1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. SİYASİ DÜRÜSTLÜK…
SİYASİ DÜRÜSTLÜK…

SİYASİ DÜRÜSTLÜK…

SİYASİ DÜRÜSTLÜK…

A+A-

 

Neriman Cahit

Özellikle partilerin görüşlerini çok dikkatle dinler ve notlar alırım…
Ülkemizde, sağdan – sola parti ve her partinin de, ‘bir dünya görüşü’ vardır, (bazılarının sözde olsa da!)…
Aslında, siyasi partiler ‘soyut olgulardır.’ Onları ‘somut’ kılan insan unsurudur…
Bu partilerin üyeleri, ‘partilerinin’ çeşitli konulardaki görüşleri doğrultusunda hareket ederler, partilerinin siyasi tesbitlerini ve ideolojilerini savunurlar…
Tıpkı partilerinin iktidara geldiklerinde, kendi ‘dünya görüşleri’ programlarını uyguladıkları gibi…

***
Partilerin görüşleri değişmez değildir…
Zamana ve koşullara göre onlar da değişebilir. Ve bu duruma göre yeni değerlendirmeler yapılır.
Partiler ile yöneticileri ve üyeleri bir bütündür…
Bizde, özellikle de seçim vb. oluşumlar yaklaştıkça, sık sık takım değiştirir gibi ‘milletvekili’ transferi yapılıyor.

***
Ülkemizde, bugüne kadar gözlenen parti değiştirmeler ya çıkar ilişkisi ile ya da içinde bulunulan partinin görüşlerini şu ya da bu nedenle beğenmemekten olmuş…

ÇIKAR İLİŞKİSİ
Çıkar ilişkisi ile parti değiştirenlere söylenecek bir söz yok. Bu, tamamıyla, ahlak dışı bir davranıştır. Ama, bunun dışında parti değiştirenler için söylenecek birkaç sözümüz var…
• İçinde bulunulan partiyi bırakıp, başka bir partiye geçmek için, bazı nedenlerin olması gerekir. Bu noktada en önemli neden ise:
Üyesi olunan partinin, ‘toplumsal ve siyasal sürecin’ gerisinde kalması ve bu sürece uygun politikaları ortaya koymamasıdır… Bu koşullarda, kişi parti değiştirebilir, kendisine en yakın partiye geçebilir. Buna bir diyeceğimiz yok!
FAKAT
Bu yapılırken, bir ‘özeleştiri’ verilmesi gerekir. Bu yapılmalı ki, parti değiştiren kişi, neden partisini değiştiriyor / terk ediyor… bu, o partinin seçmenleri ve kamuoyu tarafından bilinmelidir.
Ama, ülkemiz siyasetçilerinde böyle bir alışkanlık ve gelenek yok!
• Sen, yıllarca bir partinin üyesi olarak mücadele et, o partinin görüşlerini savun… Sonra da hiçbir açıklama yapmadan / özeleştiri vermeden bir başka partiye geç…
Bu, o kişinin hem kendi siyasi geçmişine hem de seçmenine saygısızlıktır…
Her tavır değişikliğinin ve özellikle, ‘siyasi tavırlardaki’ değişikliğin mutlaka bir açıklaması olmalıdır…
Özeleştiri, siyasi dürüstlüğün bir ifadesi olarak algılanmalı ve bu anlamda yerine getirilmelidir…

***
Bir partiden öbür partiye geçmenin ya da aynı parti içinde olup da geçmişte karşı karşıya olanlar, bugün, bir arada iseler; bu birlikteliğin de bir açıklaması yapılmalıdır…
Parti değiştirmeler ve siyasi tercihlerde en önemli unsur, ‘siyasi değerlendirmeler ve bilimsel yaklaşmalar olmalıdır…’
Kişilere duyulan sempatilerle parti belirlemek, siyasi tercihte bulunmak… Sağlıklı bir ‘siyasi tercih ve sağlıklı bir değerlendirme’ değildir…
Olmamalıdır da…

/////////////////////////////////////////


İNSANA SEVGİ…
SEVGİYE UMUT…

Bana, en yüce varlık nedir derseniz…
‘İnsan…’ derim…
Bu yanıtın pek çok nedeni var ama ben en baştakini yazayım: “Üretmek…”
İlle de üretmek… Ve, öncelikle de… “SEVGİYİ” üretmek…
Biz, İngiliz Dönemi’nde yetiştik…
“Bebek ve çocuk konusunda annelere verilen en önemli öğütlerden birincisi: “Yavrusunun en büyük gereksiniminin ‘SEVGİ’ olduğuydu…”
Ve ardından da hemen eklenirdi:
“Çocuk olsun, erişkin olsun, bütün insanların en güçlü, en büyük, en besleyici, en vazgeçilmez besinidir sevgi…

