gerek duymayız.
Ama hangisini yapıyorsak yapalım, hangi şekilde davranmayı seçersek seçelim, desteklemediğimiz adaylara yönelik tavrımızı belirlerken, aklıselimi elden bırakmayalım ne olur!
Aksi halde, emin olun ki destek değil, büyük ihtimalle köstek oluyoruzdur ‘gönlümüzdekine’.
***
Seçim, sandıkta kazanılıyor.
Ne kahvehane toplantılarında...
Ne çay partilerinde...
Ne de miting meydanlarında!
Propaganda dönemlerinin hengamesi ve şatafatı, illüzyondan ibarettir aslında.
Gerçeğin, ‘çarpıtılmış’ halleridir bunlar.
Kucakları açık bekleyen kalabalıklar...
Birlikte fotoğraf çektirmek için kuyruk oluşturanlar...
Sarılmalar...
Öpüşmeler...
Alkışlar...
‘Yaşa, var ol’ diye bağrışmalar...
Bunların hepsi illüzyondur.
Çünkü gerçek olsalardı eğer, seçimlerin kaybedeni olmazdı hiç.
Ne mitingler gördük, yerin göğün inlediği...
Kalabalıkların meydanlara, araç konvoylarının yollara, sokaklara sığamadığı...
Ne mitingler ki ‘tamam, bitti bu iş’ dedirten partilere, adaylara!
Sandık gününden önceki son uykularını, gönül rahatlığıyla uyutturan...
Ne mitingler!
Sonra baktık ki o meydanlar, sandıklarda kaybolmuş...
O meydanları dolduran kalabalıklar, adaylarla sarılma, öpüşme, fotoğraf çektirme rekorlarına imza atan kalabalıklar, yok olmuş.
Geriye öncelikle kocaman bir hayal kırıklığı...
Sonra büyük bir hüzün...
Ve bir de siyaset uğruna, seçim uğruna kırıp döktüğümüz, incittiğimiz insanlar kalmış.
Bu yüzden, bu illüzyonlara kapılmamak lazım.
Propaganda dönemlerinin ihtişamına, şatafatına kapılmadan...
Bu tür ortamlardan çok fazla etkilenmeden durabilmek, etrafa daha biraz objektif , daha biraz sağduyulu bakabilmek lazım.
Seçim zaferleri, her zaman öyle ‘bangır bangır’ gelmiyor çünkü.
Ve bir de, nihayetinde sadece bir seçimdir bu!