Siz yargılanıyorsunuz!
Hani sağcısı, solcusu, milliyetçisi, maaş güvencelisi, emekçisi, evinde keyif yapanı, alın terinin karşılığını alamayan yoksulu, diplomalı işsiz genci, paradan ve görkemden şımaranı, kibirlisi, uysalı, huysuzu…
Hepiniz…
Yargılanıyoruz!
Çünkü her gün, her an aklınızdan geçeni paylaşıyor, isyan ediyor, söyleniyor, sorguluyor, düşünüyorsunuz.
Düşünceler yargılanıyor!
Demokratik değerlerimiz ve özgürlüğümüz yargılanıyor.
Hepimizin eleştiri yapabilme hakkı yargılanıyor.
Hepiniz…
Hepimiz…
Yargılanıyoruz!
***
“Beyaz Ev” denen askere ait bir tesiste yaşanan etik, hukuk, demokrasi dışı bir randevuyu, kinayeyle anlatmış gazeteci dostumuz ve düşüncelerini sosyal medyada paylaşmış.
10 sene hapis istemiyle yargılıyorlar.
Yargılanması gereken gerçek suçlular kat kravat gezerken…
***
Geliniz onları ifşa edelim!
O gün, Beyaz Ev’deki buluşmada kimler vardı?
Vekiller…
Büyükelçi...
Komutan…
Tatar bu sürecin tam da merkezinde yer almaktan utanmıyor mu?
En öncelikli sorumlu kendisidir, çünkü yazıya sebep ayıplı toplantı, kendisine seçim kazandırmak için yapılmıştır.
Öyle gün doğumunda köpek gezdirmeye benzemiyor bu işler…
Demokrasi katlediliyor ve toplumunun boynuna takılmak isteniyor tasma!
Yine mi “ipinden” tutacak, yine mi gezdirecek, yine mi “Toroslar ne güzel” diyeceksiniz…
Yağma yok!
Beş yıldan geriye, onca yetmezlik ve yokluk kalırken, tek başına bu davanın kendisi bile kara bir lekedir yüzünüzde…
Yıkasanız da silinmez…
***
Bir gazeteci düşüncelerini paylaştığı için 10 yıl hapis istemiyle yargılanıyor.
Hapse mi atacaksınız, düşünceyi…
O yeni cezaevine dahi sığdıramazsınız, böylesi düşünen on binleri…
“Külliye”yi cezaevine dönüştürseniz, olanca heybeti ve ihtişamıyla, yine de yetmez kapasitesi…
Biliyor herkes o kirli randevunun demokrasiyi katletmek için olduğunu…
Biliyor herkes başrolde kimlerin yer aldığını…
Biliyor herkes müdahaleyi, baskıyı, dayatmayı…
Biliyor herkes aslında toplumu mahkum etmek istediğinizi…
Korkutamayacaksınız!
Hapsedemeyeceksiniz!
Susturamayacaksınız!
Bu davayı “karşı davaya” dönüştürmeliyiz!
Basın ve düşünce özgürlüğü mahkûm edilmek isteniyor ya…
Bu davayı “karşı dava”ya dönüştürmeliyiz.
Asıl yargılanması gerekenleri sorgulamalıyız şimdi…
Ne olmuştu?
2020'de yaşanan ve ismine seçim dedikleri "müdahale" sürecinde bir yazı kaleme almıştı Ali Kişmir...
“Beyaz Ev” için de bir benzetme yapmıştı.
Niye?
Kıbrıslı Türklerin dünyadaki tek tanınmış temsilcisini belirleyeceği seçime bu askeri mekânda müdahale edilmişti çünkü... TC Lefkoşa Büyükelçisi, kimi milletvekillerini toplamış ve o dönemki Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle bu yemeğe komutanlar ve Milli İstihbarat Teşkilatı sorumlusu da katılmıştı.
Bir başka ülkenin büyükelçisi ve askeri, siyasete el atıyor, dava gazeteciye açılıyor (!)
Demokrasiye, iradeye, bu ülke insanının kendi kendini yönetme hakkına açık bir müdahaleydi yaşananlar…
Gazeteci Ali Kişmir’e Güvenlik Kuvvetlerinin manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif ettiği iddiası ile polis tarafından dava okundu ve 10 yıla kadar hapsi isteniyor.
Tahkir, onur kırma ve aşağılama demektir.
Tezyif, küçültmek ve alay etmek…
Onuru kırılan, aşağılanan, küçük düşürülen ve alay edilen bu toplumun iradesidir, tarihidir, haysiyetidir, kendisidir.
Dahası var!
Büyükelçilerin görev yaptıkları ülkenin içişlerine karışmamaları gerektiği uluslararası hukukta Viyana Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi ile düzenlenmiştir
Türkiye de bu sözleşmeye taraftır.
Sözleşme’nin 41’inci maddesi çok açıktır.
“Diplomatik temsilciler, görev yaptıkları devletin iç işlerine karışmama yükümlülüğüne sahiptir.”
O toplantıya kimler katılmışsa, birer birer davet edilmelidir mahkemeye…
İfade vermesi gereken onlardır.
Viyana Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi ile misyon binalarının amacı dışında kullanılmaması da düzenlenmiştir.
Bu sözleşme, diplomatik misyonların faaliyet alanlarını ve yükümlülüklerini net bir şekilde belirler.
Madde 41, 3. Fıkra:
“Misyon binalarının, bu Sözleşme tarafından sağlanan ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklar çerçevesinde, yalnızca misyonun görevlerine uygun amaçlarla kullanılacağı belirtilir."
Bu madde, misyon binalarının yalnızca diplomatik faaliyetler için kullanılmasını zorunlu kılar ve başka bir amaçla kullanımını uluslararası hukuka aykırı hale getirir.
Dedim ya…
Bu davayı bir karşıt davaya dönüştürmenin zamanıdır şimdi…
Gelsinler ve anlatsınlar…
Hukuku nasıl çiğnediklerini…