SOFİ’NİN HİKÂYESİ (2)
Onun artık gelmeyeceğine inandığım, ümidimi kestiğim bir sabah dışarıda duyduğum bir miyavlamayla ümitsiz ve perişan vaziyette kapıya koştum.
Onun artık gelmeyeceğine inandığım, ümidimi kestiğim bir sabah dışarıda duyduğum bir miyavlamayla (mahallede başka kediler de vardı) ümitsiz ve perişan vaziyette kapıya koştum. Sokak kedileri onun kapı dışına, belki acıkınca kokusunu alır da gelir diye koyduğum mamalarını yemek için gelmişlerdir diye düşündüm. Çünkü evini ve mahallesini henüz tanımayan ve üç gün üç gece eve gelmeyen Sofi’nin artık kaybolduğuna acı verse de inanmıştım.
Kapıyı açtığımda gözlerime inanamadım. Kayboldu, köpeklere yem oldu diye derdini çektiğim Sofi ıslak, şaşkın ve evini bulma sevincinin coşkusu ile kapıdan içeri daldı. Miyavlaması bir türlü kesilmiyordu. Başına gelenleri; üç günlük korku dolu macerasını anlatmaya çalışıyordu sanki. O anki sevincim hayatımdaki sayılı sevinçlerden biriydi. Bir mucizeydi sanki onun dönüşü. Eve gelişinin üçüncü günü kaybolan kedim üç gün sonra yolu bulmuş, eve dönmüştü. Aslında hep bilinen bir şeydir kedi, köpek ne kadar uzağa giderse eninde sonunda geri dönermiş ama zavallı Sofi’cik daha evinden dışarı çıktığı ilk gün kaybolmuştu onun yolu bulabileceğini sanmıyordum. Akıllı kediymiş vesselam.
Sofi’cik evine, bahçesine alışmış, halinden memnun olduğunu gösterir hareketler ve seslerle etrafta dolaşır olmuştu o kaybolma olayından birkaç gün sonra. Gerçi temkinli adımlarla dolaşıyordu bahçede ama belli ki apartman hayatından sonra burayı çok sevmişti.
Bir gün mutfakta yemek yaparken onun canhıraş bağırmasıyla bahçeye koştum. O da nesi!..Kocaman beyaz bir kedi Sofi’nin karşısında, ona saldırma pozisyonunda değil mi!.. Sofi de şahlanmış, tüylerini kabartmış, saldırıyı geri püskürtme pozisyonuna geçmiş ama durum vahim!.. Karşısındaki canavar gibi bir şey. Yabancı kedi beni görünce kaçmaya başladı. Aa!.. O da nesi!.. Sofi peşinden onu kovalıyor. Bana korkmadığını ispatlamaya çalışıyor belli ki. Kedi deyip geçmeyin yakından izleyin bakın nasıl bazı insanlardan daha onurludurlar. Neyse öteki bahçedeki kulubenin arkasına saklandı. Sofi hâlâ peşinde ve olan oldu sonunda. Benim ulaşamayacağımı anlayan azman, Sofi’ye öyle bir saldırdı ki bir taş bulup ona fırlatana kadar Sofi’ciği bir güzel patakladı. Zavallı Sofi eve koştu, yatakların altına saklandı ve günlerce yemedi, içmedi. Aldığı yaralardan çok dayak yediğine içerliyor olmalıydı ki, patileriyle hep yüzünü kapattı. Belli ki bu olay ona çok dokunmuştu.
Günlerden sonra bahçeye çıkmaya cesaret etti ama beyaz kediyi her görüşünde koşarak eve saklandı. Beyaz kedi komşularımdan olan bir İngiliz ailenin kedisiydi. Hayvanlara çok meraklı olacaklar ki evlerinde üç kedi, üç köpek besliyorlardı. Diğer kediler uysaldı ama bu azman gibi büyük olan korkunç kıskanç bir kediydi. Ben bu evi almadan önce eski ev sahipleri ona yüz vermişler o da bu evi benimsemiş. Belli ki Sofi’nin bu evde yaşamasını hazmedemiyordu bir türlü.
Bu saldırılar birçok kez devam etti. Hayvan kapıyı açık bulduğunda beni bile yok sayarak eve giriyor Sofi’ciğin mamalarını yediği yetmiyormuş gibi onu bir güzel de dövüyordu. Komşular sudan korkar su at ona dediler olmadı, taşla kovaladım nafile, bahçenin her yanına onu dövmek için değnekler koydum. Bir kere bile yakalayamadım. Oysa biliyordum ki onu hele de Sofi’nin önünde döversem hayvancığımın kırılan gururunu da telafi etmiş olacaktım çünkü her dayak yediğinde günlerce hasta oluyordu.
Adaya gelişimiz kışa denk gelmişti. Bu yüzden Sofi günlerini daha çok evde geçiriyordu. Derken Kıbrıs’ın olmayan baharı geldi, üç günde geçti ve sıcaklarıyla birlikte yaz geldi. Mart, Nisan aylarında ben bahçeye ağaç, çiçek ekerken o da mutlu mutlu bana arkadaşlık etti ama beyaz kedinin haince saldırıları hep devam etti. Sofi de ben de buna alışmıştık artık. Sofi kaçarak kendini korumaya çalışıyor; ancak ben bahçedeysem o da çıkıyordu. Yaz o yıl müthiş sıcaklarla geldi. Oldum olası sevmem ne sıcağı ne de yazı diye, yıllarca bu mevsimde adada olmamaya çalışmış veya kısa süreler kalmıştım ama o yıl başka. Yerleşmek için dönmüş ve bir ev almıştım. Evin eksikleri, bahçe düzenlemesi derken aylar geçti ve yaz mevsimini de mecburen adada geçirmek zorunda kaldım. İyi ki denizlerimiz var yoksa nasıl dayanılırdı adanın çöl sıcağına…
Yaz sıcağı Sofi’yi de çok etkiledi. Öyle ki kediler ıslanmayı sevmezken Sofi havuzun kenarında patilerini ıslatmayı sever olmuştu. Evimiz ormanlık bir yerde olduğundan böcek, karınca türü şeyler de çok ama onlar mesele değil, ben yılandan çok korkarım; öyle ki televizyonda görsem rüyama girer. Aslında çocukluğum da bahçelerde geçti. Rahmetli anacığım ve babacığım bizi bahçemizden sağladıkları gelirle büyüttüler bu yüzden çok yılan gördük biz o bahçelerde ama alışamadım yine de. Yıllarca apartman dairelerinde; betonun hakim olduğu bir şehirde yaşadığımdan yılan korkum kalmamıştı ama şimdi bu evde o korku yeniden depreşmişti. Bu yüzden bahçeyi hep temiz ve bakımlı tutmaya çalışıyordum. Belki kocakarı lafıydı ama yılanın sarımsak kokusunu sevmediği kalmıştı bir yerlerden aklımda bu yüzden her tarafa sarımsaklar atıştırdım. Yine de rahat değildim. Akrabalarım bu korkumu bildiklerinden bir gün küçük bir kedi yavrusu getirdiler bana. Gerçi benim Sofi’m vardı ama o karıncadan bile korkardı. Bu yavru kediyi bahçede tutacaktım. O avcı bir kedi olarak büyümeliydi. Adı “Franki” dediler ben de sevdim, gerçi adsız olsaydı ben ona komik bir ismi verirdim ama üç aylıktı ve adına alışmıştı
(Devam edecek)