***
Peki, annemizden başlayarak, çevremizdeki herkesten görmek, duymak istediğimiz bu sevgiyi kim verecek? Anneler – babalar – neneler – dedeler – dostlar – arkadaşlar… Bizi sevgiyle doyurmalı da… Biz onlara ne vermeliyiz? Yaşamımız için bu en gerekli ve anlamlı besini hep ‘başkalarından mı’ almaya çalışmalıyız…
Sevgiyi almak var… Vermek var… Hak etmek var… Hangisi daha önemli ve öncelikli sizce? Doğru değil mi ki, hepimiz almaktan yanayız çoğu zaman…

***
Bu bir gerçek: Hepimiz almaktan yanayız… Ama… “Vermekten yana olmak” da bir bilinç işi ve…
Ve, hak etmeye gelince: Bu ne eğitim ne de bilinç işi… ‘SEVGİYİ’ hak etmek için, ömrümüze son noktayı koyana dek o çabayı sürdürmemiz gerekli…
Bugün uzmanların altını çizdiği gerçek: Bitkilerin dahi: ‘Sevgiyi sezdikleri’ Toprakla uğraşanlar çok iyi bilirler bunu… Onlar, ürünleriyle konuşurlar. Umutlarını, özlemlerini de katarlar alın terlerine.
Ve, yoğururlar ellerinde bereketi… 
Ve de, bu bire karşı: “beş değil beş yüz vermeye çalışacaklar” ellerinden gelse…

***
BİZ Kİ…
Evet, biz ki doğayla en büyük savaşı veren insanlarız: Sevgi en büyük besinimiz…
Hiçbir anne, sevgisizce, bebeğinin ağzına verdiği memenin onu doyuracağını sanmasın. “Sevgidir işin başı…”
Sevgiden kaynaklanan bilgi – bilginin yönettiği sevgi…
Ne dersiniz, öyleyse: Uygarlıkları yaratan, geçmişi bugüne, bugünü geleceğe bağlayan… Bilim ve teknikten öte ve önce sevgidir…

ANNENİN + BABANIN + ÇOCUKLARIN bütün görevlerini yaptıkları ama birbirlerini sevmedikleri bir aile ortamı düşünebilir misiniz?

***
DEVLETİN, HÜKÜMETLERİN + KURULUŞLARIN ve BÜREYLERİN birbirlerini sevmedikleri bir ulus var olabilir ve yaşayabilir mi?
Yaşamaktan da öte, UYGARLIK yaratabilir, gelişebilir mi?
Yönetenle yönetilenin, öğretmenle – öğrencinin, yaratıcı güçle – yaratılanın, nedenle – sonucun birbirini sevmediği – yadsıdığı bir bütün içinde, “huzuru yaşama” olanağımız var mı?

SEVGİYİ ÖĞRETMELİYİZ ÇOCUKLARIMIZA
Ben diyorum ki sevgiyi sadece vermek yetmez.
Onu çocuklarımıza ve evimizin düzenine ve yurdumuza da işlemeliyiz ilmek ilmek…
Elbette ve sürekli artan sorunları vardır hem bizim hem de yurdumuzun… Ama onlar durdukları yerde çıkmadılar ortaya… Çocuklarımızın işlediği hatalar sonucu da çıkmadılar…
Hele de gençlerin değil suçları… Öylesine ‘ağır alacakları’ var ki bizden…
Onların, hiçbir suçu ve günahı yok çünkü, tüm bu utanılası süreçlerde…

***
Biraz olsun sıkılmadan… Onları birbirlerine düşman etmeyelim. “Önce gerçeği öğrenip daha sonra hareket etmelerinin yollarını açmayı öğrenmeliyiz birlikte… Sevgiyle…
Ama, sadece sevgiyle de değil...
Sevgiye tutsak olmadan gerçeği, doğruyu arayıp bularak yaratmak…
Biz yaptık da beğendik mi: Onları birbirine düşman etmek – etmeye çalışmak… En büyük ayıp ve günahımızdır…

***
Artık içinde bocaladığımız koşulların nedenlerini birlikte arayıp bulmalarını…
Başkalarına “kin – nefret” değil… “SEVGİ” göstermelerini… çünkü: “Sevmenin, özgürlük ve başkalarının özgürlüğüne de saygı göstermek olduğunu: Öğrenelim ve öğretelim…
İçine gittikçe daha da düştüğümüz karanlıkların tek çıkış noktasıdır bu…

***
Sevgiyle…

Bu haber toplam 1952 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 138. Sayısı

Adres Kıbrıs 138. Sayısı