Sizi gidi ‘değerli’ler!
“Duydun mu?” dedi.
“Neyi” dedim.
“Bizim oralarda işler çok kötü...”
“Yok” dedim, “Duymadım.”
“Püü” dedi, elini evirip çevirerek... “Nasıl duymadın? Tam gazetelik...”
“Peki” dedim, yürüdüm. Başka bir şey sormadım.
Kolumdan tuttu, şaşkın şaşkın yüzüme baktı.
“Ne o? Haber değeri bulmadın mı?” diye sordu.
“Hayır” dedim.
“Neden?” diye sordu.
Cevap vermedim. Tuttuğu kolumu kurtarıp uzaklaştım. Arkama dönüp bir daha bakmadım hiç...
**
‘Haber değeri’ yok muymuş?
Var tabii...
Ama yok!
Kendisi için ‘çok, ama çok büyük bir haber’ bu...
Belki başka birkaç kişi için de...
Belki bir kesim, bir zümre için de...
Belki bir örgüt, bir parti için de...
Birilerini ilgilendirdiği için ‘haber değeri’ var mutlaka...
Ama bu kadar basit değil!
**
Kimileri için dünyanın merkezi kendileridir.
‘Ben’den yola çıkıp, yine ‘ben’de bitirirler günü...
Cümleler hep ‘ben’le başlar, öyle tamamlanır.
‘O’, ‘biz’, ‘onlar’, ‘sizler’ yoktur lugatlarında...
Bazen çıksa da ağızlardan, aslında ‘ben’dendir o da...
Bunlar ne yapsa ‘önemli’dir.
Sorunları ‘yakıcı’dır.
İstekleri ‘elzem’dir.
Düşünceleri ‘öncelik sahibi’dir.
Bu yüzden başkalarının isteklerine, sorunlarına, önceliklerine sıra gelmez hiç...
‘Haber değeri’ ironisinin adresi de onlardır zaten...
Zira ‘değerli’ olan bellidir!
Diğerleri de kimdir?
**
Hayatı ‘bencil’ce yaşayanların ‘haber değeri’ olur bir süre...
Sonra biter ama...
‘Expire’ olurlar.
Karşılıksız her ilişki gibi ‘hep bana’nın da bir sonu vardır.
Tek taraflı sevginin de...
Tek taraflı iyi niyetin de...
Tek taraflı saygının da...
Gün gelir ‘değer’ sıralaması değişir.
Ve ‘haber değeri’ de kalmaz!
Soru şudur tam da: “Ben senin için değerli değilsem, sen neden sürekli değer görmek istiyorsun ki?”
Ve ne hakla?
Değil manşet, tek sütuna üç satır ‘haber’ bile olamazsın gün gelir...
Ona göre!..